Kanadalı yazar Marshall McLuhan, özellikle elektronik iletişimin yaygınlaşmasıyla birlikte dünyanın küçük bir topluluk gibi olacağına, küresel bir köye dönüşeceğine inanmıştı.
Ünsal Oskay’ın “Kitle İletişim Teorilerine Giriş” 1 ve 2 derslerini alma şansına kavuşmuştum üniversitede okurken. Okulun efsane öğretmenlerinden biriydi Ünsal Oskay. Marshall McLuhan adını da ilk kez hocamdan duydum. Yıl 1979 idi.
McLuhan’a göre kitle iletişim araçları gelişince yeryüzü minik bir köye dönüşecek ve bu sayede insanlar birbiriyle çok kolay biçimde iletişime geçebilecek, yeryüzünün neresinde olursa olsun insanlar istediği kişiyle iletişim kurup onunla ilgili haberleri alabilecek, tartışabilecekti. McLuhan bunu söylediğinde takvimler henüz 1960’lı yılları gösteriyordu ve ortada radyo ve televizyondan başka bir iletişim aracı yoktu.
Türkiye’de ise televizyon yayını bile henüz başlamamıştı. 31 Ocak 1968 tarihinde Ankara’da Mithatpaşa stüdyosunda başlayan yayın ise sık sık “lütfen bekleyiniz” görüntüsüyle kesiliyordu. Yani McLuhan küresel köyden söz ettiğinde dünyada ne internet vardı ne de arama motorları, Türkiye’de ise televizyon yayını bile yoktu. Cep telefonları hayallerde bile değildi.
Aradan yıllar geçti ve teknolojideki büyük gelişmeler birçok hayali gerçeğe dönüştürdü. McLuhan’ın küresel köyünü de tabii. Ama 2025 yılına gelindiğinde gerçekleşmiş olan küresel köyün bize ne kazandırdığına bakalım. Tabii ki herkesin birbiriyle iletişime geçmesi çok iyi ve hatta toplumsal bir devrim yarattı denebilir. Artık devletlerin ve uluslararası şirketlerin kirli sırları çok daha zor saklanabiliyor. İnsanlar birbiriyle çok kolay haberleşebiliyor, sonra çocuklarını merak eden anne babaların stresleri azaldı denebilir. Dünyanın neresinde o gün ne olduysa haberdar olabiliyoruz, tabii İngilizce bilmek koşuluyla. Bilmiyorsak ertesi gün haberdar oluyoruz, ama oluyoruz işte bir biçimde.
Küresel köy olmak her sorunumuzu çözdü mü peki? Ya da hangi sorunlarımızı çözdü diye sorayım. Örneğin daha rahat bir yaşama kavuştuk mu? Her şeye sahip olabiliyor muyuz? Daha çok mu yiyecek alabiliyoruz, daha büyük evlerde yaşayabiliyor muyuz, kolaylıkla çocuklarımızı okutabiliyor muyuz, parasız sağlık hizmetine erişimimiz daha kolaylaştı mı, işverenler sigortasız olarak işçi çalıştıramıyor mu artık?
Bu soruların hiçbirine doğru dürüst “evet” yanıtını veremiyoruz. İletişimin inanılmaz düzeyde artması yaşamlarımızı daha kolay hale getirmedi demek ki. Evet, eskiden bir yerden bir yere gitmek günler alıyordu şimdi saatler alıyor ama bunun iletişimin artmasıyla ilgisi yok. Maaşlarımız da arttı ama fiyatlar daha yüksek hızda arttığı için alım gücümüz düştü, yani refah düzeyimiz azaldı, küresel köy olmamızın buna da bir çaresi olamadı.
McLuhan bu yazının günah keçisi anlayacağınız, zavallıya yükleneceğim başkasına yüklenemeyeceğim için. Ama biliyorum o küresel köyü her şeyin çözümü olarak sunmadı. Ben de bunun farkındayım ve başka gelişmelerin de sorunların çözümünde pek işe yaramadığını göstermeye çalışacağım. Galiba olayın temel nedenini es geçip ayrıntılarda boğuluyoruz.
Batı’daki halklar da mutsuz
Küresel köy olmak çare olamadı da başka gelişmeler çare olabiliyor mu? Örneğin devletlerin yirminci yüzyıl sonu ve yirmi birinci yüzyılda daha sosyal devlet haline geldiği söyleniyor. Yani halklarına daha iyi yaşamlar sunma çabasında olan devletler var artık deniyor. İyi de bu ne kadar doğru? Bırakalım Asya’yı, Afrika’yı, ABD ve Avrupa’da bile bunun ne kadar doğru olduğunu ileri sürebiliriz? Avrupa ve ABD toplumları şu anda kırk yıl öncesinden çok daha iyi yaşam koşullarına mı sahipler? Daha kısa soralım isterseniz, daha mı mutlular?
ABD’deki evsizlerin sayısı 2021 yılında 600 bin dolayında idi. AB ülkelerinde evsizlerin sayısı da her bir ülke için yüz binleri buluyor. Türkiye’deki evsizlerin sayısının kaç kişi olduğu pek bilinmiyor ama yalnızca İstanbul’da 40 bin1 kişinin tüm ülkedeyse yüz binlerce kişinin sokaklarda yaşadığı ileri sürülüyor.
Sosyalleştiği ileri sürülen devletler aslında sosyalleşmedi, daha buyurgan olmaya, farklı düşünceleri cezalandırmaya başladı. ABD’de örneğin, geriye gidiş oldu. Bir nebze olsun geriletildiği düşünülen ırkçılık tüm haşmetiyle yeniden hortladı. Siyahlar beyaz polisler tarafından hunharca öldürülüyor televizyon kameralarının önünde ve toplumun beyaz kesiminin çoğunluğu bu katliamları onaylıyor ya da hiç sesini çıkarmıyor. Avrupa’da da Batılıların neden olduğu kirli işler dolayısıyla ülkelerinde çıkan savaşlardan kaçan Asya ve Afrikalılar Avrupa’ya gitmek isteyince yabancı düşmanlığı başladı. Medeniyetleriyle böbürlenen Avrupa toplumları, ülkelerine kaçmak isteyen Arapları, Afganları, Afrikalıları tu kaka ilan etti. Yabancı düşmanlığı Avrupa ajandasının önemli bir parçası haline geldi.
Yani sorunları öteleye öteleye biriktirmişiz demek ki… En medeni, çağdaş olmakla övünen Avrupalılar Avrupalı olmayan insanlara bunu yapıyorsa dünyanın geri kalanını düşünün artık. Aslında geri kalanlardan bazıları Avrupalılardan çok daha sevecen davranıyor bu insanlara, zaten az olan yiyeceklerini onlarla paylaşmakta sakınca görmüyor. Yani kim daha insancıl siz karar verin artık.
Teknolojik gelişme de sorunları azaltmadı
Mars’ta insan kolonileri kurmak, hareket halindeki bir göktaşına araç indirmek, göktaşlarındaki madenleri işletmek için şirketler kurmak, dünya yörüngesinde oteller kurma hayalleri insanlığın topyekûn mutluluğuna bir katkı sağlayabildi mi diye sorsak buna kaç kişi olumlu yanıt verebilir?
Teknolojideki muazzam gelişmelerin 8 milyarı aşan insan nüfusunu olumlu etkileyip etkilemediğine bakalım biraz da…
“Elektriksiz köy kalmadı” diyenler varsa demesin çünkü bir milyardan fazla insan elektrikten yararlanamıyor halen. İki milyardan fazla insanın ise temiz suya bile erişimi yok.
İnsan nüfusunun yüzde 46’sı Dünya Bankası tarafından belirlenen günlük 2 ABD doları olan yoksulluk sınırının altında yaşarken, bir milyar iki yüz milyon insan ise günlük 1 ABD doları olan açlık sınırının altında yaşamını sürdürüyor. Londra merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’a göre her dakika 11 insan açlıktan ölüyor.
2021’de 80 ülke su sıkıntısı çekiyor, 844 milyon insan içme suyu hizmetine erişemiyor, Dünya nüfusunun dörtte birinden fazlası olan 2,1 milyar insan temiz suya ulaşamıyor, 4 milyar insan yılda en az bir ay, şiddetli su kıtlığı yaşıyordu.2
Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Genel Direktör Yardımcısı Beth Bechdol, 2023’te dünyada yaklaşık 733 milyon kişinin açlık çektiğini açıkladı. Bu, küresel olarak her 11 kişiden 1’ine ve Afrika’da 5 kişiden 1’ine eşit.3
Dünyada Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu (SOFI) raporuna göre, açlıkla karşı karşıya kalan nüfus oranının Afrika’da artmaya devam ettiği (%20,4), Asya’da sabit kaldığı (%8,1) (bu bölge dünya genelinde açlıkla karşı karşıya kalanların yarısından fazlasına ev sahipliği yaptığı için halen önemli bir sorun teşkil ediyor), Latin Amerika’da (yüzde 6,2) ise bu alanda ilerleme kaydedildiği görülüyor. 2022 ile 2023 yılları arasında Batı Asya, Karayipler ve Afrika’daki alt bölgelerin çoğunluğunda açlık düzeyinde artış meydana geldiği ifade ediliyor.
Rapor, yeterli gıdaya erişimin milyarlarca insan için halen son derece güç olduğunun altını çiziyor. 2023 yılında tüm dünyada yaklaşık 2,33 milyar insanın orta veya şiddetli gıda güvensizliği ile karşı karşıya kaldığı, 2020 yılında Covid-19 salgını sırasında kaydedilen keskin yükselişten bu yana bu sayıda önemli bir değişiklik meydana gelmediği ifade ediliyor. Bu rakam içinde şiddetli gıda güvensizliği yaşayan 864 milyondan fazla insanın bulunduğu ve bunların kimi zaman bir gün ya da daha uzun süre yiyeceksiz kaldıkları belirtiliyor. Bu muazzam rakam 2020’den bu yana ısrarla sabit kalmaya devam ediyor.4
Afrika’da her 3.324 kişiye 1 doktor düşerken, Asya kıtasında 1.239 kişiye 1 doktor, Orta Doğu’da 989 kişiye 1 doktor, Pasifik bölgesinde 533 kişiye 1 doktor, Amerika kıtasında 417 kişiye 1 doktor, Avrupa’da ise 293 kişiye 1 doktor düşmekte. Afrika kıtası derken 1,2 milyar insandan söz ediyoruz yanlış anlaşılmasın. Yani dünya nüfusunun yüzde 16’dan fazlası demek bu da.
Teknolojinin, iletişimin ve ulaşımın bu kadar gelişmesine rağmen “sağlığa erişim” ne kadar gelişti acaba? Örneğin Covid-19 aşılarına parası olan devletlerin halkları kolaylıkla ulaşırken parası olmayanlar ne yaptı? En fakir ülkelerden biri olan Burkina Faso halkının yalnızca yüzde 4’ü iki doz aşı olabildi. Tek doz olanlar da yüzde 5. Togo’da iki doz oranı yüzde 13, Kongo’da yüzde 10, Mali’de yüzde 3, Senegal’de yüzde 6.5
İnsanlık nasıl kurtulacak?
Dünya çapında bir gelişme nasıl sağlanabilir refahın artması anlamında? İşsizlik nasıl azaltılabilir, ücretler nasıl artırılabilir, açlık nasıl yok edilebilir örneğin? Teknolojinin gelişmesinin insanların özgürleşmesine, mutluluğuna pek katkısı olmuyor. Hatta teknoloji ne kadar gelişirse insanların özgürlüğü o kadar azalıyor. Devletler, küresel şirketlerle iş birliği halinde toplumlarını daha fazla denetim altına almak istiyor, alıyor da. Artık herkesin sağlık bilgileri, adli bilgileri, mal mülk bilgileri gizli değil. Aslında yasalarla kesinlikle gizliliği sağlanmış durumda ama bu yasalar asla işlemiyor. Kargo şirketleri bile hepimizin kimlik numaralarını, adreslerini biliyor. Kredi kart bilgileri çalınıp duruyor, her an ne satın alıyor, ne yiyor, ne içiyoruz, nerede eğleniyoruz, neleri beğeniyoruz, nelerden hoşlanmıyoruz, bunların tümü biliniyor. Hatta arama motorlarında yaptığımız aramalar sayesinde neleri merak ettiğimizi bile biliyor devletlerle iş birliği yapan küresel şirketler.
“Kameralar güvenliğinizi sağlamak için takılacak ve tüm sokaklar izlenecek” dediler ama sokaklarda tacizler, saldırılar, katliamlar kol geziyor. Amaç tabii ki bizim güvenliğimiz değildi, kimin nerede olduğunu anında bulabilmekti, yani bizi izlemekti. Suçluları falan izlemek değil dertleri, bizi izlemek, aykırı bir şeyler yapmamızı önlemek, özgürlüğümüzü kısıtlamak hatta ortadan kaldırmak. Teknolojideki gelişme bizi daha da köleleştirdi, özgürleştireceğine.
Çare teknolojiyi toptan ortadan kaldırmak mı acaba? Sanki bu her şeye çözümmüş gibi sunulabilir ama bu da çözüm değil. Teknoloji yalnız kötülük için kullanılmıyor, MR ve tomografi cihazları, bilgisayarlar, cep telefonları, biyo teknoloji çoğu zaman yaşamlarımızı kurtarıyor. Ama teknolojik ürün ve uygulamaların hayatlarımıza, özgürlüklerimize karışacak biçimde kullanılmasının yasaklanması gerekiyor. Sözün kısası mutluluk, özgürlük, refah getirmedi teknolojik gelişmeler.
Yine de enseyi karartmamalı
İnsanların daha iyiye, güzele olan özlemi hiç bitmeyecek, işte bu duygu umudumuzu yitirmememiz için bir neden sunuyor bize. Madem ki insanlar kendileri ve sevdikleri için hep daha iyisini arayacak, daha güzelini arayacak o zaman bu konuda mücadele etmeye devam edelim gezegenin her yerinde. Bir de şunu unutmayalım bir tek ülkede zafer kazanmanın hiç ama hiçbir anlamı yok. Tüm ülkelerde zafer kazanmanın yollarını araştıralım, bulalım, bir tane zafer kazanılmamış ülke kalmayana dek.
Herkese keyifli günler…
Fotoğraf: 360mozambique.com
KAYNAKLAR
2- Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin 22 Mart 2021’de Dünya Su Günü dolayısıyla düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmadan…
5-Aşılamayla ilgili tüm istatistikler şu adresten alındı: BBC Türkçe