Elinize aldığınız ya da gördüğünüz herhangi bir nesnenin adının kökenini merak eder misiniz? Ben merak ederim.
Her ad, geçmiş kültürlerin ve uygarlıkların taşıdığı bir öyküdür. O adın izini sürdüğünüzde, dillerin, düşüncelerin ve sözcüklerin birbirine nasıl karıştığını görürsünüz. Bu bakımdan köken öyküleri, dillerin birbirine dokunduğu noktalara ve kültürel geçişlere ışık tutan sessiz tanıklardır.
Türkçede “siyah taş” anlamına gelen kara ve taş sözcüklerinin birleşimi, başlangıçta siyah bir mineral olan grafiti tanımlamak için kullanılırdı. Grafit terimi, 1789’da Alman kimyacı Carl Wilhelm Scheele tarafından, Yunanca “yazmak” anlamına gelen graphein sözcüğünden esinlenerek türetilmiş. Zamanla “karataş” kelimesi, grafitten yapılan çubuk biçimindeki yazı araçlarını da tanımlamaya başlamış. (1)
Ancak bu çubuklar hem üretim açısından zahmetliydi hem de eli boyadığı için kullanımı pek pratik değildi. Grafit, doğal hâlinde kolayca kırıldığı için, yazı yazmaya uygun hale getirmek amacıyla kille karıştırılır, çubuk biçiminde kalıplanır ve pişirilirdi. Bu işlem sertleşmesini sağlıyor, dayanıklılığı artırıyor ve yazı kalitesini iyileştirirdi.
Bugün “kurşun kalem” dediğimiz araç, adında kurşun geçmesine karşın uzun süredir hiç kurşun içermez. 16. yüzyılda İngiltere’de saf grafit yatakları keşfedildiğinde, bu maddenin rengi ve yoğunluğu kurşuna benzediğinden, İngilizcede black lead, Almancada Schwarzblei, Latin kökenli dillerde ise plumbago gibi adlar kullanılmıştır. Türkçedeki “kurşun kalem” adı da doğrudan çeviri yoluyla yerleşmiştir.
Bu tarihsel ve dilsel yolculuk, Rusçada “kurşun kalem” anlamına gelen karandaş (карандаш) sözcüğünde de izlenebilir. Ses yapısı, anlamı ve kullanım biçimi, bu sözcüğün Türk dillerindeki “kara taş” ifadesinden türeyerek “karadaş”a, oradan da “karandaş”a dönüştüğünü açık biçimde gösterir.
“Karadaş”, zamanla grafit içeren tahta kılıflı yazı aracını anlatacak biçimde anlam genişlemesine uğramış ve bugün bildiğimiz kurşunkalem kavramına dönüşmüştür.
“Kara”, Proto-Altayca hipotezine göre şu dillerde “siyah” anlamını veren ortak bir kök kabul edilir:
- Türk dilleri Kara/qora/xara
- Moğolca Khar
- Mançu-Tunguzca Khuru
- Japoncada Kuro
“Taş”, Proto-Altayca hipotezi çerçevesinde şu dillerde taş/kaya/çakıl anlamlarını karşılayan ortak bir taban kabul edilir:
- Türk dilleri Taş, daş, tas, taas
- Moğolca Tasa
- Mançu-Tunguzca Tasa
- Orhun Yazıtları Tаş (bengütaş > ölümsüz taş)
Bu etimolojik ilişkinin belirginleşmesini sağlayan tarihsel gelişme, 16. yüzyılda geniş Astrahan ve Kazan topraklarının Moskova egemenliğine girmesi oldu. Bu fetihle birlikte Volga ticaret rotası, Rusya’nın Kıpçak ve Oğuz topluluklarıyla yoğun etkileşim kurduğu bir dil ve kültür koridoruna dönüştü. (2)
Bu koridor aracılığıyla dolaşıma giren ürünlerden biri işte bu “karadaş” çubuklarıydı. “Karadaş” adı, bu siyasal, ticari ve kültürel temas alanında Rusçaya ödünçlendi ve bu süreçte az da olsa dönüştü.
Ancak “karadaş” sözcüğü Rusçaya geçtiğinde araya bir bağlayıcı /n/ ünsüzü girer ve kelime “kara+n+daş” biçimine dönüşür. Rusça bu varyantı benimser ve böylece 17. yüzyıldan itibaren “karandaş” biçimi yerleşir. (3)
Ses yığılmasını önleyip akıcılığı artırmak için /n/ ünsüzü eklenmesine başka örnekler:
- иностранец (inostranets) yabancı
- безымянный (bezymyannıy) isimsiz
- деревянный (derevyannıy) ağaçtan, tahtadan yapılmış
- стеклянный (steklyannıy) camdan yapılmış
- оловянный (olovyannıy) kalaydan yapılmış
Bunların hepsinde bağlayıcı /н/ ünsüzü, kök ile sıfat ya da türetim eki arasında ses uyumu ve akıcılığı sağlamak için devreye girer.
Kalem
Karandaşı bir yana bırakıp “kalem” sözcüğünün izini sürdüğümde, oldukça sıra dışı bir köken yolculuğu olduğunu ve köklerinin Eski Yunanca “kálamos” (κάλαμος) sözcüğüne uzandığını gördüm. “Kálamos”, Yunancada “sazlık, kamış, kargı, ince uzun bitki sapı” gibi anlamları karşılar.
İstanbul’daki “Kalamış” semtinin adı da, geçmişte park alanına dönüştürülen kıyıdaki sazlıklardan ötürü bu sözcükten türemiştir.
Yunancada “yazı kamışı” anlamına gelen “kálamos”, Geç Antikçağ’da Hellenistik Doğu’da Süryanice/Aramice “qəlāmā” biçimiyle Suriye ve Mezopotamya’ya yayılmıştır. Manastır okullarında dini yazıların çoğaltılması, kalem kullanımının hızla artmasına yol açmıştır.
Sözcüğün bu biçimi Süryanice/Aramice aracılığıyla Arapçaya “qalam” olarak geçmiş ve İslam’ın ilk yüzyıllarında geniş bir coğrafyada yaygınlaşmıştır. Ardından ise yine aynı kanaldan Farsçaya “ghalam” biçiminde aktarılmış ve bu dil üzerinden Orta Asya Türkçelerine “kalem” ve türevleriyle yerleşmiştir.
Sonuç olarak:
Karandaş sözcüğünün Rusçaya Türkçe yerine İsviçreli bir kalem markasından geçtiği yönündeki tez bir şehir efsanesidir. Tersine, İsviçreli Caran d’Ache markası adını Rusça karandaş sözcüğünden esinlenmiştir. Zaten kronoloji olarak da marka, kelimeden çok daha yenidir.
Karandaş, kalem ve kurşun kalem, aynı etimolojik zincirin farklı halkalarıdır: madde adı nesne adına dönüşür, kültürel temas aktarımı olanaklı kılar, sesler ise yerel yapıya uyum sağlar. Bu süreçler, sözcüklerin taşıdığı tarihsel belleği görünür ve izlenebilir kılar. (4)
Notlar ve kaynakça:
1-İki ünlü arasında kalan /t/ sesinin /d/’ye yumuşaması, Kıpçak-Tatar sahasında yaygın bir olgudur. Bu nedenle “kara” ile “taş” bileşiminin “karadaş” biçimini alması olağandır.
2-Çernikh, P.Y. Историко-этимологический словарь современного русского языка. Москва 1993.
3-Vasmer, Max. Этимологический словарь русского языка. Москва: Прогресс, 1986.
4-Eren, Hasan. Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü. Ankara: Bizim Büro Basımevi, 1999.
İlgili yazılar:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: