Metin Gülbay
Üçüncü yazıya ulaştık. Yine çok ilginç ve herkesi şaşırtacak inançlardan, gelenek ve göreneklerden söz eden alıntılar paylaşacağım.
Bebekleri kötü ruhlardan korumak için yedi ve dokuz parçalı giysiler giydirmek sorunu çözüyor muydu bilemem ama Eski Türkler de tıpkı diğer çağdaşları gibi çok sayıda ilkel inançlara sahipti. Aslında “di”li geçmiş zaman kullanmam biraz yanlış oldu. İslamiyet’e geçmiş olmak eski gelenek ve inançların tamamen terk edilmesini sağlamadı. Türkler eski inançlarını, gelenek, göreneklerini yeni dinlerinin içinde monte etti, tıpkı çok tanrılı inanç sistemlerine sahip diğer milletler gibi. Yani bu Türklere özgü bir durum değil. Zaten şu andaki inançlar, dinler hep eski inanç sistemlerinin yeni uyarlamasından başka bir şey değildir. Alıntılarda 20.yüzyılda Anadolu’da hâlâ yaşayan eski geleneklerden örneklere de rastlayacaksınız. Hatırlatmama gerek var mı bilmem, yazarların savları kesinleşmiş gerçekler olarak kabul edilmemelidir. Bir tanesi “ilk Müslüman olan şu boydu” derken, bir başkası başka bir boyu gösterebilir. Dikkatinizi çekmek isterim.
Putları koleksiyonuna alan İslam hükümdarı kimdi?
“Gazneli Mahmud’un… mükemmel bir mümin olduğu söylenir, çünkü İslamiyet’i Hindistan’a kadar yaymış, pek çok kâfiri öldürmüş ve tüm putları yıkmıştır. Aslında şeriat yasalarının hiçbirine uymayan, yıktığı söylenen putlardan daha çoğunu antika merakından koleksiyonuna katan, İslam’ın erdemlerinden çok azına sahip bir hükümdardı. Arapçanın idari dil olmasını sağlamasının nedeni milliyetçi bir Türk olarak Farsçanın kazandığı zaferin sinirine dokunmasıydı.” (1)
Putperest Teleütler kimleri artık yanlarında görmek istemedi?
“Kuznetsk Teleütleri’nin bir kısmı bundan bir müddet (1860’lı yıllardan b.n.) önce Biys İlçesi’ne göçmüş olup, şimdi Katunya boyundaki misyoner köylerinde oturmaktadır. Bu göç, Kuznetsk Teleütleri’nden bir kısmının Hristiyanlığı kabul etmesi yüzünden vuku bulmuştur, çünkü putperest Teleütler artık Hristiyanları yanlarında görmek istememişlerdir.” (2)
Renkli çaputlarla ruhları oyalamak ya da hastalık şaşırtması
“Bebeleri, hastalıklardan, kötü ruhlardan koruyacağına inanılan tılsımlı giyimlerden biri de, yedi parçalı, dokuz parçalı çocuk giysileridir. Hamile kadın, uğuruna inandığı, yedi, dokuz ayrı evden çaputlar toplar. Bu renk renk çeşitli çaputları birbirine ekleyerek özel giysiler ve yorgan, yastık, beşik bağları diker.
Böylesi giysilere, Anadolu’da “hastalık şaşırtması” denir. İnançlara göre, kötü ruhlar, gece çeşitli çaputlar üzerinde oyalanırken, onların renklerini birbirinden ayırmaya uğraşırken, gün ışır, kötü ruhlar kaçıp gidermiş. Böyle parçalı giysileri, hâlâ, gelin veya damat oluncaya kadar giyenler vardır.
Yine, çocuğu yaşamayan ana, yedi ayrı kadından bebesini emzirir ve yedi–dokuz yıl (erkek veya kız) çocuklarının saçına makas vurmaz.” (3)
İlk Müslüman olan Türkler kimlerdir?
“İslamiyet, ilk büyük zaferini 10.yüzyıl başlarında Volga’nın orta bölgelerinde Türkçe konuşan Bulgarlarda kazanır. Bu halk, Balkanlar’a göç eden ve burada Slavlaşıp Hristiyanlaşan Bulgar konfederasyonundan ayrılan bir daldır.
