Yanıtlardan çok soruların peşine düşen Tarık Tazegül, sormakta olduğu soruların, felsefenin temel sorularıyla ilişkisini keşfedince felsefede ilerlemeye karar vermiş. Yeditepe Üniversitesinde felsefe lisansı, İstanbul Üniversitesi’nde felsefe yüksek lisansı yapan Tarık Tazegül, Maltepe Üniversitesinde doktorasına devam ediyor. Tazegül, felsefenin kendiyle yüzleşmesi için insana, aynaya bakma alışkanlığı kazandırdığını söylüyor: “Gündelikle ilişkimizde farkına varmadığımız, belki de bir biçimde alışageldiğimiz düşünce, içerik ve tarzlarının ayırdına varabilmemiz konusunda felsefenin ve felsefece düşünmenin açtığı yol, aynaya bakma alışkanlığını kazandırır bize. Alışagelinenin çözümlenmesidir bu aynaya bakma süreci.”
***
–Neden felsefe? Yolun nasıl felsefeye düştü?
-Sorular… Kendimi bildim bileli sorular sormaktan keyif alırım çünkü yanıttan çok sorunun önde geldiğini, önemli olduğunu düşünürüm. Nitekim felsefe alanında ilerlemek kararını lise son sınıfta verdim. O vakit de insan, toplum, zihin, hak, varlık gibi kavramlar hakkında çeşitli sorular sormaktan büyük keyif alırdım. Ancak soruların da yöneldiği nesneler bakımından çeşitli nitelikte olduğunun ayırdına, yine bu ve ilişkili diğer kavramları kendisine malzeme edinen bilgi alanlarını keşfetmiş olmakla vardım. Sosyoloji, psikoloji ve antropoloji gibi alanlar benim için önde geliyordu. Bu alanlarla ilgili temel kimi okumalara başvurduktan sonra, hâlihazırda sormakta olduğum soruların niteliğinin felsefi nitelikte, neliğe ilişkin sorular olduğunun ayırdına vardım. Böylece sormakta olduğum soruların, felsefenin temel sorularıyla olan ilişkisini keşfettiğimde, tercihim felsefe alanında ilerlemek ve ustalaşma yoluna girmek oldu.
–Peki, felsefe sana ne yaptı? Felsefeyle birlikte değişen bir şey oldu mu hayatında?
-Özenli düşünmek… Her insan düşünür ancak her insan özenli düşünmez. Özenli düşünmenin gereği –eğer bu bir felsefi düşünme, konuşma olacaksa– bunun yalnızca düşünmenin yüzü suyu hürmetine sürdürülmesidir. Kaldı ki Aristoteles’in “Sofistçe Çürütmeler” adlı yapıtı, felsefece düşünmenin felsefece olmayan düşünme tarzlarından ayrımını ortaya koyması bakımından önde gelir. Felsefenin kazandırdığı bu özenli düşünme becerisi, bana yalnızca felsefi metinler üzerine eğilirken değil, aynı zamanda gündelik düşünmeler konusunda da soğukkanlı olmak ve durumu çözümlemek hassasiyetlerini kazandırmıştır, denebilir.
–Kimileri felsefeden korkuyor. Felsefeden korkmaya gerek var mı sence ve bu korku nasıl aşılabilir?
-Kendiyle yüzleşme korkusu… Gündelikle ilişkimizde farkına varmadığımız, belki de bir biçimde alışageldiğimiz düşünce, içerik ve tarzlarının ayırdına varabilmemiz konusunda felsefenin ve felsefece düşünmenin açtığı yol, aynaya bakma alışkanlığını kazandırır bize. Alışagelinenin çözümlenmesidir bu aynaya bakma süreci. Böylece kişi, bir başkasını ele alma konforunu terk eder ve kendisini inceleme nesnesi haline getirir. Çoğu kez de bu, bir tür yıkım olarak görüldüğünden olumsuzmuş gibi anlaşılır. Oysa bu süreç, insanın bir şeyi “neden” istediğini, “neden” düşündüğünü ve “neden” öyle gördüğünü anladığı bir süreçtir. İnsan bir kere bu yola girdi mi, eleştiren ve dönüştüren bir sürecin içerisinde bulur kendini. Yorucu olsa gerek ki uzun bir yolu bir çırpıda görmenin verdiği ağırlığı hisseder insan. Açıkçası bir tür huydur (hexis) bu. Yapa yapa edinilir.
–Felsefe ve diğer disiplinler arasındaki ilişki hakkında ne düşünüyorsun? Disiplinler arasılık neden önemli? Felsefe neden herkese lazım ya da lazım mı?
