6.5 C
İstanbul
19 Mart 24, Salı
spot_img

Sicilya, Etna, mafya

Akdeniz’in en büyük en büyük adası Sicilya’ya giderken hem heyecanlı, hem de tedirgindim. Kolay mı mafyanın doğduğu Güney İtalya’da elini kolunu sallayarak dolaşmak?!

İnsan her an Mario Puzo’nun “Baba” kitabındaki Corleone ailesinin köşeden çıkmasını bekliyor. Üstelik rehberden öğrendiğim kadarıyla mafya zannedilenin aksine tamamen temizlenmiş değil İtalya’da. Mafya babaları halen var ve  pek ‘saygın!’

2015 yılında mafya babası Vittorio Casamonica için Roma’da düzenlenen görkemli cenaze töreni rehberin söylediklerini destekler nitelikte. Tabut, atlı arabaya konarken “Baba” filminin müziği çalınmış. Helikopterden tabuta güller yağdırılırken mezarlığa taşınan cenazeye polis eşlik etmiş, trafiği kesip, cenazeye yol açmış. “Roma’yı fethettin, cenneti de fethet” yazılı pankartlarla uğurlanmış Vittorio Casamonica. Bu cenaze törenin en komik ve mafyanın hâlâ neleri satın alabileceğini ispat eder nitelikteki olayı ise, belediye başkanı ve emniyet müdürünün, polisin cenazeye eşlik ettiğinden haberleri olmadığını açıklaması olmuş. Halk da ‘inanmış!’

Sicilya sokaklarında ister istemez “Baba” filmindeki tipler gözüne çarpıyor insanın. Aslında oldukça Türk’e benzeyen koyu renk saçlı, orta boylu, genelde bıyıklı genç beyler. Orta ve üzeri yaşlı erkekler ise yine koyu renk saçlı, göbekli ya köşe başında oturmuş gelen geçen kızları süzüp, dedikodu yapıyor ya da kaldırıma atılmış bir masada kağıt oynuyor, bağıra çağıra konuşuyor. Evli kadınlar pek ortada yok. Evde temizlik yapıp hamur açıyor muhtemelen. Aile çok önemli Sicilya’da, geniş aileler mafyadan kalma bir gelenek olsa gerek, birbirlerine bağlılar ve düşkünler lakin İtalya’da da aile içi şiddet var, aynı Türkiye’de olduğu gibi. Güneye doğru indikçe bu durum daha da vahim bir hale geliyor.

Hem orada yaşayan arkadaşlarımdan hem de rehberden duyduğum bu kadınların ezilme durumu Ayşe Arman’ın İtalyan sopranolardan oluşan “DİV4S” grubu ile yaptığı röportajı destekler nitelikte. Röportajda şöyle yazıyor: İtalya’da “Kadın, erkeğin dediğini yapmalıdır” gibi ilkel bir anlayış var. Aksi takdirde erkek şiddet uygular! Ve haklı olur. Kadınlar da tecavüz ve tacize uğrasalar da seslerini çıkaramıyorlar. Neden? Çünkü korkuyorlar. Çünkü bir sonuç alamayacaklarını düşünüyorlar. Daha fazla şiddet görmekten, çevreye rezil olmaktan ürküyorlar. İtalya’da da hâlâ bunlarla uğraşıyoruz…

İşte parmakla gösterilen yakışıklı, romantik, çapkın İtalyan erkeklerinin  durumu… Ataerkil toplumların acı gerçeği…

Neyse dönelim Sicilya’ya….

İlk durağımız Etna!

Etna Avrupa’daki en yüksek aktif yanardağ. Sürekli patladığı için en tehlikeli yanardağlardan biri olan Etna’da yaklaşık 250 kraterden mütemadiyen gaz çıkışı oluyor. En son ne zaman patladı diye sorarsanız; geçen Perşembe, tam da BBC’nin çekim yaptığı sırada. İki gün önce lav ve kül püskürtmeye başladığı için turuncu alarm verildiği halde Perşembe günkü patlamada 10 turist yaralanmış. Ne diyebilirim? Tüh, kaçırdım!

Yanardağlarla ilk tanışmam İzlanda’da olmuştu. Önce korkmuş sonra merak etmiştim ancak yine de cesaret edememiştim kratere çıkmaya. Yıllar sonra İzlanda’daki bir yanardağ patladı ve kül bulutları Avrupa üzerinde dolaştığı için 17 ülke hava sahasını kapattı. On binlerce uçuş iptal oldu.

Patlamanın olduğu gün Milano’daydım ve orada mahsur kaldım. Bir de Dünya Sağlık Örgütü, İzlanda’daki volkanın püskürttüğü küllerin gökten yağmaya başlaması durumunda dışarı çıkılmaması uyarısında bulunmadı mı? Annem her gün arayıp sokağa çıkma diye yalvarmıştı. Tabii ki de çıktım sokağa, elimde şemsiye ile kendimi koruyarak! Kırk yılın başında İtalya’da mahsur kalmışım oturur muyum otelde? Anlayacağınız yanardağlarla hep bir paslaşma halindeyim. Sicilya’ya gitmeye kararı verince beni en çok heyecanlandıran şeylerden biri nihayet kratere çıkacak olmamdı.

Katanya’dan Etna’ya otobüsle çıkmak yaklaşık 1,5-2 saat sürdü. Çıktıkça hava sıcaklığı düştü. Donduk desem yeridir. Etna kocaman simsiyah bir dağ. Eğer sis yoksa tepesinden harika bir Katanya manzarası seyredebilirsiniz, espressonuzu yudumlarken. Otobüslerin çıktığı Silvestri Kraterinin çevresinde turistik tesisler var. Burası Etna’nın tehlikeli tepesi değil. Duman çıkan ana kratere çok tehlikeli olduğu için izin verilmiyor.

Artık aktif olmayan kraterden bol bol kül topladık ama canlı bir gaz çıkışı göremedik maalesef. Pek tatmin etmedi beni Etna turu.

Sicilya’nın en etkileyici yeri bence “Taormina”. Kayalıkların üzerine inşa edilmiş bu küçük ama büyüleyici Orta Çağ kasabasına daha tırmanırken manzaranın büyüsüne kapılıyor insan. Bu içinizi mutlulukla dolup taşıracak kasaba, sokaklarda kaybolarak, gizli köşeleri keşfetmeyi sevenler için biçilmiş kaftan. Antik Yunan tiyatrosu, daracık sokakları, şirin kafeleri, dükkanları ve seyir teraslarıyla çok romantik bir yer. Richard Burton boşuna seçmemiş burayı Elizabeth Taylor’a evlenme teklif etmek için. Biz gittiğimizde bir de bardaktan boşalırcasına yağmur yağmasın mı? Hemen bir evin balkonun altına sığındık. Balkonlardan sarkan çiçekler, kenarlarından akan oluk oluk su, insanların kahkahalarla yağmurdan kaçışı… Ne kadar güzel bir şeymiş meğer yağmur, çok keyiflendim Taormina’da olup biteni izlerken. Yağmur sonrası bir de “Arancini” yedik; sıcaktan damağım yandı ama umurumda bile değildi, müthişti! Arancini, dev bir içli köfteyi andırıyor. Kızgın yağda kızartılan pirinç topları içine mozarella, fıstık, kıyma, karides, bezelye vb. çeşitli malzemeler konulabiliyor. Arancini’yi tabakta değil, peçeteye sarıp ayakta tost atıştırır gibi yemek en keyiflisi.

Çanak çömlek, seramik, pişmiş toprak ürünleri sever misiniz? Benim özel bir düşkünlüğüm yoktu ta ki Caltagirone’ye gidinceye kadar. Burası pişmiş toprak ürünlerinin, seramiğin merkezi. Bu ürünleri satan onlarca mağazayı gezerken aynı zamanda atölye çalışmalarına katılabiliyorsunuz.

Şehrin birçok yeri bu ürünlerle kaplı. Seramik masalar, sandalyeler, kapı numaraları hatta seramik basamaklar. Bu İtalyanlar ne yiyor ne içiyor nasıl bir eğitim alıyorsa aynısını biz de yapalım lütfen. Bir millet nasıl bu kadar zevkli nasıl bu kadar yaratıcı olabilir? Öğrenelim biz de olalım.