Volga ve Kama ırmakları kavşağına yerleşen bu Bulgarlar bir devlet kurarlar, refahları kısmen kürk, deri ve tahıl ürünleri ticaretine bağlıdır. Ne zaman Müslüman olmaya karar verdiklerini bilmiyoruz, ama halife el Muktedir’e bir elçi gönderirler, yeni kararlarından onu haberdar etmek ve kaleler kurmak için uzmanlar ve yeni dinlerini kendilerine öğretmesi için bilim adamları göndermesini isterler. Bu isteklerinin karşılığında elçi olarak İbn Fadlan gönderilir. İbn Fadlan yolculuğunun nedenini yazdığı için övgüyü hak eder.” (4)
Bayramlarda ziyaret edilen mezarların üzerine rakı dökülür!
“Bahar, şeker ve kurban bayramlarında ata mezarları ziyaret edilir. Mezarlar çiçekler, yapraklar, ağaç dalları, yel bayrakları ile yeniden donatılır. O gün, herkes, ata mezarlarının başında yer içer, mezarların üzerine kahve ve rakı dökülür. Ruhlar için meyveler, şekerler, lokumlar dağıtılır.
Mezarların üzerine de yiyecek bırakılır. Ayrıca, mezarlığın baş tarafındaki bir meydanda, bahar bayramında, genç kızlar ve delikanlılar samaha durur. O yıl evlenecek olanlar orada karar verir.” (5)
Karahanlılar hangi dini inanca sahipti?
“Hoten ya da Uygur uygarlığının beşiği büyük ülkelere komşu olan Karahanlılar da barbardırlar; etnik, dil ve kültür açısından Hristiyanlığı kabul ettiklerine dair bilgiler olmasına karşın, hâlâ Şaman olan Karluklar ve Isık Köl’ün batısındaki Çikillere yakındırlar.
Moğollar gibi küçük gözlü, basık burunlu insanlar olarak betimlenirler. İslâm’ı kabul etmeden önce Manicilik’ten ve Nesturilik’ten etkilenmiş olmaları gerekmektedir, ama çoğunlukla eski bozkır dinine sadık kalmışlardır; örneğin hâlâ putlarına verilen adları kullanmaktadırlar: Buğra (damızlık-deve), Arslan (aslan). Din değiştirme öyküleri de rehber hayvan ve düşsel öğeler gibi temalar üzerine kuruludur.” (6)
Şaman ve Budistleri öldüren han kimdi?
“Özbek Han’ın, Moğolların sosyal hayatında büyük bir rol oynayan Şamanların ve Budist lamalarının öldürülmesini emrettiğini biliyoruz.” (7)
Kazaklar İslamiyet’e ne zaman geçti?
“Geleneklerine çok bağlı olan Kazaklar İslamiyet’e geçmeyi hep reddetmişlerdir. Buna karşın bu topluluklarda bile, 17. ve 18. yüzyıllarda oldukça geç olsa da zaferle taçlanacak Müslüman propagandası etkisini hissettirmeye başlamıştı.” (8)
Kazak çocuğuna kızarsa “O Kök Soggur” der, yani Mavi Gökyüzü vursun…
“Kazak halkında İslam dini 8. yüzyıldan dan itibaren başlayarak yayıldı. Ama Kazak halkı Müslüman olarak tanınsa da İslam dininin farzlarını eski Şaman gelenek görenekleriyle birlikte sürdürmektedir. Örneğin Allah ile birlikte Ay’a, Güneş’e, mavi gökyüzüne tapındı. Gittikleri her yerdeki türbelere tapınıp, hatta bazen yolculuk yaptıkları zaman türbelerde geceleri kalarak sabahlardı.
Bakşı, müneccimler ve falcılara inanmışlardı. Bunlardan bir örnek Kazak Devleti’nin milli bayrağı gökyüzünün renginden, mavi, Müslüman halklarında olduğu gibi yeşil değil. Kazaklar çocuklarına üzüldükleri zaman ‘O Kök soggur’ ‘Mavi gökyüzü vursun’ diye kızarak söylenir.
Kazak evlerinde duvarlarda asılı kilimlere çok rastlarsınız. Bunlar eski geleneğin izleridir. Göçebe hayat zamanında Kazaklar keçeli evlerde yaşıyorlardı. Kış aylarının ortasında ateş yakıp, yemek pişirecek ocaklar kurarlardı. Keçeden yapılan evde soğuk geçmesin diye keçe döşemişlerdir. O zamanlar bu gerekli idi. Şimdi yaşamın değişmesine rağmen bu geleneğin kalıntılarına rastlanmaktadır.
…
Kazaklar kış günleri kar buz durmayan yüksek yerlerin eteklerinde kulak boyunu sıcak tutan tumak, bağdaş kurup oturmak için geniş paçalı şalvar, üzengiye uygun istik giyer. Oturacağı yeri geniş, içi keçeden dikilen çarıklı çizmeler giyip, ilkbaharda içi keçeden dikilen ak kalpak, üstünde yünden örülen kaftani vardır. Eti tuzlayarak kurutmak, koyunun karnında tuzlanarak, saklanan yağ, tarıdan kaynatılarak kavrulup yapılan, belde düğümlenen kemik, süzmeyi, kaynatıp kurutulan kurt, kazı-karta yapma geleneğinin hepsi göçebe hayatından alınan adetlerdir. Bu söylenenlerin hepsi Kazaklarla beraber yaşayarak geldi.” (9)
İsveç’teki Türklerde Şamanist adetler sürüyor…
Antropolog Lisbeth, Sachs 1970’lerin sonunda ilk kuşak göçmen Kulu kadınlarının İsveç sağlık koruyuculuğu ile ilişkisini incelemiştir.
Bu bölgede ortaya çıkan ciddi kültürel çatışmayı tanımlamıştır. Kadınların hastalık düşüncesi İsveç’iinkine uymamaktadır, bu yüzden İsveç’teki sağlık koruyuculuğuna güvenmemektedirler.
Bunun yerine tıbbi problemlerini Türkiye’de geleneksel halk hekimliği yöntemleriyle çözmeyi tercih etmişlerdir. Hocaların, ocakların gücüne güvenirler, yatırları ziyaret ederler ve nazarlık ve muskalarla korunurlar. Büyü, nazar, cin, peri, al karısının tehlikeli gücüne inanırlar.
Genç kadınların doğum kliniğine kendilerini koruması için birlikte bir Kuran, bir nazarlık, bir çift makas ve kocalarının elbiselerinden bir parça götürdükleri olmuştur.
Gece boyunca ışıkların açık kalmasına önem verirler.
Tüm bunlar yeni annelerin albasmasından ölmelerine sebep olan kötü bir varlık olan al karısının korkusuyla yapılır. (Sachs 1983: 146-147). En azından ikinci kuşak genç kadınlar arasında olmasa bile durumun bugün de aynı olduğundan şüpheliyim.” (10)
Samanilerin Kuran dışında yasa kitabı vardır!
“Tamamen dinsel bir yapılanma içinde olan bu toplamda (Samanilerde, b.n.) öğretim yalnızca din içerikli değildir, iktidara karşın güçlü akılcı akım vardır. Tarım için bir kanun kitabı çıkarılır: Kitab el-Kuniy (Kanallar Kitabı) iki yüzyıl yürürlükte kalır.
Suyun paylaşımında çıkan kavgalar göz önüne alınınca bu kadar süre yürürlükte kalmaları şaşırtıcı değildir. Ama bu duyulmadık bir uygulamadır, çünkü Kuran dışında yazılı bir kanun uygular.” (11)
Adağı rakılı, şaraplı bir eğlenceyle yemek…
“Hamzababa türbesi çevresinde yer alan bu inançlar, dileklerin yerine gelmesi sonucunda Hamzababa için adak sunulması ile son bulmaktadır.
Adak genellikle bir koyun olmakla birlikte, horoz, keçi, inek gibi hayvanlar da olabilmektedir. Burada amaç kan akıtmaktır. Akan kan kutsal sayılmakta, üzerine basılmamaktadır. Bu amaçla köyde kurulan dernek tarafından bir kesimhane yapılmıştır. İsteyenler burada görevli olan kasaptan da yardım alabilmektedirler.
Kesilen hayvan yüzüldükten sonra derisi derneğe bırakılmaktadır. Etin büyük bir kısmı o gün tüketilmektedir. Adak sahipleri etleri, ya köy meydanındaki ya da özel şahısların bahçelerinde yaptıkları ocaklarda pişirmektedirler. Geriye kalan etler çoğunlukla köy sakinlerine dağıtılmaktadır.
Etler haşlanıp kavrulduktan sonra masalar kurulmakta, genellikle rakı ya da şarap gibi alkollü içeceklerle birlikte tüketilmektedir. Bu arada müzik eşliğinde kadın erkekli gruplar halinde dans edilmektedir.” (12)
Ölülerin vücutları döğünlerle süslenirdi…
“Pazırık’ta bulunan cesetlerin vücutlarının yapılan döğünlerle süslendiğini görüyoruz. Ekseri cesetlerde, vücudun hem ön ve hem de arka kısımları baştan aşağıya kadar döğünlenmişti. Ayrıca mumyalanan ölülerin derisi T şeklinde açılmış ve sonra da dikilmişti. Bu hadiselerin neyi ifade ettiğini bilmiyoruz. (Rudenko) Adalelerin çıkarılmış olması çok muhtemeldir.” (13)
“Gelin başına sadakat simgesi olarak turna tüyü takılır”…
“Kuğu gibi eşine sadık bir kuş cinsi olan, eşini kaybedince yeni bir eşi çok zor kabul eden Turna(nın) tüyü Gaziantep’te Barak gelin başında kullanılmaktadır. Bu tüyler belki de bir sadakat simgesi olarak seçilmiştir.
Anadolu’da insanlara isim olarak verilen, hatta lakapları turna olan ailelerde ruhun timsali vardır (Durnalar, Durnazadeler v.b.)
Birçok yerleşim yerinin de adı bu güzel su kuşundan alınmıştır. Turna deyimlerimize de girmiş, türkülerimize hatta ilmik ilmik işlenen kilimlerimize bile konu olmuştur. Yapılan araştırmalar Hun devrinden beri tanrılar ve hayali-manevi varlıkların kanatlı olarak da tasavvur edildiklerini bize göstermektedir. (Şükrü Elçin)
Kuşlar içinde konumuzu teşkil eden su kuşu turnanın, Türklerde Gök Tanrı tasavvuru dışındaki ilahlardan biri olarak hikmet sahibi ruhu temsil ettiği kabul edilmektedir. Prof. Eberhard, milattan önce iki bin yıllarında yaşamış proto-Türk olmaları ihtimal dahilinde bulunan Chonlar’da su kuşu motifi içinde hakim turnanın yaşadığına işaret edilir. Masao Mori, Türklerin ataları sayılan Tie-le’ler vasıtasıyla Ting-lingler’e atfedilen geyikli alp abidelerinde turnanın yer aldığını söyler. (Elçin, 1983:81)” (14)
Ölenin mezarının üstüne ev inşa etmek
(Şamanlıkta) “Sungunun en özgün şekli kımızın ve kısrak sütünün atın, evin ve toprağın üzerine dört bir yana serpilmesidir. Türkler mezar üzerinde içinde ölenin tasvirini ve yaşarken iştirak ettiği savaşların temsillerini yıllıklarına göre resmeden bir ev inşa etmektedirler.” (15)
Hazarlar yöneticiler Musevi, tüccarlar Müslüman halk Şamanistti
“Hazar Kağanlığı’nın önemli bir özelliği, kağanlıkta tam bir din hoşgörüsünün hüküm sürmesiydi. Hazar Halkı’nın büyük kısmı şamanlığa mensup olup, eski Türk dinini devam ettirmişlerdi. Fakat üst tabaka, kağan, beyler ve saray erkânı Yahudi dinindeydiler. İslamiyet de yaygındı. Bilhassa tüccar zümresinin Müslüman olduğu bilinir. Hristiyanlar da az değildi.
Hazar Kağanlığı’nın tarihinde Hazar üst tabakası, yani kağan ve etrafındakilerin Yahudiliği kabul etmiş olması dikkat çekicidir. Hazarların üst tabakasının Museviliği kabul ederken, siyasi düşünceyle hareket etmiş olmaları akla çok yakındır.
Komşuları olan Bizans’ın Hristiyanlığı ve diğer büyük komşusu Abbasilerin Müslümanlığı karşısında, Hazar beylerinin, büyük dinlerden üçüncüsü olan Museviliği benimsemekle, Bizans ve Abbasilerin siyasi nüfuzlarından uzak kalacaklarını düşünmüş olmaları mümkündür.
Aynı Hazarlar gibi, Bulgarlar da komşusu Rusların nüfuzundan uzak kalıp, bağımsız yaşamak için, Müslümanlığı kendiliğinden siyasi amaç gereği kabul etmişlerdir. Abbasiler nasıl olsa uzaktı… Ama bunun sonu… Tatarlar (Yazar Bulgarlar demek istiyor.), Hristiyanlığa karşı bir dinde oldukları için Korkunç İvan tarafından acımasız bir şekilde cezalandırılacaktır.
…
Hazar Devleti’nde yaşatılan inançların farklılığı kadar, bu devlette yaşayan insanların mensup olduğu boylar da farklıydı: Uygur, Hazar, Bulgar, Peçenekler.
İstanbul’u kuşatan Arap ordusuna karşı Bizans, Hazarlardan yardım istemiştir (718).
Bizans’ın yardımına koşan Hazarlar, Arapların hıncını üzerine çekmişti. Arap-Hazar düşmanlığı hiç eksilmemiştir. Hristiyan Bizans’la Müslüman Arapların Musevilere karşı yaptıklarını, Hazar hanları karşılıksız bırakmamış, bir ara, İtil’deki camiin minaresini yıktırarak müezzinini öldürtmüştür.
Seyid İbn Emir el-Haraşi, Maslama ve Mervan bin Muhammed adlı Arap komutanlarının başında bulunduğu Arap ordusu, 8.yüzyılın başlarında Hazarlara karşı bütün şiddetiyle saldırıya geçer.
Hazar kağanını Müslümanlığa zorlar. Fakat Arap yayılmacılığına, hilesine, zalimliğine karşı direnen Hazarlar, İslam’ı kabul etmemekle beraber, Doğu Avrupa’yı bu Arap vahşetinden korumuştur.
…
Hristiyan Bizans’ın Hristiyan Rus ile birleşip, güvenilir müttefiki olan Musevi Hazarlara saldırmasının din farkından kaynaklandığı şüphesizdir. Çoğu zaman inanç sorunu, çıkar kaygılarını unutturabilir. Çünkü inanç farkı, insanlar ve toplumlar arasındaki barışmaz en derin düşmanlığı doğuran tek amildir. Dinler veya dine benzer değişmez inançlar, insanlığı her zaman kavgalara, huzursuzluklara sürüklemiştir.” (16)
Ben Metin Gülbay, herkese keyifli bir hafta sonu dilerim.
Fotoğraf: Hiongnu altın kabı-Moğolistan. Özel Sergi: Xiongnu, Henan İl Müzesi, Zhengzhou. WorldHistoryPics.com’da indekslenmiş fotoğraf koleksiyonundan.
1 J.P.Roux, Orta Asya, S. 249
2 W.Radloff, Sibirya’dan 1.Cilt, S.205
3 Sabiha Tansuğ, Anadolu Yaşamında ve Giyiminde Şaman İzleri, 5. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Maddi Kültür Seksiyon Bildirileri 1997
4 Roux, Orta Asya, S. 242
5 Tansuğ, Anadolu Yaşamında ve Giyiminde Şaman İzleri, 5.Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Maddi Kültür Seksiyon Bildirileri 1997
6 Roux, Orta Asya, S. 244
7 A.Yu.Yakubovskiy, Altın Ordu ve Çöküşü, S.99
8 Roux, Orta Asya, S. 380
9 Prof. Dr. Dosmuhamed Kişibekov, Doç.Dr.Timur Kişitekov, Kazak Geleneğinde Göçebelik İzleri, Gelenek Görenek İnançlar, 5. Milletlerarası Türk Kültürü Kongresi (1996), Seksiyon bildirileri, S.289
10 Jitka-Jakmyr Zamrazilova, İsveç’te Popüler Türk Kültürü, Türk Halk Kültürü Araştırmaları 1996, S.183
11 Roux, Orta Asya, S. 235
12 Hakan Sinan Mete, Hamza Baba Türbesi Etrafında Oluşmuş Halk İnançları, Türk Halk Kültürü Araştırmaları 1996, S.128-129
13 Bahaeddin Ögel, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, S.68
14 Mücella Kahveci, Anadolu’da Tüylerle Hazırlanan Gelin Baş Giyimlerinden Bazı Örnekler, 5.Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi, Maddi Kültür Seksiyon Bildirileri, 1997
15 Sevgi Babaoğlu, Türk Mitolojisinin Halk Motiflerine Etkisi, 5.Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi, Maddi Kültür Seksiyon Bildirileri, 1997, S.74
16 İklil Kurban, Yaşlı tarihin Yankısı, S.41-42