Pazar, 13 Tem 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Köşe Yazıları

Tahran, mollalar ve ticaret

İsmail Boy
Son güncelleme: 13 Haziran 2025 18:48
İsmail Boy
Paylaş
Paylaş

1981 yılı sona aylarında büyük bir dış ticaret firmasının genel müdürü olan Aytaç Bey’in önerisi ile pazar araştırması yapmak üzere Tahran’a gittim.

O dönemler İran siyasi olarak çok karışıktı, 2 yıl önce başlayan protestolara askerlerin şiddetle karşılık vermesi yüzünden sokak çatışmaları çıkmış, birçok sivil hayatını kaybetmiş, sonunda Şah Rıza Pehlevi ve ailesi ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Ardından da, Şah tarafından Türkiye’ye sürgüne yollanan ama daha sonra Paris’te yaşamaya başlayan İmam Humeyni 1 şubat 1979 tarihinde ülkeye dönmüştü. Ülkede bir “İslam Devrimi”nin gerçekleştiğini söyleyen Humeyni, “İran İslam Cumhuriyeti”nin kurulduğunu ilan etmişti.

Şah’ın ülkeyi terk etmesine yol açan sokak olaylarında ağırlıklı olarak 3 grubun ittifakından bahsediliyordu: Mollalar, Halkın Mücahitleri ve Tudeh (Komünist Parti).

Ancak Humeyni ve mollalar yeni rejimde ittifakın diğer iki ortağını “ABD ile iş birliği yapıyorlar” diyerek saf dışı etti, ABD’ye olan düşmanlık Şah ve ailesinin İran’ı terk ettikten sonra o ülkeye sığınmasından kaynaklanıyordu.

4 Kasım 1979 tarihinde Tahran’daki ABD Büyükelçiliği bir grup İranlı genç tarafından basılarak çalışanlar rehin alındı ve yaklaşık 1.5 yıl tutsak edildi. Bu olay üzerine ABD İran’a askeri, ekonomik ve siyasi ambargo uygulamaya başladı.

İran’daki bu karışıklıkları fırsat bilen Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin 1980 yılının Eylül ayında İran topraklarına girdi ve 8 yıl sürecek İran-Irak savaşını başlattı.

İşte bütün bu karışıklıklar içinde “Acaba çalıştığım firmanın ürünlerini İran’a satabiliriz miyiz” düşüncesi ile Tahran’a geldim ve plastik ham maddesi ithalatı yapan Richard isimli bir aracı ile tanıştım.

Richard bizim ürünlerimizin ithalinin yasak olduğunu ama bu ürünlerin hammaddesinin önceden İsrail’den tedarik edildiğini ancak devrim sonrası İsrail ile olan ilişkilerin kesilmesi nedeniyle bu kaynağı kullanamadıklarını söyledi. Ama benim aracı olup o firmadan bir teklif vermem halinde satışın gerçekleşebileceğini ekledi. İstanbul’a durumu hemen bildirip ona dönüş yapacağımı söyledim. Ertesi gün de onun ofisinde buluşmaya karar vererek ayrıldık.

Richard gittikten sonra Aytaç Bey’in önerdiği para konusunda yardımcı olacak şahsı arayıp otele davet ettim. Yaklaşık 200 dolar karşılığı bir deste İran parası tümeni verdi, karşılığını Türkiye’ye döndükten sonra banka hesabına yatıracaktım. 200 doları bankada bozdurmaya kalksaydım elimdeki paranın neredeyse onda birini alacaktım.

Cebimde bol para ile sokağa çıkarken otel girişinde bir masa ve oturan iki genç Pasdaran (Devrim Muhafızı) dikkatimi çekti. Biz sabah erken otele giriş yaparken büyük bir ihtimalle sabah namazına durdukları için bu muhafızları görememiştim, otele giren veya çıkan herkesin elindeki çantaları kontrol ediyorlardı.

Yakınlardaki bir iş merkezine girip dükkanlara baktım. Sedef kakma kutular, çerçeveler, bakır eşyaların satıldığı hediyelik eşya mağazaları, şekerli, tuzlu, sade, birçok çeşidi olan ve sadece İran’da yetişen değişik Şam fıstıkların da satıldığı bol ışıklı tatlıcı dükkanları dikkati çekiyordu. Kenarda loş ışıklar altında kalmış bir dükkan gözüme ilişti, vitrininde birkaç yabancı marka giysi vardı, içeri girdim. Görevli, dükkandakilerin son ürünler olduğunu söyledi, artık yeni mal gelmiyormuş, mollalar yasaklamış. Birkaç parçanın fiyatını sordum, “Gucci” marka bir spor çanta ve aynı markanın bir çift erkek ayakkabısına yaklaşık 40 dolar karşılığı tümen verip aldım, tam bir düşeş olmuştu.

Akşamüzeri otelde dönen diğer genç Türk ihracatçılar ile tanıştık, hepsi cıva gibiydi. Ülkeye birkaç kuruş fazla döviz kazandırmanın heyecanını taşıyorlardı. O dönemler Türkiye’nin yıllık 3 milyar doları bulmayan ihracatına bakıp, “Acaba yıllık 8-10 milyar dolarlık seviyeye çıkabilir miyiz” diye birbirlerine soruyorlardı.

Gece yapacak daha iyi bir şey olmadığı için hep birlikte lüks bir lokantaya gittik, içeride bizden başka yabancı yoktu. Herkesin Hazar Denizi’nin ünlü Beluga havyarı ve ıstakoz siparişi vermesi gözümü korkutmuştu. Ama Aytaç Bey masanın altından ayağıma basınca çaresiz ben de eşlik ettim. Yanında şampanya yerine yoğurttan mamul “Duk-i Ali” (ayran) içmek biraz tuhaf oluyordu tabii! Yemeğin sonunda gelen hesaba göre kişi başı yaklaşık 5 dolar (yanlış yazmadım) karşılığı tümen bırakıp çıktık.

Otele dönüp lobide güzel İran çayını içerek sohbete devam ediyorduk ki elinde Kalaşnikof silahla 15-16 yaşlarında bir Pasdaran bize Farsça bir şeyler söyleyip dışarı çıkmamızı istedi. Bizimle birlikte tüm otel personeli ve diğer misafirler de otelin önüne çıkıp bekledi. Biraz sonra kapıdaki Pasdaranlar bizim yüksek sesle hep bir ağızdan “Allahuekber, Humeyni rehber…” diye bağırmamızı istedi. Şehrin başka yerlerinden de benzeri bağırışlar geliyordu. Birkaç kez bağırdıktan sonra otelimize dönüp sohbete kaldığımız yerden devam ettik.

Belki de gençliğin verdiği bir duygu ile olay bize çok komik geldi. Oysa 15 yaşındaki bir çocuğun elindeki silah ile bir sürü insanı önüne katıp sokağa çıkartarak bağırtmasının hiç de komik bir yanı yoktu…

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Yazanİsmail Boy
Takip et:
İstanbul İ.T.İ.A’dan mezun, Koç Üniversitesi İngilizce İşletme (Executive MBA), Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Sosyoloji) bölümü mezunu. “Türkiye Üzerine Toplumsal İncelemeler” dallarında yüksek lisans eğitimlerini tamamladı. Kadir Has Üniversitesinden Uluslararası İlişkiler doktora tezi aşamasında ayrıldı. Özel sektörde uzun süre dış ticaret konusunda yöneticilik yaptı. Evli, iki çocuk babası, İngilizce ve Rusça biliyor.
Önceki Makale TRT’nin ilginç hâlleri
Sonraki Makale ‘Dijital diktatörlük’ çağı

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

Köşe YazılarıManşet

Tabağında yemek bırakma arkandan ağlar!

Refet Kayakıran
13 Temmuz 2025
EditörKöşe Yazıları

Bosna’daki cennet ve cehennem

Cenk Başlamış
12 Temmuz 2025
Köşe Yazıları

Evlilik yeniden yazılıyor

Erdal Çolak
9 Temmuz 2025
Köşe Yazıları

Mehmet Bey’in “ekmek” kâbusu

Dr. Nevin Sütlaş
6 Temmuz 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?