“Çevre Bakanı Mehmet Özhaseki: Her tarafı yemyeşil, zümrüt gibi olan Anadolu coğrafyasını adeta talan ettik. Ağaçlarımızı yok ettik, ormanlarımızı kel hale getirdik.”
Bu paylaşımı sosyal medyada okudum. Paylaşımın altında da yurttaşların yorumları yer alıyordu AKP iktidarını suçlayıcı. Bir yurttaş yazmış: “Kanadalı şirketlerin kendi ülkesinde uygulayamadığı metotları kullanarak, şehit kanıyla sulanmış Anadolu topraklarını siyanürle zehirleyerek maden aramalarına izin verdiniz.” “Yabancılara istila ettirdiniz” demiş bir başkası. “Sorumluları yargılanmalı Sayın Bakanım” demiş bir diğeri. “Bir yurttaş da şöyle içini dökmüş: “Yaptığınız talan ormana ve köye inanılmaz zarar veriyor. Bir orman 15 yıldır aralıksız nasıl kesilir anlamak zor. Bir söz var, eskiden devlet köylüden ormanı korurdu. Şimdi köylü devletten korumaya çalışıyor.” “Çocuklarımızın geleceğini yok ettiniz” demiş bir yurttaş da…
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki’nin bu beyanı nerede, hangi çerçevede yaptığını öğrenmek amacıyla Bakan’ın sosyal medyadaki sayfasına baktım. Bakan sayfasında Erciyes Dağı Tekir Yaylası ve Çevresi Karbon Yutak Alan Ağaçlandırması töreninde yaptığı konuşmanın videosunu paylaşmış. “Nasıl oldu bilemiyorum..” denildikten sonra yukarıdaki ifade yer alıyor konuşmada.
Bakan konuşmasında ağırlıklı olarak ağaçlandırmanın önemini anlatıyor. Erciyes Dağı’na ve çevresine yapılan yatırımlarla turizm açısından çekici hale getirildiğini anımsatıyor. Bakanlığının depremzedelerin yaralarını sarmak ve şehirleri olası afetlerden önlemek amacıyla harcanan yoğun çabalara işaret ediyor. İklim değişikliği ile mücadele bağlamında alınan tedbirlere değiniyor. Ağaç dikmenin geleneklerimiz arasında yer aldığını hatırlatarak, ağaç dikme seferberliğine ülke çapında giriştiklerini vurguluyor ve bu arada sosyal medyaya yansıyan yukarıdaki sözleri sarfediyor.
Her tarafı yemyeşil, zümrüt gibi olan Anadolu coğrafyasının adeta talan edilmesi doğru bir saptama. Bu noktada sorulması gereken, bu talanın nasıl gerçekleştiği? Ne zaman gerçekleştiği? Talanın nedenleri nedir, sorumluları kimlerdir? Bu soruları çoğaltmak mümkün. Yurttaşlarımızın, Bakan’ın da işaret ettiği Anadolu’nun talan edilmesine, ağaçların yok olmasına, ormanların kel hale getirilmesine gösterdikleri tepki haklı bir tepki. Gösterdikleri duyarlılık haklı bir duyarlılık.Üzerinde önemle durulması gereken.
Talanın nasıl gerçekleştiği, ağaçların nasıl yok edildiği, ormanların nasıl kel hale geldiği araştırılmalı. Yüce Meclis bu konuyu gündemine almalı. Talanın, ağaç kıyımının sorumlularını belirlemeli, talanın, kıyımın önüne geçilebilmesi için alınabilecek önlemleri araştırmalı. Gerekiyorsa ek yasal düzenlemelere gidilmeli. Sivil toplum kuruluşları ve çevreci yurttaşlar bu yöndeki çalışmalara destek vermeli.
Mülkiye’den sınıf arkadaşım, Çevre Bakanlığı eski müsteşarlarından Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış’a talanın nedenlerini sordum. İpuçlarını verdi. Yaşamış’ın verdiği ipuçları şöyle:
1. Yaşamın marjinal uçlarında yaşayanlar için korunması gereken doğal ve çevresel değerler yoktur.
2. Yoksulluk perdesi. “En önemli çevre sorunu açlık ve beslenme yetersizliğidir” denir.
3. Aşırı gelir dağılımı eşitsizliği.
4. Çok büyük bir alana yayılmış olan yolsuzluklar ve rüşvetler.
5. Devlet tarafından çevreyi korumak için mücadele edenlere aşırı güç kullanılması.
6. Kalkınma mı yoksa çevreyi koruma mı ikileminde politikacıların daima kalkınma ve istihdamı tercih etmeleri.
7. Çevre yönetimi teknik ve yöntemlerinin bilinmemesi, bilinenlerin de uygulanmaması.
8. Hiçbir ücret ödemeden herkes tarafından kullanılan mera gibi ortak malların trajedisi. İnsanlar bir bedel ödemedikleri için bunları aşırı düzeyde tüketirler. Bu da ortak malların zaman içinde tükenmesine yol açar.
Mülkiye’den çevreci bir diğer dostumun bu konudaki soruma yanıtı ise, “En kısa hali, maden, turizm, enerji, konut, ulaştırma projelerinin çevre mevzuatına uygun bir şekilde yapılmayıp, ormanların Anayasa’ya aykırı biçimde bu faaliyetler için tahsisi diyebilirim” oldu.. Mülkiyeli dostlarımın işaret ettikleri noktaların üzerinde de önemle durulmalı.
Konu gerçekte çok yönlü. Bir köşe yazısının boyutlarını aşan. Şu veya bu nedenle ağaçlarımızı yok etmek, ormanlarımızı kel hale getirmek kolay da, yerlerine yeni ağaçların dikilip, yeni ormanların oluşması çok uzun zaman alan bir süreç. Ağaçlandırma, doğal varlıkları koruma ve erozyonla vs. mücadele amacıyla yoğun çaba harcanmakta, çalışmalar yapılmakta. Kamunun yanı sıra TEMA Vakfı gibi sivil toplum kuruluşları da bu çabaların içinde yer almakta. Bu kuruluşlar tarım alanlarını, çayır ve meraları korumak, geliştirmek, ve bu alanların amacı dışında kullanılmasını önlemek, doğal varlıkların korunması ve doğru şekilde yönetilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını teşvik etmekteler. Çevreciler, çevreyi korumak, talanı önlemek amacıyla bilinçli bir mücadele içindeler.
Öte yandan, başta Ankara, Anadolu’nun çeşitli yörelerinde ağaçlandırma seferberliği tüm hızıyla yıllardır devam etmekte. Her yıl düzenlenen fidan şenlikleriyle milyonlarca fidan Anadolu’nun çeşitli yörelerine dikilmekte. Bu çabalara, çalışmalara genelde ilgili kamu kurumları ve yerel yönetimler öncülük etmekte. Silahlı Kuvvetlerimizin ve üniversitelerimizin de bu tür çabaların içinde olduğu görülmekte.
Örneğin Ankara’da ODTÜ, 1960’ların başlarından beri üniversiteye emanet edilen çorak ve tamamen ağaçsız araziyi, 60 yılı aşkın süre içinde sürdürdüğü ağaçlandırma kampanyalarıyla 30 kilometre kareden fazla bir orman alanı olarak geliştirdi ve topluma sundu. Her vesileyle “Önce Türkiye” diyen ODTÜ, bu takdire değer çalışmalarıyla diğer üniversitelere de öncü oldu.
“Başka bir aşk istemez/Aşkınla çarpan kalbimiz/Ey vatan gözyaşların dinsin/Yetiştik çünkü biz…/ diyen Mülkiyeliler de her daim ülke sorunlarını ön planda tuttular. Bu çerçevede vatan topraklarının talanına, yağmalanmasına karşı çıktılar, ağaçlandırma çalışmalarına katkıda bulundular. Bu bağlamda devrimci bir gelenekten gelen Mülkiye 68 kuşağının öncülüğünde Atatürk Orman Çiftliği’nde Kasım 2019’da 40 dönümlük alanda “Mülkiye Hatıra Ormanı” adı ile 4000 ağaç dikildi.
Dikilen her bir fidana Mülkiyelilerin, eşlerinin, çocuklarının, torunlarının vs. adları verildi. Biliyorlardı, diktikleri fidanlar da çocukları, torunları gibi büyüyecekler, güçlenecekler ve her tarafı yemyeşil zümrüt gibi Ankara’nın bir parçası olacaklar. Bu düşünceyle fidan dikme töreninde “Fidanlarımız yeşile düşmanlara inat güçlenecek, büyüyecek yarınlara boylu poslu ulaşacaklar ve bizler gibi ‘yetiştik biz’ diyecekler” şeklinde konuşmalar yapıldı.
Mülkiyeliler ayrıca, 2021 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin “Yeşilin Başkenti” sloganıyla başlattığı kampanya çerçevesinde değerli tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık anısına Ankara İncek’te oluşturulan Park alanındaki “Halil İnalcık Ormanı” na 1000 ağaç ile katkıda bulundu.
Ankara ve çevresi bütün bu çabaların sonucu 60 yıl öncesine göre daha yeşil. Yıllar öncesi dikilen fidanlar, büyüdüler, güçlendiler başkente daha bir güzellik, çekicilik kazandırdılar. Bakan Özhaseki’nin işaret ettiği gibi, benzer süreçlerden geçmekte olan diğer Anadolu şehirlerinin durumları da pek farklı değil. Anadolu coğrafyasının diğer yörelerinde de ağaçlandırma seferberliği devam etmekte.
Daha yeşil, daha ağaçlandırılmış Anadolu için seferberlik dolu dizgin devam etmeli. Talana, ağaçların yok olmasına, ormanların kel hale gelmesini önlemeye yönelik mücadele de dolu dizgin devam etmeli…
Hedef her tarafı yemyeşil, zümrüt gibi bir Anadolu coğrafyası yaratmak olmalı..