Salı, 15 Tem 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Sesin kısa tarihi

Halil Ocaklı
Son güncelleme: 11 Kasım 2023 00:02
Halil Ocaklı
Paylaş
Paylaş

Diller, insanların duygu, deneyim, bilgi ve düşünceleri paylaşmak için doğal olarak geliştirdikleri iletişim araçlarıdır. Bu araçların her biri kendine özgü ses ve sözcük dağarcığı, dil bilgisi kuralları ve diğer yapısal düzenlemelerle birlikte var olur.

Dillerin kökeni, temel içgüdüleri doyurmaya yönelik eylemlerle sıkı bir ilişki içerisindedir; fakat yalnızca içgüdülerle açıklanamaz. Aç kalmamak için yiyecek aramak ya da soyunu sürdürmek için eş aramak gibi davranışlar ilkel iletişim sistemlerinin ortaya çıkışında etkili olmuş olabilir. Ancak, sosyal etkileşim, iş birliği ve bilgi paylaşımı gibi bilişsel süreçler de iletişimin gelişip çeşitlenmesine katkı sunmuştur.

İlk insanlarda konuşmanın ne zaman başladığına ilişkin kanıt yok, hiçbir zaman da olamayacak. Tarihsel dil bilimde ses tabanlı iletişimin, Homo sapiens öncesine dönemlere uzandığı savunulur. İlk insan topluluklarının zorlu doğa koşulları altında iş birliği içinde yaşama zorunluluğuyla ilişkilendirilen bu sürecin dil evriminin temelini oluşturduğu varsayılmaktadır.

Seslerin ilk doğal iletişim aracı olarak kullanıldığı ve zaman içinde insan dillerinin temelindeki esnek yapıyı oluşturduğu düşünülmektedir. Diğer canlı grupları, sesleri kullanarak insanlar gibi sözlü iletişim becerileri geliştiremedikleri için insan dilinin özgünlüğü bu açıdan daha iyi anlaşılmaktadır.

İnsan dili, esnek ses yapılarına ve bu seslerden örülmüş sözcük dağarcığına dayalı olarak fizyolojik, biyolojik ve sosyokültürel bir altyapı üzerinde şekillenir. Bu sofistike altyapı, her dilin kendine özgü doğasını yaratır ve esnekliği sayesinde sürekli evrilebilir hale gelir. Böylece yeni kavramların, tanımların veya yapısal ilkelerin oluşturulmasına olanak sağlar.

Seslerin dilin temelini oluşturacak şekilde nasıl evrildiği halen tartışmalı bir konu olmakla birlikte, insanların çevrelerini adlandırmak için doğa seslerini kullandıkları görüşü bilimsel çalışmalarla desteklenmektedir.

Japon bilişsel bilimciler Mutsumi Imai ve Sotaro Kita’nın 2014 tarihli “Dil evrimi için ses sembolizmi önyükleme hipotezi” çalışması, dil evrimi araştırmalarına önemli katkılar sağlamaktadır. Sesler ve anlamlar arasındaki korelasyona odaklanan bu hipotez, dilin evrimsel sürecini anlamak için teorik bir çerçeve sunmaktadır.

İlk insanların ses aralığı modern insanınkinden çok daha sınırlı olmasına karşın, doğa onlara çok sayıda taklit edilebilir ses örneğini cömertçe sağlamıştır. Geniş bir ses repertuarının doğadan yansıyan seslerden esinlenerek üretilmesi, dillerin erken gelişimi üzerinde kritik bir etki ortaya koymuştur.

Ses çeşitliliğinin artışıyla birlikte, bilişsel kapasitemizin de genişlediği açıkça görülmektedir. Bu süreç, çevresel sesleri algılamayı, kaynaklarla doğru şekilde ilişkilendirmeyi ve bunları bağlam içinde yorumlamayı içerir. Bilişsel kapasitemizin gelişimi, gelen sesli uyaranlara tepki vermemizi sağlamıştır. Tüm bunlar adeta paralel olarak birbirini tamamlayan ve insanın çevresiyle uyumlu bir şekilde etkileşimde bulunmasını sağlayan önemli gelişmelerdir.

Doğadan yansıyan sesler, besin kaynaklarını bildirme, yön bilgisi sağlama veya duyguları ifade etme gibi farklı amaçlar için kullanılmıştır. Ayrıca, hayvan sesleri klanı potansiyel tehlikelere karşı uyarmak için önemli bir araç olmuştur.

Büyük yırtıcıların kükremesi ya da kurt uluması gibi sesler yaklaşan tehlikeyi işaret ediyordu. Belki de geçmişte insanlar kurt sürülerine karşı kendilerini korumak için kurt uluması taklidi yaparak birbirlerini uyarmışlardır. Bu sesleri duyanlar, muhtemelen acil olarak alarm durumuna geçiyor, kendilerini korumaya alıyorlardı. Buna göre, insanlar çevredeki sesler aracılığıyla hem doğal tehlikeleri algılamış hem de bu sesleri kullanarak koruma stratejileri geliştirmişlerdir denebilir.

İşitme yeteneği, primatlarda ve erken insan türlerinde, hem avcı hem de av rolünde hayatta kalmak için gerekli bir adaptasyon olarak evrimleşmiştir. Yırtıcıları ve çevredeki diğer tehlikeleri algılayıp bunlardan kaçınmak ve kendi avlarını bulup yakalamak, yüksek işitsel duyarlılık gerektiriyordu.

İşitme duyusuyla birlikte ses belleğinin anatomik ve bilişsel gelişimi, erken insanlarda sesli iletişimin ilerlemesini hızlandırmıştır. Bu evrimsel avantajı desteklemek amacıyla seslerin algılanması, tanımlanması ve işlenmesi için beynimizin bir dizi elektriksel ve kimyasal sinyal yardımıyla nöral kodlamaya başvurması gerekmektedir.

Nöral kodlama, beyindeki farklı bölgeler arasında iletişimi sağlar ve işitilen seslere yüklenen anlamın anlaşılmasını sağlar. Matematiksel açıdan şöyle bir benzetme yapılabilir: Aynı dili konuşan insanlar sembolik sesleri formül olarak kullanır ve başkalarının anlamadığı semantik (anlamsal) denklemleri çözerler.

Erken dillerdeki fonetik çeşitliliğin incelenmesi, temel ses örüntülerinin evrimine ilişkin zengin bir araştırma alanı sağlar. Bu çeşitlilik dillerin yapısal gelişiminde çevresel etkilerin, iletişim ihtiyaçlarının ve sosyokültürel farklılıkların bir yansıması olarak biçimlenir. Tüm dillerde var olan ses çeşitliliği, dillerin ayrışmasını ve zenginleşmesini kolaylaştırır.

halilocakli@yahoo.com

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanHalil Ocaklı
Takip et:
Bayburt'un Sisne köyünde doğdu (1964). Almanya'da gurbetçi bir çocuk olarak büyüdü ve burada Yunan-Roma tarihi okudu. California Berkeley Üniversitesi'nde Proto-Altayca ve Japonca ilişkileri üzerine çalıştı. Bu süreçte Japonya'da Kyushu Üniversitesi'nde bir sömestr geçirdi. Çalışma alanı: Diyakronik (Artsüremli) Proto-Dil Tipolojisi. Türkiye ve ABD'de profesyonel turist rehberliği ve çevirmenlik yaptı, 50'den fazla ülke gezdi. Rodos'ta otel işletmeciliği yaptı. Hindistan'da çeşitli eğitimler aldı. Rusya'da Tver Devlet Üniversitesi'nde çalışırken Olga ile evlendi. Kadim Vedanta felsefesine derin bir ilgi duyuyor. Aksiyon dolu 35 yılın ardından, şimdi Bergamo (İtalya) ve Antalya'nın sade sakinlerinden biri olmaya çalışıyor.
Önceki Makale ‘Medusa’nın Çığlığı’
Sonraki Makale ‘Rus ruhu’ üzerine

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

Serbest Kürsü

Silah bırakmanın şifreleri…

Gürsel Demirok
14 Temmuz 2025
ManşetSerbest Kürsü

Avrupa’nın yeni alt sınıfı

Metin Duyar
14 Temmuz 2025
ManşetSerbest Kürsü

Kalkınmanın anahtarı

Yıldırım Aktuğan
14 Temmuz 2025
Serbest Kürsü

Ağrı öğrenilir mi?

Dr. Nil Gönce
13 Temmuz 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?