Öcalan’ı affet… İmamoğlu’nu mahvet!-Mustafa Balbay (Cumhuriyet)
“Dün sabah saatlerinde bir süredir kulislerde konuşulan netleşti:
PKK kongresini 5-7 Mayıs tarihleri arasında topladı!
Ayrıntıların daha sonra duyurulacağı ifade edildi. Açıklamadaki son cümle Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için mücadelenin yükseltileceği yönündeydi. Ardından sekiz maddelik DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu’nun bildirisi geldi. Bildiri PKK kongresinde alınan kararlara ilişkin ipucu veriyordu.
Öncelikle şunun altını çizelim; PKK Devlet Bahçeli’yi bir günlük gecikmeyle dinledi! 4 Mayıs’ta değil ama 5 Mayıs’ta kongreyi topladı. Devamını dinleyecek mi? Yani konu Bahçeli’nin dediği gibi şu 4 kelimeden mi ibaret:
Örgüt feshedilecek, silahlar gömülecek!
Bize göre bu 4 madde adı konmayan yeni dönemin kapağı. İçinde ne var? Açıklanmıyor!”
Gerçek olamayacak kadar mükemmel-Melih Altınok (Sabah)
“Birkaç gündür güçlü sinyaller geliyordu. PKK dün nihayet “tarihi öneme sahip kararlar” aldığını açıkladı.
Örgüt kararların ayrıntılarını “çok yakın zamanda” kamuoyuyla paylaşacaklarını, ancak sonucun “Öcalan’ın çağrısı temelinde” şekillendiğini duyurdu.
PKK’nın ardından DEM Parti de “Elli yıllık çatışma döneminden barış ufkuna yaklaşan bir adım” değerlendirmesi yaptı.
“Orta Doğu’ya umut, dünyaya ilham olsun” dedikleri süreç için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, MHP Genel Başkanı Bahçeli’ye ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e teşekkür etti.
Ne yalan söyleyeyim, sürecin bu kadar hızlı ilerleyeceğini, Bahçeli’nin çağrısının birkaç ayda somut bir sonuç vereceğini tahmin etmiyordum.
Yoğurdu üfleyerek yiyordum; çünkü ilk çözüm sürecinde sütten ağzımız yanmıştı.
Ama iyi niyetli hiçbir çaba boşa gitmiyormuş. O günler çözüm için büyük bir siyasi risk alan Erdoğan yalnız bırakılmıştı. Muhalefetin tüm unsurları, hatta zamanın DEM’i bile Erdoğan’ın yerli projesinin karşısındaydı. Sonuç alınamamıştı.
Ne var ki görüldüğü kadarıyla, bu deneyimden çıkarılan dersler, son sürecin hızla sonuca erdirilmesinde etkili oldu.”
Gecenin sonuna yolculukta ‘panik’ atak!-Umur Talu (T24)
“Bir devlet, onu ele geçirmiş, onu elinde tutan bir iktidar tarafından istikrarlı bir “haksızlık ve istikrarlı baskı mekanizması”na dönüştürülmüşse…
Cümleye böyle başlanınca, toplantı ve gösteri yürüyüşü, itiraz, eleştiri, muhalefet ve protesto hakları; ifade, iletişim, basın özgürlükleri diken üstündedir zaten.
Çünkü “haksız” olan, hele bir de halka, millete değil, kendince sadece kendine veya “Hak’ka” hesap vermek gibi bir kılıf bulmuşsa, bunu giderek çekiştirir, kendini kaybeder.
lanı “zarifçe” ifade etmek istedim. Yoksa ortada artık zarafetin Z’si kalmadı, hele Z kuşağını kaybettiklerindeki panikle.
İnsan haklarından hayvan haklarına, kadınların korunma hakkına, işçinin çalışma ve güvenlik hakkına, emeklinin insanca yaşam hakkına, öğrencinin öğretim hakkına, tabiatın “doğal” halinde var olma hakkına, çocukların gelecek hakkına, öğretmenin, akademisyenin, ordunun “alt” denen “ast” kademelerinin hakkına, seçilmişlerin hakkına, seçim hakkına, yaşam hakkına, barınma hakkına, mutlu olma hakkına sürekli tecavüz eden, bunları gasp edenlerin “panik” atağı böyle.
Girdikleri yolu “son çare” görüyorlar ve kendilerini tutamıyorlar bile. Oysa hepsi “Anayasa ihlali” en kabasından. “Kibir, kin, nefret, intikam, gözdağı, telef” düzeni kendini tutamıyor.”
İmamoğlu soruşturması bir ‘kara deliğe’ çevriliyor-Bahadır Özgür (halktv.com.tr)
““Sır ziyaretçi ile 40’tan fazla gizli yüz yüze temas”… “28 gizli görüşmenin adresi Polat Rönesans Otel”… “İmamoğlu’nun gizli görüşme ağı büyüyor: Üçüncü 5 yıldızlı oteli de ‘ihanet trafiğine’ dahil etti”…
Bunlar sadece son bir hafta içinde Son TV adlı internet sitesinde yayınlanan bazı haber başlıkları.
Bütünüyle istihbari dille yazılmış içerikler. Her iddia, ‘istihbarat tespiti’ olarak sunuluyor. Yani yargıdaki somut delillerden ziyade, İmamoğlu olayı bir tür ‘devlet güvenliği’ meselesi olarak ambalajlanıyor. Kimindir bu Son TV?
Yargı ve istihbarat çevrelerinden kulis aktarıldığı iddia edilen, künyesi meçhul, yazanı belirsiz internet sitesinin, Sabah gazetesiyle irtibatlı bazı isimlere ait olduğuna dair yaygın bir kanı mevcut.
Benzerini Ergenekon, Gezi vb. zamanlarında da gördüğümüz tuhaf medyalardan birisi yani. Ama Başsavcı Akın Gürlek adına, onun ağzından cümleler yazmakta beis görmüyorlar. Savcı da memnun ki, yalanlama filan yapmıyor.
Diğer yandan adresi belli yandaş medyanın haberlerinin de kapsamı, içeriği, soruşturmanın baştaki iddiasının epey ötesine geçmiş vaziyette. 19 Mart’taki yolsuzluk ve rüşvet haberleri hızla ‘iktidarı devirmeye yönelik bir gizli yapı’ senaryosuna evriliyor. Aralarında nasıl bir bağlantı olduğu anlaşılamayan, hangi delillere dayandırıldığı alabildiğine gizemlileştirilmiş ‘bilgi’ ve ‘olgu’ sürüsü, her gün cömertçe boca ediliyor.”
Türkiye’nin hayırlı cuması…Yıldıray Oğur (Karar)
“Bundan 13 yıl önce Ekim 2012’de o zaman yazdığım Taraf’ta bir çözüm süreci tartışması patlak vermişti.
Henüz çözüm sürecinin başlamasına iki ay vardı. Ortamda hiç de çözüm süreci başlayacak gibi bir hava da yoktu. Erdoğan, otoriterleşmekle suçlanıyordu, Kürt meselesinde iktidar Uludere, KCK operasyonları ile anılıyordu.
Ama demokratik açılım olmuş, Habur yaşanmış, Oslo ses kayıtları duyulmuş, Öcalan’la barış konseyleri konuşulmuş, iktidarın bu sorunu çözmek için bir çabası ve perspektifi olduğu görülmüştü.
O günlerde yeni bir sürecin gelmekte olduğu duyumları üzerine bir dizi yazı yazdım ve bir silahlı çatışmayı bitirmek için tam bir demokrasinin zorunlu şart olmadığını dünyadaki örneklerden anlattım.
Tabii büyük bir tepkiyle karşılandı bu. Nasıl olur da hepsi ulvi değerler olan demokrasi-barış birbirinden ayrılabilirdi. Böyle bir iktidarın Kürt sorunu gibi bir meseleyi çözmek için adım atabileceğine, çözüm süreci yürütebileceğine inanmak saflıktı.
Demokrasi olmadan barış olmazdı, zaten İslamcı, otoriter Erdoğan ve iktidarı asla bunu yapamazdı.”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: