Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi alanında lisans ve yüksek lisans eğitimi alan öğretmen ve eğitim lideri Celale Esra Algan, Maltepe Üniversitesinde felsefe doktorasına devam ediyor. Yapay zekânın (YZ) belki birçok mesleği ortadan kaldıracağını ancak yepyeni meslekler yaratacağını vurgulayan Algan, bu yeni mesleklerin birçoğunun teknik becerilerden ziyade felsefi düşünceye, etik değerlere ve insan merkezli bakış açısına ihtiyaç duyduğuna işaret ediyor. Algan, “Makinelerin etik olmasından söz edemeyiz ancak YZ’yi geliştirmek için etik kararlar almanın öneminden söz edebiliriz” diyor ve ekliyor: Bu noktada YZ’nin geleceğine dair yapılan yatırımlar sosyal ve politik bağlamda insanı merkeze almalıdır. Dolayısıyla yolun karşısına geçip, belki de asıl soruyu şu şekilde sormalıyız: “Yapay zekâ çağında felsefe bilmeyenler ne yapacak?”
***
–Neden felsefe? Yolun nasıl felsefeye düştü?
-Felsefeye yolum ummadığım bir zamanda çok sevgili meslektaşım Ann Lindsey’in bana sorduğu bir soruyla düştü. 2018 yılında deneyimsel öğrenme üzerine yaptığımız bir sohbet sırasında tüm spotları kendimize çevirmiştik. Ann’in sorusu, kendimize açılan o gizli ve gösterişli kapının tokmağını tüm ihtişamı ve sükûnetiyle birlikte vurdu.
“Celale kim?” Anne olmak, evlat olmak, kardeş olmak, öğretmen olmak, eş olmak, arkadaş olmak gibi içinde bulunduğum en küçüğünden en büyüğüne tüm ilişkilerin göreliliğinden uzaklaşarak “şimdi ve burada”yı paranteze alıp bu soruyu o günden sonra tekrar tekrar sormaya başladım kendime. Bir yerlere yetişmeye çalışırken kendimize yetişemediğimiz, insan olmaklığımızı kucaklayamadığımız zamanların silsilesidir bu soru benim için. Şimdi bu anı bana Nietzsche’nin “büyük öğle zamanı”nı anımsatıyor. İnsanın sürüden koptuğu vakittir büyük öğle zamanı Nietzsche’ye göre. Kişinin şimdiye dek inandığı tüm değerler altüst olmuştur ve onu bu hiçlikten kurtaracak olan da güneş gibi tepesinde parlayan kendi ışığı, kendi bilgisidir. Bu vakit kişinin, kendi kendisinin kurtarıcısı olmaya çağırdığı vakittir.
Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi alanındaki lisans ve yüksek lisans eğitimim, Türkiye’nin önde gelen özel eğitim kurumlarında 23 sene süresince eğitim teknolojileri alanında yaptığım tüm kariyerim için dönüşüm zamanı işte tam bu dönemde başladı. Bir öğretmen ve eğitim lideri olarak hem öğrencilerimizin teknoloji ile daha iyi nasıl öğrenebileceklerine dair öğretim tasarımı modelleri geliştirip eğitimler verirken hem de hızıyla yarışamadığımız bu teknolojik devinimin içerisinde makineler gün geçtikçe daha çok güç kazanırken öğrencilerimizin insanlaşma yolculuğuna ne kadar eşlik ediyorduk? Mcafee’nin “ikinci makine çağı” olarak adlandırdığı bu dönüşüm çağında nasıl yaşamlarımız var? YZ, insanın dünyayı anlama ve şekillendirme becerisini nasıl dönüştürüyor? İnsan ve toplum nasıl dönüşüyor? Ve bu dönüşümden kim kazanacak? Etik uzmanları ve politika geliştiriciler YZ’nin geliştirilmesi için nasıl kararlar alıyorlar? YZ’nin geleceğine dair yapılan yatırımlar sosyal ve politik bağlamda insanı ne kadar merkeze alıyor? Bilginin sahibi kim? Bu sorular üzerinde düşünmeye başladıkça yeni sorular da peşi sıra gelmeye başlamıştı. YZ çağında öğrencilerimizi kodlama ve robotik eğitimleri ile geleceğe hazırlamaktan ziyade, İoanna Kuçuradi hocamın her zaman dediği üzere onların bu dönemde etik yeteneklerini geliştirecek bir eğitime her zamankinden daha çok ihtiyaçları olduğunu fark ederek YZ ve etik alanında araştırmalar yapmaya başladım. 2019 yılında Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği’nin düzenlediği “Eğitim Teknolojileri Platformu” konferansında Yapay Zekâ ve Etik konulu ilk sunumumu gerçekleştirdim. Bu konu üzerinde ulusal ve uluslararası yaptığım araştırmalar ve okumalar beni adeta bir tavşan deliği gibi içine almaya başlamıştı. Alanda nitelikli ve akademik çalışmalar yapma heyecanımla buluşan kendimi tanıma yolculuğum, aynı dönemde birlikte çalıştığım Maltepe Üniversitesi Felsefe Anabilim Dalı’nda doktorasını tamamlamış olan matematik öğretmeni meslektaşım sevgili Dr. Mehmet Özdemir ile yaptığımız uzun felsefe sohbetleri neticesince hayat buldu ve felsefe alanında doktora eğitimi almaya karar verdim. Pandemi döneminde tüm doktora sınav yeterliliklerimi tamamladıktan sonra 2021 bahar döneminde Maltepe Üniversitesi Felsefe Anabilim Dalı’nda kariyer ve kişisel gelişim yolculuğum büyük bir akademik coşkuyla başlamış oldu. En büyük coşku da ailemde yaşandı. Eğitimine ve bilgisine hayran olduğum sevgili amcam yazar Dr. Refik Algan ile felsefe sohbetleri yapabilmeye başlamıştım artık. Aslında kendisi bana üniversite tercihi yaptığım dönemde edebiyat, sanat ve felsefe alanındaki aile hazinemizi göstermeye çalışmış ama ben göstergeleri okuyamamıştım. Şu an ise yapay zekâ ve insan zihninin birbirine eklemlenerek nasıl yayıldığı ve yeni bir gerçeklik alanı oluşturduğu hakkındaki doktora tezimi yazıyorum.
–Peki, felsefe sana ne yaptı? Felsefeyle birlikte değişen bir şey oldu mu hayatında?
-Bir şey değil, çok şey değişti. Çağlar öncesindeki düşünürlerin insanı, doğayı, dünyanın işleyişini anlama yolculuğunda sordukları sorular ve yaptıkları değerlendirmeler kendimi, yani insan olmaklığımı anlama yolculuğumda başvurabileceğim müthiş bir dünyanın kapılarını ardı ardına araladı. Platon, Aristoteles, Kant, Schopenhauer, Nietzsche gibi büyük düşünürleri orijinal metinlerinden anlamaya ve dertlerine ortak olmaya çalışmak, 21. yüzyıl sorunlarını kavramlar ve bağlamları arasındaki ilişkileri okuyarak ve felsefi izdüşümlerini görmeye çalışarak değerlendirmek adeta bulunduğun zamanda tüm zamanlardan geçmek gibi bir his. Çağdaş zihin filozoflarından Riccardo Manzotti “yayılmış şimdi” olarak tanımlıyor bunu. Manzotti’ye göre genişletilmiş bir gerçeklik yığını olarak şimdiki zaman, bir nesnenin ya da deneyimin bir anının oluşumuna denk gelen birden çok şimdiye ve birden çok nesneye yayılır. Çünkü deneyim, olduğumuz şeyin değişmesiyle ortaya çıkar. Deneyim değişimdir, oluştur. İşte insanın düşünce tarihine tanıklık etmek bende böyle bir deneyim haline vasıl oldu. Özel ve mesleki hayatımda kurduğum ilişkilerde, insanın dahil olduğu her türlü olan bitende yolun karşısında buldum kendimi. Kavramlar ile bağlamlar arasındaki bağlantılara bir de yolun karşısına geçip bakmak ve değerlendirmek, doğru soruları sormak, bir şeyin nasıl olduğunu sormadan önce ne olduğunu anlamaya çalışmak ve bunu yaparken tüm zamanların içinden geçebilmek. İşte benim dönüşüm hikâyem.
–Kimileri felsefeden korkuyor. Felsefeden korkmaya gerek var mı sence ve bu korku nasıl aşılabilir?
-Doktora programında bilimsel hazırlık yaparken aldığım ilk ders Kuçuradi hocamın Aristoteles dersiydi. Aristoteles’in Metafizik eserini orijinal metninden okumaya başladığımız o ders itiraf ediyorum, “ben ne yaptım?” dedim. Şimdi hatırlayınca gülümsüyorum ama açıkçası korkmuştum, anlamakta güçlük çekiyordum ve tüm o Latince kavramlarla baş edemeyeceğimi düşünmüştüm. Mühendis, öğretmen, doktor, sanat eleştirmeni gibi pek çok farklı mesleki kimlikten arkadaş, bilgelik sevgisi için toplanmıştık ve o tavşan deliğinden içeri girmiştik bir kere. Dersten derse, tartışmadan tartışmaya, bir kitaptan diğerine büyük bir tutkuyla düşünce tarihinde yol alıyorduk. Beni bu yolculuğa getiren kendi ilgim ve merakımdı. Korkmak baş edemeyeceğim bir duygu değildi. YZ çağında kendi değerlerini inşa etmesi için insan olma yolculuğunda mentörlük yapmam gereken öğrencilerim ise beni bekliyordu. Her zorlandığımda uğrunda bu yolculuğa başladığım değerleri hatırlattım kendime. Eğer yolunuz felsefeye çıktıysa mutlaka hayatta iyinin ve kötünün ötesine sizi geçirecek değerleri oluşturmak için bir çıkış yolu arıyorsunuz demektir ve bu öyle bir meşguliyet ki korkuyu unutuyorsunuz. Nietzsche ne büyük bir hazine…
–Felsefe ve diğer disiplinler arasındaki ilişki hakkında ne düşünüyorsun? Disiplinler arasılık neden önemli? Felsefe neden herkese lazım ya da lazım mı?
-YZ ve etik penceresinden çağımıza baktığımızda YZ teknolojilerinin, insanı yeniden tanımladığına şahitlik ediyoruz. İnsan, posthümanist ve transhümanist bir yaklaşımla yarı robotlaşmış, siyasi, politik, sosyal ve biyolojik insan âlemlerini aşan yapay bir evren içinde evrimini sürdürüyor. Başka bir deyişle YZ, kendi yaratıcısını makineleştirerek insanın yapay bir evrim geçirmesini zorunlu kılıyor. Dolayısıyla geniş bir ilişkiler sistemi içerisinde yer alan insanın varoluşuna dair yaşamının anlamı, nasıl davrandığı, nasıl düşündüğü, hangi ilişkileri nasıl oluşturduğu, kim olduğu soruları üzerine felsefi kuramların izdüşümünden hareket ederek yeniden düşünmek gerekiyor. İşte bu yeni yaşam düzeninde özgürlük, adalet, eşitlik, demokrasi, etik gibi sosyal ve politik kavramların bireysel, toplumsal ve küresel boyutta yeniden tartışılması gerekiyor. Bu tartışmaların, eğitimin her kademesinde disiplinlerarası bir çerçevede entegre edilmesini çok önemli ve gerekli buluyorum. Günümüzde felsefenin işi, YZ ile yeniden tanımlanan tüm ilişkiler ağı bağlamında insanın etrafında veri ağlarıyla örülen yapay dünyayı anlamaya çalışmaktır. Bu da ancak mühendislik ve toplum bilimlerinin birlikte disiplinler arası bir çalışma gerçekleştirerek YZ’yi geliştirmesi ile mümkündür.
–Peki, felsefe karın doyurur mu? Aileler, çocukları aç kalacak diye felsefe okumalarını pek istemiyor gibi de…
-Düşünce eğitimi, zorunlu eğitimin her kademesinde yer almalı ve her çocuk gelecekte aç kalmamak için felsefe okumalı. Neden mi? Çünkü çağımızdaki distopik tartışma konularından biri de YZ’nin mesleğimizi elimizden alacağı ile ilgili. Oysaki tarihimize baktığımızda postacı, film makinisti, santral operatörü, gazete dağıtıcısı vb. pek çok mesleğin bugün olmadığını biliyoruz. Bugünün hızla değişen dünyasında, belirli meslekler yok olabilir ancak düşünebilen, sorgulayan, farklı bakış açılarını değerlendirebilen insanlara gelecekte her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulacağı kanaatindeyim. Aileler çocuklarını kodlama ve robotik kursuna göndermek yerine felsefe eğitimi aldırmalı. Bu noktada Kuçuradi hocamı anmadan edemeyeceğim. “Eğitimde felsefeye yer verirsek 20 yıl sonra farklı bir Türkiye olur” der hocam. Hocamın söylediklerine dünyanın artık farklı bir yer olduğuna dikkat çekerek katılıyorum. Yalanı hakikat olarak sunan veri yığınlarının gittikçe yapaylaştırdığı dünyada insan biricikliğini, kendi zihninin ve yaratıcılığının tüm kapasitesini kullanarak ortaya koyacak.
–Felsefeci sadece felsefe mi yapar: Sadece kitaplara gömülüp okur, yazar, düşünür mü? Ya da hangi alanlarda iş yapar, yapabilir?
-Çağımızda felsefe, artık sadece okuma yapan, düşünen ve yazandan çok daha fazlası olan mühendislik ve doğa bilimleri ile işbirlikli çalışan multidisipliner bir role sahip. YZ, birçok mesleği belki ortadan kaldıracak ancak yepyeni meslekler de yaratacak. İlginç olan şu ki, bu yeni mesleklerin birçoğu teknik becerilerden ziyade felsefi düşünceye, etik değerlere ve insan merkezli bakış açısına ihtiyaç duyuyor. Makinelerin etik olmasından söz edemeyiz ancak YZ’yi geliştirmek için etik kararlar almanın öneminden söz edebiliriz. Bu noktada YZ’nin geleceğine dair yapılan yatırımlar sosyal ve politik bağlamda insanı merkeze almalıdır. Dolayısıyla yolun karşısına geçip, belki de asıl soruyu şu şekilde sormalıyız: “Yapay zekâ çağında felsefe bilmeyenler ne yapacak?”
–Gündelik hayatta insanların genellikle ezberler, ön yargılar, değer yargıları, inançlar, izmler, ahlaksal normlar üzerinden değerlendirmeler yapıp, değer harcadıklarını görüyoruz. Çoğu çatışma, kavga gürültü de buradan çıkıyor. Bu noktada felsefe bir çıkış kapısı aralayabilir mi insana?
-Doğru değerlendirme yapabilmek için kavramların neliğini görmek gerekiyor. Burada da bize yolu Platon gösteriyor. Platon, bilinenlerin bilinme türü bakımından farklı yol ve yöntemlerle bilinebileceğini göstermesi, fikirlerin yani kavramsal içeriklerin nasıl bilinebileceğine dair bilme türlerini ayırması bakımından felsefe tarihinde önemli bir yere sahip. Değer ve değerlendirme nedir, inanç nedir ve nasıl inanılanı oluşturur, değer yargıları nedir, bilgi nedir, kanı nedir, iyi ve kötü, doğru ve yanlış nedir gibi kavramların neliğine dair soruların yanıtlarını verebilmek için felsefe gerekli. İşte o zaman doğru bir değerlendirmenin hakkını verebilmeye başlıyoruz. Aksi takdirde fikirle bilginin, inançla hakikatin birbirine karıştırıldığı, değer harcanan ezberlerde kayboluveriyor insan. Kavga da gürültü de buradan çıkıyor. Hakikatin bilinebilirliğinin üstünü yapaylaştırarak örttüğümüz hakikat sonrası bu dönemde değerli olanı da ayırt edebilmek mümkün olmayınca her şeye aynı değeri atfeder hale geliyoruz.
–Felsefeyle ilgilenenlere, felsefe okumak isteyenlere ne tavsiye edersin?
-Her yaşta felsefe ile ilgilenebilirsiniz, sıfırdan başlayabilir, okumalar yapabilirsiniz tabii ki. Felsefenin yaşamla kurduğu bağı görebilmek için planlı bir eğitimden geçmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü felsefe eğitimi diyalektik bir yolu yürüme sanatıdır. Felsefeyle ilgilenenlere bilginin nesnesini görme imkânını onlara gösterecek bir felsefe eğitimcisi ile bu yolu yürümelerini tavsiye ediyorum. Böylece kişi bir sorunun peşine düştüğünde bakması gereken yeri doğru soruları sorarak ona gösteren bir öğretmene sahip olur. Felsefe eğitimcisi, yanıt verme ve verdirme, ikna etme ustalığını kullanarak adım adım kişiyi bilginin sahibi yapar. Sorarsanız bugün pek çok eğitimci Sokratik yöntem dediğimiz bu metodu kullanarak ders işlediğini söylüyor. Çok üzülüyorum. Bu metodun uygulayıcısı olmak için de felsefe eğitiminden geçmek gerekir. Hayalim hangi branş olursa olsun tüm öğretmen adaylarının eğitim fakültelerinde P4C eğitimi almaları. Çocuklarımız okulda matematik öğrenirken, dil öğrenirken, bilim ve teknoloji ile üretirken, sanat icra ederken, arkadaşlarıyla oynarken, felsefi düşüncenin yol ve yöntemlerini kullanabilmeliler. Platon’un mağarasındaki yokuşu çıkmak, yani düşünce dünyasında yükselmek ancak doğru bir eğitimle mümkün. Felsefenin yaşamla kurduğu bağın ancak bu şekilde anlaşılabileceğini düşünüyorum.
Gelecek hafta: Erdoğan Okay’la söyleşi
***
Önceki söyleşiler:
Sedef Karakaş: Felsefe adındaki kraliçe (2024 yılında Medya Günlüğü’nde en çok okunan yazı)
Alper Hasanoğlu: Felsefeden korkan terapi görsün
Ertan Tunç: Her yol felsefeye çıkar
Beste Nâsır: Felsefe insanlaşma yolculuğudur
Serhan Kansu: Felsefe bir ışık yakar
Hâle Seval: Felsefe hayatımızın içinde
Furkan Soltekin: Ezberle savaşmak için felsefe
Uğur Selçuk Güneşli: İnsana yakışır bir yol aradım
Kornilia Çevik Bayvertyan: ‘Doğruya ulaşmanın anahtarı felsefe’
Pınar Güler: Felsefe her eve lazım
Ali Bulunmaz: ‘Felsefe itici bir güç’
Belgin Önal: Felsefeyle kendimi gördüm
Berkay Gürvardar: Felsefe çıkış kapısı olabilir
Berrak Coşkun: Delirmemek için felsefe
Zuhal Kişin Köseoğlu: Düşünmek zahmetli geliyor
Armağan Teselli: Hayatta kalabilmek için felsefe
Ceren İplikçi: Felsefe eşine zor rastlanır bir dost
Onur Egemen Sakarya: Takdir edilesi bir ‘mutsuzluk’
Tülay Aydın Türkmen: ‘İnsanı anlama yolculuğum’
Fatih Hüseyin Börekçi: Sistem düşünmemizi istemez
Aris Abacı: Masallara kanmamak için felsefe
Sinan Pekşen: Gerçeği bilmeye hazır değiliz
Cem Nikravan: İnsanca yaşayabilmenin ön şartı
Serhat Durup: Felsefe eylem gerektirir
Funda Yıldız Çağlar: İnsan bilmek ister
Tarık Tazegül: Felsefe insanı büyütür
Yazar hakkında
Elif Şahin Hamidi 1979 yılında doğdu. 1998 yılında, Trakya Üniversitesi EMYO Serigrafi Bölümünden, 2004 yılında, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın-Yayın Bölümünden mezun oldu. 2018 yılında, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Anabilim Dalı İnsan Hakları Yüksek Lisans Programını tamamladı. Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin danışmanlığında “Gazetecinin İşi, Hak Gazeteciliği ve İnsan Hakları” başlıklı bir tez yazdı. Şu an aynı üniversitede felsefe doktorası yapıyor.
Öğrencilik yıllarından bu yana çeşitli mecralarda muhabir, editör, genel yayın yönetmeni olarak görev yaptı ve yazmayı hep sürdürdü. Kitap değerlendirme yazıları, yazarlarla yaptığı söyleşiler, hazırladığı dosya konuları ve haberler farklı mecralarda yayınlanıyor.
2014 yılında Beta Yayınları tarafından yayımlanan Sıradışı Uyumsuz Muhalif: Bir Entelektüeli Yitirmek/Vakur Kayador’un Ardından başlıklı kitapta, “Hep Vakur ve Hep Yalnızdı” başlıklı yazısıyla yer aldı. Ayrıca Ercan Kesal ile Peri Gazozu adlı kitabı üzerine yaptığı söyleşi, 2017 yılında yayımlanan Aslında adlı kitaba dahil olurken, Murat Gülsoy’un Nisyan adlı romanıyla ilgili değerlendirme yazısı, 2018 yılında yayımlanan Murat Gülsoy: Edebiyatta 30. Yıl/Basında Yazılanlar adlı kitapta kendine yer buldu. Prof. Dr. Şehnaz Ceylan’ın editörlüğünü yaptığı ve Ekim 2020’de yayımlanan Çocuk Edebiyatı başlıklı kitaba, “Kitaplara ve Okumaya Dair” başlıklı yazısıyla katkıda bulundu. 2021’de yayımlanan Etik, Hukuk ve İnsan Hakları/İoanna Kuçuradi’ye 85. Doğum Günü İçin adlı armağan kitaba, yüksek lisans tezinden hareketle, “İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi” başlıklı bir yazı yazdı. “Toz, Ölüler ve Diriler” başlıklı öyküsü, Sözcükler Edebiyat Dergisinin Mayıs-Haziran 2022 sayısında yayımlandı. Kasım 2022’de yayımlanan Edebiyatta Denizcilik Denizcilikte Edebiyat adlı kitaba, Nazlı Eray’ın Pasifik Günleri romanı hakkında bir yazıyla katkı sunarken, Şubat 2023’te yayımlanan Edebiyatta Hukuk adlı kitaba, Aristophanes’in Kadınlar Savaşı/Lysistrata oyunu hakkındaki “Barış Düşünün Peşinde: Lysistrata” başlıklı değerlendirme yazısıyla katkıda bulundu. Son olarak, İoanna Kuçuradi için hazırladığı Ömrümüzü Yönlendiren Rastlantıların Kavşağında: İoanna Kuçuradi başlıklı armağan kitap, Mart 2024’te, Kuçuradi Felsefe ve İnsan Hakları Vakfı Yayınları’ndan çıktı. Ayrıca yüksek lisans tez çalışması, İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi başlığıyla, yine Mart 2024’te kitaplaştırıldı.
Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezinde Uzman olarak görev yapıyor ve Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile birlikte çalışıyor. İnsan Hakları Anabilim Dalı ve İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Danışma Kurulu Üyeleri arasında yer alıyor. Ayrıca, İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi ve UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsüsü Bültenini hazırlıyor.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: