Zaman hızlı geçiyor. Dünya tüketimi içerisinde ağırlıklı yer tutan Rusya ve Ukrayna tahılının ihraç edilebilmesine dair eş zamanlı anlaşmalar İstanbul’da Rusya Federasyonu Savunma Bakanı Ivan Şoygu, Ukrayna Altyapı Bakanı Kubrakov, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres dönemin ve Milli Savunma Bakanı Akar tarafından imzalanalı tam bir yıl olmuş.
Anlaşma diye duyurulan şey aslında bir paket. Bir anlaşma Ukrayna’nın tahıl sevkiyatında kullanabileceği Karadeniz limanlarını kapsarken bir diğeri de Rusya ile BM arasında ve Rusya’nın tahıl ihracatının Batı tarafından uygulanan yaptırımlardan etkilenmeden devam etmesini içeriyor. Anlaşmaların işleyişinin denetlenmesi için 27 Temmuz 2022’de bir Müşterek Koordinasyon Merkezi (MKM) kuruluyor. MKM’yi yönetmek üzere önce bir Tuğamiral Özcan Altunbulak görevlendiriliyor. Ne var ki Altunbulak bir ay geçmeden salt o görevden değil TSK’dan da ayrılıyor. Bunun olası sebepleri üzerinde durup konuyu dağıtmayalım. Şimdi Rus çalışanların ayrılmasıyla işlevsiz kalmış görünen MKM’nin görevi tahıl sevkiyatında kullanılan gemilerin gerçekten tahıl taşıdıklarının güvence altına alınması olarak belirlenmişti.
O dönemde Batılı ajanslar tarafından yapılan ve çoğu kez bizdeki uzantılar tarafından da neredeyse aynı sözcüklerle aktarılan haberlere bir göz atınca bugünkü manzaranın ilk işaretlerini görüyorsunuz. Haberlerde tıpkı bugün olduğu gibi sadece o anlaşma paketinin Ukrayna bacağından söz ediliyor ve ana hedefin savaş sebebiyle tahıl temininde güçlük çeken ve yetersiz beslenme tehlikesiyle karşı karşıya gelen üçüncü dünya ülkelerini rahatlatmak olduğu vurgulanıyor. Tek cümleyle özetlersek, Batı dünyası ve Ukrayna dünyayı beslemek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmazken, Rusya taş koyuyor.
Oysa tahıl sevkiyatının devam ettiği bir yılın sonunda görmüştük ki Ukrayna’dan gönderilen tahılın neredeyse yüzde doksanı Batı’da ve Çin’de depolanmış yani ana hedef olarak duyurulan Afrika ülkelerine giden tahılın oranı yüzde onun dahi altında kalmış. Daha açık bir deyişle, Tahıl Anlaşması denen düzenleme halkların doyurulmasına değil sermayenin egemen olduğu her alanda beklenebileceği gibi stokçuluğa ve aşırı kâr sağlanmasına hizmet etmiş. Bu konuya geçen yılın sonlarında da değinmiştim. Anımsamak isterseniz yazı şurada.
Bu işin bir boyutu. Diğer boyutu ise Rusya’nın tarım ürünü ve özellikle de gübre ihracatıyla ilgili. Başta yazmıştık. Rusya bu anlaşma paketi çerçevesinde kendi ihracatının da serbestleşmesini talep ediyordu. Bunun ne gibi bir önemi olabilir? Sonuçta “savaş çıkartmış satmayıversin!” diyebilirsiniz. Kazın ayağı öyle değil. Rus tahılı ve gübresi piyasaya girmediği takdirde Ukrayna’nın yapacağı tahıl sevkiyatı küresel tedarik bakımından devede kulak kalıyor.
Şimdi diyeceksiniz ki, “kim tutuyor Vladimir’in elini, gönderiversin gemilerini!”. Öyle ya kimsenin yol kesip Rusya’nın tahıl veya gübre taşıyan gemilerini durdurduğu yok. Evet şimdilik yok ama aslında var. Konuyu uzun zamandır titizlikle takip eden Dış Politika uzmanı Aydın Sezer’den dinlediklerimden anlayabildiğimi aktarmaya çalışacağım.
Deniz ticareti ilginç ve karmaşık bir alan. Bir yandan alabildiğine özgür görünüyor ama bir yandan da tekelleşmenin envai çeşidini bulmak mümkün. Bir geminin bir yükü bir limandan diğerine taşıması için sadece mürettebat ve motor yakıtı yetmiyor. Bir ihracat işlemi söz konusu olduğundan işin bir bankacılık/finans boyutu bir de sigorta boyutu mevcut.
(Engin Solakoğlu, haber.sol.org.tr)
Yazının devamını okumak için tıklayın