Yani şehirdeki basamakları değişik motifleri olan çeşit çeşit seramikle kaplamak kimin aklına gelir ki? “Scala Santa Maria del Monte” basamaklarını görmeden dönmeyin Sicilya’dan lütfen. Rengarenk bir fotoğraf cenneti Caltagirone.

Siracusa, görülmesi gereken diğer bir şehir, Antik Yunan çağında bir koloni devlet olarak kurulmuş önemli bir arkeolojik bölgede bulunuyor.

Dyonisios’un kulağı, Yunan tiyatrosu, Roma amfi tiyatrosu ve Aretusa Çeşmesi burada ziyaret edilebilir.

“Piazza Armerina” şehri 11.yüzyılda Normanlar’ın egemenliği zamanında doğmuş. Şehrin yaklaşık 3 km uzağında bulunan “Villa Romana Casale” bir Romalı soylunun yazlık evi. Roma imparatorluğu döneminde inşa edilmiş, Dünyadaki en zengin, en geniş Roma mozaiklerini görebileceğiniz bu villa, UNESCO dünya mirasları listesinde. Burayı gezerken iki noktada çok etkilendim, daha doğrusu şaşırdım. Bir tanesi spor salonu olduğu düşünülen yerin mozaiklerini incelerken. Mozaiklerde asırlar önce kadınların ellerinde ağırlıklarla vücut çalıştığını ve bir yarışmada kaslı bikinili vücutlarını sergileyip ödül aldıklarını görmek beni çok şaşırttı. Diğer şaşırdığım şey ise kusmuk kuyusu oldu. Roma imparatorluğu döneminde partiler günlerce sürer, durmadan yemek yenip şarap içilir sonra da mideyi boşaltmak için kusulur üzerine yeniden yemek yenip şarap içilirmiş.

Zevk her şeyin üstündeymiş Roma İmparatorluğunda. Cinsellik, su içmek, yemek yemek gibi ne zaman ihtiyaç duyulur, ne zaman can çekerse, ister sokakta, ister parkta her yerde yaşanırmış. Bu soyluların hayatı tabii, bir de köleler varmış o dönemdeki, onların neler yaşadığını ne yazmak ne de düşünmek istiyorum.

Bugünkü İtalyanlar da Roma İmparatorluğunun mirasını halen devam ettirmeye çalışıyor gibiler, ne dersiniz?

İtalyanların en belirgin özelliği her şeyi herkesten daha zevkli yapmak, zevk vermek değil miydi?

Sevgiyle kalın,

Buket Başer

1974 Istanbul doğumlu. Anne tarafından Boşnak, baba tarafından Bilecikli. Ortaokul ve liseyi Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nde okudu. İstanbul Üniversitesi'nde Peyzaj Mimarlığı eğitimi gördü. 20 yılı aşkın bir süre mutfak mobilyası sektöründe yöneticilik yaptı. Şu anda bir İç mimarlık ve dekorasyon şirketinin kurucu ortağı olarak çalışmaya devam ediyor. İki oğlu var. Seyahate, yöresel yemeklere ve açık hava sporlarına düşkün; astrolojiye ve güzel sanatların birçok dalına merakı var. Tipik bir yay kadını. 40'ından sonra ansızın anılarını yazmaya başladı. O gün bugündür de devam ediyor...

Buket Başer
1974 Istanbul doğumlu. Anne tarafından Boşnak, baba tarafından Bilecikli. Ortaokul ve liseyi Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nde okudu. İstanbul Üniversitesi'nde Peyzaj Mimarlığı eğitimi gördü. 20 yılı aşkın bir süre mutfak mobilyası sektöründe yöneticilik yaptı. Şu anda bir İç mimarlık ve dekorasyon şirketinin kurucu ortağı olarak çalışmaya devam ediyor. İki oğlu var. Seyahate, yöresel yemeklere ve açık hava sporlarına düşkün; astrolojiye ve güzel sanatların birçok dalına merakı var. Tipik bir yay kadını. 40'ından sonra ansızın anılarını yazmaya başladı. O gün bugündür de devam ediyor...

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler