Diş hekimi Sibel Özavcı, Maltepe Üniversitesinde felsefe yüksek lisansı yapmış. Felsefe eğitimiyle birlikte kendine, insana ve dünyaya baktığı pencerenin genişlediğini söyleyen Özavcı, “Bence günümüzde felsefeden korkmak yerine, felsefeye ilgi duyanların sayısı arttı. Tabii internet üzerinden toplantıların düzenlenebiliyor olması da bunda bir etken. Belki de varoluşumuz son günlerde daha fazla sorgulanıyor” diyor.
***
–Neden felsefe? Yolun nasıl felsefeye düştü?
-Çocukluğumdan bu yana her zaman gözlemci, sorgulayıcı ve merak duyan biri olmak felsefe ile yolumun kesişmesine neden oldu sanırım. Asıl mesleğim olan diş hekimliğinin de bir etken olduğunu düşünüyorum. İnsan ve sağlığı ile yakın ilişkide olmak, karşılıklı bir etkileşim yaratıyor. Sanırım bu etkileşim beni insanı ve yaşamı daha da fazla sorgulamaya yönlendirdi. Pek çok hobimin yanı sıra dijital ortamlarda felsefe atölyeleriyle ilgilenirken kendimi Maltepe Üniversitesi Felsefe Bölümünde yüksek lisans yaparken buldum. Hayatımın en şahane deneyimlerinden biri oldu diyebilirim.
Felsefe üzerine akademik eğitim, bana düşünsel olarak hep yeni olanakların açıldığı bir alan sundu. Daha ziyade bir eylem insanı olduğumdan, felsefe sadece teorik bir etkinlik değil benim için. Aynı zamanda yaşamı değiştirip dönüştüren pratik bir etkinliktir. Yaşamımızı zarafetle dengeli bir şekilde sürdürmeyi amaçlıyorsak bilgelik sevgisinin içinde dans etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Yüksek lisans tezimin konusu, “Iris Murdoch’da Jean Paul Sartre ve Varoluşçuluk” idi. Varoluşçuluk, dünyaya bırakılmış, çeşitli nedenlerle dünyasına ve kendine yabancılaşmış yalnız insanı ve onun yaşamını merkezine alan bir düşüncedir. En önemli konusu özgürlüktür ve insanın önce varolup sonra özünü kurmasıyla, varoluşun özden önce geldiğini konusu edinir. Bu öğretide, özgürlüğü oranında sorumlu olan birey, kendisini başkasının dolayımında bilebilirken, seçim ve eylemleriyle kendini hep yine yeniden kurabilecektir. Sartre, insanı özgürlüğün ve hiçliğin taşıyıcısı, hatta özgürlüğün kendisi olarak belirler. Ancak aynı zamanda insanın karanlık yanlarının da olduğunu ve insanı korumak için bunların açığa çıkarılması gerektiğini düşünür. Murdoch ise, insanın tekil ve en yüce varlık olduğu düşüncesinde “dikkat”, “sevgi” ve “iyi” kavramlarını birbiriyle ilişki içerisinde ele alır. Murdoch, Sartre’ın tamamen özgür kıldığı, bilgeliğin ve kavrayışın sınırına gelmiş insanına bir pusula vermek istemindedir. Ona göre ahlaki kimlik, içinde bulunulan değerler bütünü dahilinde kurulur. Birey içinde bulunduğu topluma ait gelenekler ve ortaklaşa görüşlerden bağımsız olamaz. Aksi takdirde, müdahili olduğu toplumsal yapıdan uzaklaşacak ve ideolojik yapılar ile savrulacaktır. Bu savrulmanın durdurulup bireyin bütünlüğünün günlük yaşama ve toplumuna dahil edilmesi gerekmektedir. İnsan ne determinist dizgede sürüklenen bir varlık ne de varlıktan izole olabilen şeffaf bilince sahip tamamen özgür bir varlıktır. Murdoch’a göre, ahlaki kurulum başkalarının dünyasından soyutlanmadan iyiye odaklanılarak sevgi ve dikkat bağlamlarına dair gerçekleşmelidir.
Bütün bunların günümüz insanının sorunları olduğunu ve Murdoch’un fikirlerinin bir parça da olsa çözüm olabileceği düşüncesindeyim.
–Peki, felsefe sana ne yaptı? Felsefeyle birlikte değişen bir şey oldu mu hayatında?
-Kendime, insana ve dünyaya baktığım pencere çok daha fazla genişledi. Sahip olduğum düşünce ve fikirlerimi çalıştığım filozofların ışığında sorgularken bazıları değişti, bazıları gelişti, bazıları da kökten kayboldu. Yaşamım boyunca varoluşçu düşünceye yatkın olduğumun farkına vardım. Tabii ki bunun bana getirdiği olumlu ve olumsuz yaşam deneyimlerimi de sorguladım. Yaşam pratiği anlamında çalışma şeklimi değiştirdim. Yaşamı aheste bir nüansla daha zarif, daha insana yakışır anlamlarla görüp yaşamaya başladım.
Hatta bir korkumu yendim. Küçük, iki kişilik bir uçakla uçmaktan, parasailingden çok keyif almama rağmen anlam veremediğim bir yükseklik korkum vardı. Bu korkumu tezimi yazarken, Sartre’ın Varlık ve Hiçlik eseri üzerinde çalışırken çözdüm. Daha pek çok konuda çalışmak üzere bunu bir yöntem edindim. Bir olanaklar varlığı olan insan için her zaman ve her durumda pek çok birbirinden farklı olanaklar söz konusudur. Etik ve estetik, insan olmaya yakışan bir zarafetle, dünyayı olumlayarak yaşamı güçlendirip çoğaltan olanaklar tercih edilebilir ve hatta oluşturulabilir düşüncesine vardım.
–Kimileri felsefeden korkuyor. Felsefeden korkmaya gerek var mı sence ve bu korku nasıl aşılabilir?
-Bence günümüzde felsefeden korkanlar yerine, felsefeye ilgi duyanların sayısı arttı. Tabii toplantıların internet üzerinden düzenlenebiliyor olması da bunda bir etken. Belki de varoluşumuz son günlerde daha fazla sorgulanıyor. Felsefeden korkulması yine de söz konusu olabilir. Bu konuda benim söyleyebileceğim bir neden, kişinin dünyada varolduğu andan itibaren oluşturduğu benliğinin bütünlüğünü sorgulayacak olmasıdır. Kendisini oluşturan temel taşların üzerine gidip belki bazılarını değiştirmesi gerekecek. Hâlihazırda yaşamdaki konum ve duruşundan memnun olanlar zaten asla böyle bir sorgulamaya yanaşmaz. Bunun korkusuyla felsefeyi tercih etmeyip uzak dururlar. Bence kişiler genellikle yaşamda başa çıkmakta zorlandıkları durumların içine düştüklerinde sorgulama yapmaya başlıyorlar. Bir kez kendisini sorgulamaya başladığında kendisinden çıkıp içinde bulunduğu toplumu, insanı ve dünyanın durumunu sorgulayabilirler. Hepimiz içten içe insana dair olumsuz pek çok şeyin olduğunu ve sorumluluğunu almamız gerektiğini biliriz. Korkunun bir nedeni de sorumluluktan kaçmak olabilir. Aklıma gelen bir başka neden de kendi özgürlüğümüzden korkuyor oluşumuz. Çünkü felsefe bizi aynı zamanda özgür kılar. Ve bu özgürlük bize yeniden yapmanın, olmanın, oluşturmanın sorumluluğunu da getirir.
Felsefeden korku konusunda Murdoch’a kulak verebiliriz. Murdoch’a göre, ahlaki yaşamın amacı, özgürlük değil, “iyi” olmalıdır ve aslında özgürlük bir anlamda, iyiliğe yöneliştir. İnsan ve doğa ile ilişkimizde dikkatimizi, sevgi yoluyla “iyi”de odaklayabiliriz. Murdoch, “iyi” kavramının içerisini doldurmakla görevli, kendi ile gönenç içerisinde olan bir insan resmi çizer bize.
Bir olanaklar varlığı olarak her birimizin daha iyi bir dünya, daha iyi bir insan ve insanlık için her düşünce ve eylemimizde insani değerlerimizi ortaya koymak ve geliştirmekle yükümlü olduğumuzu düşünüyorum. Bu da bizi kaçınılmaz olarak felsefeye ve felsefi düşünmeye götürüyor.
–Felsefe ve diğer disiplinler arasındaki ilişki hakkında ne düşünüyorsun? Disiplinler arasılık neden önemli? Felsefe neden herkese lazım ya da lazım mı?
-Felsefeden uzak duran bir disiplinin insandan ve yaşamdan uzak olacağını düşünüyorum. Disiplinler arasılık, yaşamda her şey, her birim birbiri ile ilişki halinde, örgün olduğu için ve bir bütün olduğu için önemlidir. Bu nedenle felsefe herkese ve her disipline lazım olan temel bir disiplindir bence.
–Peki, felsefe karın doyurur mu? Aileler, çocukları aç kalacak diye felsefe okumalarını pek istemiyor gibi de…
-Dünyaya ve yaşama, felsefenin ışığında, felsefenin yol göstericiliğinde bakmakla etkin ve yaratıcı bir hayat serüvenine sahip olunur. Asıl doyurucu yaşam budur bence. Ekonomik anlamda da aynı durum geçerli. Ancak salt düşünmenin ve düşünce ile üretmenin ekonomik getirisi, hangi sistem üzerine düşünüp ürettiğinize göre, ülkelerde ve toplumlarda değişiklik gösteriyor. Bence aileler gerçekte çocuklarının aç kalacaklarından ziyade, sistem içinde uyumsuz kalacaklarından endişe ediyorlar. Felsefe eğitimi, sahip olunan veya olunacak mesleklerin insana ve tüm yaşama dair katkısını etkiler. Etik ve değer bilincinin ortaya konması ve korunması mesleki her etkinliğe nitelik kazandıracaktır. Ve gerçekte nitelik niceliği getirir.
Felsefeci sadece felsefe mi yapar: Sadece kitaplara gömülüp okur, yazar, düşünür mü? Ya da hangi alanlarda iş yapar, yapabilir?
-Felsefeyle uğraşan kişinin görevi zaten yaşamı çoğaltmak ve olanakları artırmaktır diye düşünüyorum. İsterse kitaplara gömülüp düşünce ve yazın alanında üretimini sürdürür, isterse farklı alanlarda edindiği yaşam farkındalığını aktararak üretim yapar. Örneğin ben bir diş hekimiyim. Sistemli olarak çalışmam çok sonra olsa da felsefe hep ilgi alanım oldu. Bilginin hareket ve eylemle bedene, ruha ve yaşama yansıması gerektiği düşüncesindeyim. Mesleğimle ilgili kuruluşlarda çeşitli görevler almanın yanında hobilerim vasıtasıyla sosyal alanda da epey aktif oldum. Bütün bunlar beni yaşamımın ekonomik getirisini sağlayan ağız ve diş sağlığı alanında üst düzey bir hekim kıldı. Çok büyük paralar kazanmadım, hatta zorlandığım zamanlar da oldu. Bunun yerine fazlasıyla doygun ve kendimle gurur duyduğum bir mesleki yaşantım oldu. Farkında olarak veya olmayarak çok fazla çocuğa, gence, insana dokunmuş oldum. Ve doğal olarak onlar da bana dokunmuş oldu.
–Gündelik hayatta insanların genellikle ezberler, ön yargılar, değer yargıları, inançlar, izmler, ahlaksal normlar üzerinden değerlendirmeler yapıp, değer harcadıklarını görüyoruz. Çoğu çatışma, kavga gürültü de buradan çıkıyor. Bu noktada felsefe bir çıkış kapısı aralayabilir mi insana?
-Belki de insanlar, bilmeden de olsa bunun farkına vardıkları için felsefeye yönelmeye başladılar. Olur olmaz yapılan bilgilendirmelerle felsefenin anlamının, içinin boşaltılması da mümkün olabilir bu durumda. Ancak gerçekten kişi sorgulamaya başlamışsa bunun mümkün olacağını düşünmüyorum, belki de düşünmek istemiyorum.
Değer bilgisinin ne kadar önemli olduğunu göz ardı ediyoruz, maalesef iyi niyet yeter zannediyoruz. Oysa İoanna Kuçuradi hocamız değer bilgisinin, değer korumak için hayati olduğunu vurguluyor. Bence toplumda değer harcamanın önüne geçmenin tek yolu değer bilgisinin çok küçük yaşlardan itibaren edinilmesi ve eğitimin değer bilgisinin verilmesi üzerine şekillenmesi. Bunun da yöneticilerin felsefe bilgisine sahip olmasıyla mümkün olabileceğini düşünüyorum.
–Felsefeyle ilgilenenlere, felsefe okumak isteyenlere ne tavsiye edersin?
-Hobi olarak felsefeyle ilgilenenlere bu işi biraz daha ciddiye alarak bir an önce bir üniversitenin çatısı altında lisans, yüksek lisans veya doktora çalışmalarına katılmalarını öneririm. Böylece bilgi alabilecekleri, bu bilgiyi tartışıp işleyebilecekleri engin bir alana ulaşacaklar. Benim Maltepe Üniversitesi Felsefe Bölümünde yüksek lisansa başladığımda hissettiğim buydu. Kitaplarını okuduğum değerli hocalarımla tanışmak ve onlardan ders almak çok büyük bir ayrıcalık ve onurdu. Halen bu onuru taşıyorum.
Felsefe okumak isteyenlere ise yaşamı onurlandırıp çoğaltmak ve büyütmek adına, dünya ve insanlık için bir yapı taşı olma amacıyla felsefe taşı olsunlar diyeceğim. Yaşamda bu taşın yer alacağı çok önemli, çok güzel ve çok kıymetli yerlerin bulunduğundan hiç şüphem yok.
Gelecek hafta: Elif Şahin Hamidi’nin kapanış yazısı
***
Önceki söyleşiler:
Sedef Karakaş: Felsefe adındaki kraliçe (2024 yılında Medya Günlüğü’nde en çok okunan yazı)
Alper Hasanoğlu: Felsefeden korkan terapi görsün
Ertan Tunç: Her yol felsefeye çıkar
Beste Nâsır: Felsefe insanlaşma yolculuğudur
Serhan Kansu: Felsefe bir ışık yakar
Hâle Seval: Felsefe hayatımızın içinde
Furkan Soltekin: Ezberle savaşmak için felsefe
Uğur Selçuk Güneşli: İnsana yakışır bir yol aradım
Kornilia Çevik Bayvertyan: ‘Doğruya ulaşmanın anahtarı felsefe’
Pınar Güler: Felsefe her eve lazım
Ali Bulunmaz: ‘Felsefe itici bir güç’
Belgin Önal: Felsefeyle kendimi gördüm
Berkay Gürvardar: Felsefe çıkış kapısı olabilir
Berrak Coşkun: Delirmemek için felsefe
Zuhal Kişin Köseoğlu: Düşünmek zahmetli geliyor
Armağan Teselli: Hayatta kalabilmek için felsefe
Ceren İplikçi: Felsefe eşine zor rastlanır bir dost
Onur Egemen Sakarya: Takdir edilesi bir ‘mutsuzluk’
Tülay Aydın Türkmen: ‘İnsanı anlama yolculuğum’
Fatih Hüseyin Börekçi: Sistem düşünmemizi istemez
Aris Abacı: Masallara kanmamak için felsefe
Sinan Pekşen: Gerçeği bilmeye hazır değiliz
Cem Nikravan: İnsanca yaşayabilmenin ön şartı
Serhat Durup: Felsefe eylem gerektirir
Funda Yıldız Çağlar: İnsan bilmek ister
Tarık Tazegül: Felsefe insanı büyütür
Celale Esra Algan: Felsefeyle farklı bir Türkiye
Erdoğan Okay: Felsefe kendisini bile sorgular
Sevgi Yüksel Özcan: Ezberlenmiş kalıplarla düşünüyoruz
Bertan Algan: Anlam arama yolculuğum
Dr. Tuncay Murat Atal: Oyun oynarken felsefeye “düştü”
Yazar hakkında
Elif Şahin Hamidi 1979 yılında doğdu. 1998 yılında, Trakya Üniversitesi EMYO Serigrafi Bölümünden, 2004 yılında, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın-Yayın Bölümünden mezun oldu. 2018 yılında, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Anabilim Dalı İnsan Hakları Yüksek Lisans Programını tamamladı. Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin danışmanlığında “Gazetecinin İşi, Hak Gazeteciliği ve İnsan Hakları” başlıklı bir tez yazdı. Şu an aynı üniversitede felsefe doktorası yapıyor.
Öğrencilik yıllarından bu yana çeşitli mecralarda muhabir, editör, genel yayın yönetmeni olarak görev yaptı ve yazmayı hep sürdürdü. Kitap değerlendirme yazıları, yazarlarla yaptığı söyleşiler, hazırladığı dosya konuları ve haberler farklı mecralarda yayınlanıyor.
2014 yılında Beta Yayınları tarafından yayımlanan Sıradışı Uyumsuz Muhalif: Bir Entelektüeli Yitirmek/Vakur Kayador’un Ardından başlıklı kitapta, “Hep Vakur ve Hep Yalnızdı” başlıklı yazısıyla yer aldı. Ayrıca Ercan Kesal ile Peri Gazozu adlı kitabı üzerine yaptığı söyleşi, 2017 yılında yayımlanan Aslında adlı kitaba dahil olurken, Murat Gülsoy’un Nisyan adlı romanıyla ilgili değerlendirme yazısı, 2018 yılında yayımlanan Murat Gülsoy: Edebiyatta 30. Yıl/Basında Yazılanlar adlı kitapta kendine yer buldu. Prof. Dr. Şehnaz Ceylan’ın editörlüğünü yaptığı ve Ekim 2020’de yayımlanan Çocuk Edebiyatı başlıklı kitaba, “Kitaplara ve Okumaya Dair” başlıklı yazısıyla katkıda bulundu. 2021’de yayımlanan Etik, Hukuk ve İnsan Hakları/İoanna Kuçuradi’ye 85. Doğum Günü İçin adlı armağan kitaba, yüksek lisans tezinden hareketle, “İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi” başlıklı bir yazı yazdı. “Toz, Ölüler ve Diriler” başlıklı öyküsü, Sözcükler Edebiyat Dergisinin Mayıs-Haziran 2022 sayısında yayımlandı. Kasım 2022’de yayımlanan Edebiyatta Denizcilik Denizcilikte Edebiyat adlı kitaba, Nazlı Eray’ın Pasifik Günleri romanı hakkında bir yazıyla katkı sunarken, Şubat 2023’te yayımlanan Edebiyatta Hukuk adlı kitaba, Aristophanes’in Kadınlar Savaşı/Lysistrata oyunu hakkındaki “Barış Düşünün Peşinde: Lysistrata” başlıklı değerlendirme yazısıyla katkıda bulundu. Son olarak, İoanna Kuçuradi için hazırladığı Ömrümüzü Yönlendiren Rastlantıların Kavşağında: İoanna Kuçuradi başlıklı armağan kitap, Mart 2024’te, Kuçuradi Felsefe ve İnsan Hakları Vakfı Yayınları’ndan çıktı. Ayrıca yüksek lisans tez çalışması, İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi başlığıyla, yine Mart 2024’te kitaplaştırıldı.
Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezinde Uzman olarak görev yapıyor ve Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile birlikte çalışıyor. İnsan Hakları Anabilim Dalı ve İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Danışma Kurulu Üyeleri arasında yer alıyor. Ayrıca, İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi ve UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsüsü Bültenini hazırlıyor.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: