Cumartesi, 28 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Sorunu doğru belirlemek gerek

Gürsel Demirok
Son güncelleme: 9 Nisan 2024 01:00
Gürsel Demirok
Paylaş
Paylaş

Yerel seçimler CHP’nin  tarihi başarısı, AKP’nin de  tarihi yenilgisiyle sonuçlandı.

AKP şaşkınlık içinde. Mefta Millet İttifakı’nın “özü başına” seçime katılan partileri boylarının ölçüsünü almış durumda. Cumhur İttifakı’ndan ayrılıp “özü başına” seçimlere katılan Yeniden Refah Partisi ise yerel seçimlerde dikkat çekici bir başarı sergiledi. Bu başarıyla geleceğe ilişkin beklentileri, umutları güçlendi.

AKP durum değerlendirmesi yapıyor. Seçimlerdeki yenilginin nedenlerini ve sorumlularını araştırıyor. Erdoğan başkanlığında kapalı kapılar ardında yapılan değerlendirmelerde başarısızlığın en önemli nedenlerinin, “ekonomik kriz, yanlış aday tercihi ve son ana kadar ek zam sözü bekleyen emeklilerin bu beklentilerinini karşılanamaması” olarak sıralandığı anlaşılıyor. Seçim yenilgisinin nedenlerinin bir komisyon tarafından analiz edileceği, özeleştiri yapan Erdoğan’ın partideki erimeyi önlemek amacıyla radikal kararlar alacağı, parti yönetimi ve kabinede değişikliğe gidebileceği  bu çerçevede belirtilmekte.

AKP içinde sürprizle karşılanan  yenilginin nedenleri olarak yukarıdakilerin yanı sıra, daha pek çok neden sıralanabilir. Hatta pek çok seçmenin oy vermeye gitmemesi de “AKP seçmeni küstü, sandığa gitmedi” diyerek yenilginin nedeni olarak gösterilebilir.

Nedenler araştırılırken mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yenilgide etkili olup olmadığı pek tartışılmıyor. Bu sistem uygulanmaya başladıktan sonra ekonomiden futbola ülkenin tüm ayarı bozulduğu gündeme pek getirilmiyor.. “Ekonomist” olduğunu söyleyenlerin, ekonominin yönetimini ehil olmayan ellere teslim ettikleri, ekonomi ile ilgili tartışmalı açıklamalarda bulundukları pek anımsanmıyor. Yargının bu dönemde görülmedik biçimde siyasi etkilere açık hale geldiği, parlamentonun etkisini yitirdiği, kamu kurumlarının liyakatsız kadrolarla şişirildiği, haksızlıkların, hukuksuzlukların, yolsuzlukların yine bu dönemde yoğunlaştığı da gündeme getirilmiyor.

Futbola siyaset karıştırıldı. Kifayetsiz kişilere teslim edilen Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) aldığı kararlarla krize yol açtı. Ancak futbolda kriz yaşanmasının asli nedeninin futbola siyaseti bulaştıran  “Tek Adam Sistemi” olduğunu kimse söyleyemiyor. “Tek Adam”ın talimatını almadan kamu görevlilerinin adım atamadıklarını herkes biliyor ancak kimseler ses çıkaramıyor. Külliye’de görevli kimi başdanışmanların sosyal medya üzerinden akıl vermelerine herkes öfkeli ancak başdanışmanların “Tek Adam”ın sözcülüğünü üstlendikleri bilmezlikten geliniyor…

Bu itibarla, AKP kurmayları partilerinin seçimlerdeki yenilgilerinin nedenlerini araştırırken  öncelikle “Tek Adam Sistemi”ni masaya yatırmalı. “Tek Adam Sistemi”nin devlette yol açtığı tahribatı tüm boyutlarıyla değerlendirmeli. Bunu yapmadıkları takdirde AKP’nin erimesini önlemek için bulucakları hiçbir çare dertlerine deva olmayacak, erimeyi önleyemeyecek. 2028 seçimlerinde de AKP hüsranla karşılaşacak.

Seçmen, “Tek Adam Sistemi” ile ilgili ilk uyarısını 2023 genel seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında vermişti.. Seçmenin yarıya yakını Cumhur İttifakı’nın karşısında yer aldığını oylarıyla göstermişti. Bu karşı duruş “Tek Adam Sistemi”ne bir uyarı niteliğindeydi. Ancak kendilerini vazgeçilmez sanan, kibirli, eleştiriye tahammülü olmayan, lükse düşkün, gerçekleri işine geldiğince yorumlayan, çarpıtan insanların manevi hassasiyetlerini siyasete alet eden AKP bu uyarıyı geçen yıl algılayamamıştı. Demokrasinin öneminin bilincinde olan seçmen yerel seçimlerde “Tek Adam Sistemi”ne karşı uyarısını bu kez daha açık seçik beyan etti. Metal yorgunu, bıkkın AKP’nin yenilgisi, seçmenin bu uyarısının sonucudur.

Önümüzde kritik dört yıl var. Başta AKP, siyasi partilere önemli sorumluluk düşmekte.

AKP’nin önünde iki yol var. “Değişim”, “yenilenme” adı altında yenilgiden sorumlu oldukları düşünülen kabine üyelerini ve kimi yöneticilere görevden almak gibi palyatif önlemler ve göz boyayıcı tedbirlerle vs. erimeyi önlemek şeklinde bir yol izlenebilir. Ancak bu yolun ekonomik açıdan bugünden çok daha zor sorunlarla karşı karşıya kalacak olan AKP’nin derdine deva olacağı kuşkulu.

İkinci yol, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin değiştirilmesine yönelik Anayasa’da gerekli değişikliklerin yapılması için muhalefetle TBMM’de iş birliği yapılması. Üzerinde çalışılabilecek yeni sistem tercihan “Gözden Geçirilmiş Parlamenter Sistemi” olmalı. Millet İttifakı’nın geçen yıl bu konuda hazırladığı belgeden TBMM’de oluşturulacak komisyonda bir “Çalışma Kağıdı” olarak istifade edilebilir. Erdoğan, görevinin son döneminde ülkeyi rahatlatacak, toplumsal barışı güçlendirecek parlamenter sisteme geri dönülmesi önerisine sıcak bakar mı, bilemiyor ve “neden bakmasın?” diyorum..

Sıcak bakmaması halinde bir diğer seçenek olarak, daha önce de yazdım, Yarı Başkanlık Sistemi tartışmaya açılabilir. Bu sistemde, parlamenter sistemden farklı olarak, devlet başkanı veya cumhurbaşkanı sembolik makam değil. Ülkeyi yönetim yetkilerine sahip. Yürütme gücü halk tarafından seçilen devlet başkanı ile meclis güvenine dayanan hükümet başkanı (başbakan) arasında paylaşılıyor. Fiili olarak ise yürütmenin başı başbakan. (TBMM arşivinde yarı başkanlık sistemine ilişkin çalışmalar mevcut.)

AKP kuvvetler ayrılığına dayanan bu sistemlerle ilgili olarak önümüzdeki süreçte TBMM’de bir iş birliği arayışına girer mi bilinmez. Girerse bu ülkedeki gergin siyasi havayı yumuşatacak, olumlu bir gelişme olur. Siyasi alandaki bu iş birliği ruhu, halkın sosyoekonomik yaşantısı üzerine de olumlu yansıyabilir.

AKP’nin böyle bir iş birliğine yanaşmaması halinde, mecliste bu değişikliği savunan partilerle birlikte, CHP “Tek Adam” rejiminin sona ermesi konusunu ısrarla gündemde tutmaya devam etmeli. Parlamento dışı demokratik muhalefet de benzer çağrıları meclis dışında dile getirmeli.

“Mutlu ve Umutlu” başlıklı yazımda dile getirdiğim görüşlere katıldığını yazan bir yurttaşımız şunları ilave etmişti:

“31 Mart seçimlerinin sonuçları ışığında Reis’in görev süresini erken seçimlere gitmek suretiyle bir dönem daha uzatma yoluna gitmesinin önü kapandı. Önümüzdeki 4 yıllık sürede artık o yola gitmeyi göze alamaz. Gözünü karartsa bile yeni bir sandık faciası ile karşılaşacağını bilir…”

Cevaben, “Ben de başvuracağını sanmıyorum. CHP önümüzdeki süreci iyi değerlendirmeli bu kez…” yazmıştım.

Önümüzdeki süreç son derece önemli. “Mevcut Tek Adam Sistemi”nde güç birikimi güç zehirlenmesine yol açar. Bu sistemle ileride bu gücün kimlerin eline geçeceği, ülkeyi ne maceralara sürükleyeceği bilinmez. Sistem esas itibarıyla Erdoğan’ın beklentilerine göre tasarlanmış. Tasarlayanların  post-Erdoğan dönemine ilişkin bir öngörüleri olmamış. “Tek Adam Sistemi” Erdoğan’ın görev süresi dolmadan önce tarihe gömülürse, ülkenin önünü açılır, toplumsal barış güçlenir, devlet fabrika ayarlarına geri döner.

Mevcut sistemin partilerin kimlikleri, ideolojileri üzerinde olumsuz etkileri olduğunu, adeta kimliksiz siyasete yol açtığı da göz ardı edilmemeli. Geçen yıl yaşanılan partiler arası ittifaklar döneminin bazı olumlu sonuçları görülmekle beraber, bu dönemin küçük partilerin elini büyük partiler karşısında güçlendirdiği, büyük partilerin küçük partilerin kaprislerine, olur olmaz isteklerine boyun eğmek zorunda bıraktığı, sıra dışı birlikteliklerin yaşandığı (örneğin MHP ile Hüdapar) unutulmamalı.

2028’e kadar mevcut sistem değiştirilemezse, 2023 seçimleri öncesi yaşanan sıkıntıların benzerlerinin 2028’de de yaşanacağı göz önünde tutulmalı.

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanGürsel Demirok
Takip et:
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .
Önceki Makale ‘Özü başına’ işe yarasaydı…
Sonraki Makale Çapultepek’in gizemi

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

Dini otorite her şeyi bilir mi?

Halil Ocaklı
28 Haziran 2025
ManşetSerbest Kürsü

İngilizce, Germence, Türkçe, Sahaca

Metin Gülbay
28 Haziran 2025
ManşetSerbest Kürsü

Katılım sağlama, katıl!

Adil Gürkan
28 Haziran 2025
*Serbest Kürsü

Uzman gözüyle “nükleer İran…”

Medya Günlüğü
28 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?