-Felsefe, müstakil bir etkinlik ve bilgi alanı değildir. Tam aksine felsefe; bilim, din ve sanat gibi diğer bilgi alanlardan beslenir. Bu alanlarda üretilen bilgiler, ortaya koyulan ürünler ve ele alma tarzları felsefenin süregelmekte olan sorularının yalnızca “sınanması” değil, aynı zamanda yeniden ele alınması için de bir zemin oluşturur. Şeylerin değiştiği ve devindiği ki bu bağlamda bu şeylere ilişkin bilgi ve görüşlerin de yeniden düşünülmesi ve değerlendirilmesi gerekliliği anlayışını sürdürdüğümden (Herakleitos-Parmenides tartışmasında yer aldığım kamp da bu bağlamda açık oldu), felsefenin de diğer bilgi alanlarıyla ilişkisi bağlamında gününü anlamak üzere, çağdaş tartışmaların izini süren bir tarzda sürdürülmesi gereken bir etkinlik olduğunu savunuyorum. Felsefenin herkese lazım olup olmadığına ilişkin soru, “herkes” gibi sisli bir kullanımın sisini dağıtmakla açık kılınabilir. Bu sorunun bana bu bağlamda düşündürdüğü, insansal olana ve insansal yaşama ilişkin bilgi ve inanç anlayışlarımız yönünden yeniyi ortaya koyan her türden etkinlikte iş gören insanların felsefi bir hassasiyeti de ortaya koymaları gerekliliğidir. Dolayısıyla tekrarlanan işler veya zanaat alanındaki insanların felsefeyle ilişkileri, işleri ile değil, sürdürmekte oldukları hayatlarında önde gelen kimi kavramlar ve bakışlarla ilgili olabilir, sanırım.
–Peki, felsefe karın doyurur mu? Aileler, çocukları aç kalacak diye felsefe okumalarını pek istemiyor gibi de…
Yalnızca felsefe değil, düşünsel alana ilişkin neredeyse tüm alanlar geçim sıkıntısı altında sürdürülmüş ve sürdürülmektedir. İnsanlık tarihine bu açıdan bakıldığında felsefede, sanatta ve kültürün her düşünsel unsurunda ne yazık ki önde gelenlerin çoğu geçim sıkıntısı çekmiş ya da eğitimi –veya dönemine göre bilgeliği– ölçüsünde gelir düzeyi elde edememiştir. Bunun gerekçesi ise bu alanlara ilişkin bilginin doğası-gereği-seçkinci olan yapılarıdır. Aynı zamanda bu alanlar, gündelik insanın gündeminde çoğu kez kullanışlılık ve görünürlük ölçüsünde düşünüldüğünden yeteri ilgiyi de görmemektedir. Oysa bu alanlarda üretilen bilgilerin ve ortaya konan ürünlerin mahiyeti düşünüldüğünde bu bilgi ve ürünlerin dönüştürücü ve ilerletici mahiyeti, insan hayatının her unsuruna temas ettiği gibi toplumsal düzeyde de belirleyici olmaktadır. Bu bakımdan felsefenin sürdürülmesinde felsefecinin –her insan gibi, doğal olarak– bir gelire ihtiyacı olduğu, ama tarihsel olarak da ortada olmak üzere –çeşitli imkânlara sahip bir aileden (Platon veya Kierkegaard gibi) gelmiyorsanız– günümüzde de geçim sıkıntısı yaşayabilme riskinin çok yüksek olduğunu kabul etmeniz, size bu alanla kurduğunuz, kuracağınız ilişkide daha samimi olmanıza yardımcı olabilir.
–Felsefeci sadece felsefe mi yapar: Sadece kitaplara gömülüp okur, yazar, düşünür mü? Ya da hangi alanlarda iş yapar, yapabilir?
-Felsefecinin işi elbette okumak, düşünmek ve yazmaktır. Felsefe yazarak yapılır. Yazılan şey de sorular ve soruların düşündürdükleridir. Bunlar kavramlar ve ilişkiler olarak ele alınabilir. Böylece felsefecinin işinin –Nermi Uygur hocanın söylemini sürdürerek– kavramların aydınlatılması işi olduğunu ileri sürebiliriz. Peki ama felsefecinin işi yalnızca felsefe ile uğraşmak mıdır? Bunun olması beklenir, ancak felsefeci de çeşitli becerileri kendisinde toplamış olması gereken bir insandır. Öncelikle felsefeci, çeşitli söylemlerin çözümlenmesi, anlaşılması ve geliştirilmesi konusunda beceri gösterir. Bu bağlamda o, sosyal unsurların –siyasal partiler, sivil toplum kuruluşları vb.– halkla ilişkiler veya analiz birimi personeli ya da kampanya geliştiricisi olarak görev alabilir. Felsefecinin bir diğer becerisi de okumak ve yazmaktır. Bu bağlamda bir felsefeci, yayınevlerinin tasarrufları ölçüsünde becerilerini konuşturabilir. Aynı zamanda felsefeci, dil de bilendir. Dil bilmesiyle felsefeci hem kendi alanından hem de kişisel hayatında ilgi duyduğu bir veya birkaç alandan kendi diline çeviriler yapmak suretiyle gelir elde edebilir. Günümüzde “bilim iletişimi” gibi bir alanın gelişmiş olmasıyla ve sosyal medya gibi alternatif medya unsurlarının ön plana çıkmış olmasıyla felsefeciler “felsefe iletişimcisi” rolünü üstlenebilir ve felsefenin geniş kitlelerce anlaşılabilmesi için çalışabilirler. Son olarak felsefeci, elbette sahip olduğu ustalık olan felsefeyi üniversite dışındaki insanlara ulaştırmak konusunda çeşitli dersler de verebilecek yetenektedir.
–Gündelik hayatta insanların genellikle ezberler, ön yargılar, değer yargıları, inançlar, izmler, ahlaksal normlar üzerinden değerlendirmeler yapıp, değer harcadıklarını görüyoruz. Çoğu çatışma, kavga gürültü de buradan çıkıyor. Bu noktada felsefe bir çıkış kapısı aralayabilir mi insana?
-Felsefenin insanı “büyüttüğü”, “Ben büyüyorum!” dediği nokta da burasıdır. Felsefe insanı büyütür. Büyüyen insan da olgu ve olgu durumlarını artık çok daha sakin ve dikkatli –Zekiye Kutlusoy hocamızdan öğrendiğim hassasiyetle söyleyeyim, “olguya saygı!” anlayışıyla– ele alır. Felsefi temellendirme ve bilimsel bilginin ön plana çıkacağı yerde, çatışma ve kavgalar ön plana çıkıyor ve olguya olan saygının da yitirildiğini görüyoruz. Tüm bu ideolojik/-izm’lere ilişkin duruşların da temelinde sözüm ona bir “hakikat” anlayışının “aranabileceği, bulunabileceği ve ifade edilebileceği” anlayışı yer alıyor. Sözün özü insan, durmak istiyor. Duracağı yer konusunda bir başkası “başka bir istikamet” gösterdiğinde ise bunu ilkel bir koşullanmışlıkla sindirmek istiyor. Oysa felsefe, insana durduğu yerin de sorularının olduğunu gösteriyor. İnsan artık sorular soramayacağı için değil, daha çok ve derin sorular sorabileceği için keyif alıyor felsefede.
–Felsefeyle ilgilenenlere, felsefe okumak isteyenlere ne tavsiye edersin?
-Okumak… Bir önceki yanıtımda da ifade ettim, insan durmak istiyor. Kaldı ki bir doktora öğrencisi olarak felsefe akademisinde şimdiye kadar geçirmiş olduğum sekiz senede birçok hocam ve arkadaşımın durmuş olduğunu gördüm. Bu durmalar çeşit çeşittir. Kimisi felsefe tarihinde bir düşünüre saplanır kalır, her problemi de onun gözünden görmek zorunda kalır. Görmeyeni de anlaşılmaz bulur. Kimisi ise bir kavramda saplanır kalır. Böylece önündekini de o kavram boyutuyla açıklamaya/anlamaya çalışır. Dolayısıyla şunu savunuyorum: felsefecinin işi kendi sorularıdır. Kendine sorduğu sorulardır felsefecinin ustalığını kazandığı yer. Bir felsefe-cemaati-üyesinin durmuş olduğunu, kendine sorduğu sorulara vermiş olduğu yanıtların tarihini ve dönüşümünü izah edemez olmasında görürsünüz. Oysa felsefeci kendini yıkarak ilerler, ben ise buna büyümek derim. Bu sebeple beni etkilemiş birkaç metni vurgulamak isterim. Nermi Uygur hocanın “Bir Felsefe Sorusu nedir?” ve “Felsefede Temellendirme” makaleleri önemlidir. Keza Aristoteles’in “Sofistçe Çürütmeler” metni, doktora öğrencisi olduğum Betül Çotuksöken’in “Felsefi Söylem nedir?” adlı metni felsefe ile ilişkinizdeki koşullanmışlıklarınızı sınayabileceğiniz metinler konusunda önde gelmektedir. Felsefe yolculuğuna nasıl başlanır, neler okunmalıdır gibi sorular ise her kişide somutlaşır.
Gelecek hafta: Celale Esra Algan’la söyleşi
***
Önceki söyleşiler:
Sedef Karakaş: Felsefe adındaki kraliçe (2024 yılında Medya Günlüğü’nde en çok okunan yazı)
Alper Hasanoğlu: Felsefeden korkan terapi görsün
Ertan Tunç: Her yol felsefeye çıkar
Beste Nâsır: Felsefe insanlaşma yolculuğudur
Serhan Kansu: Felsefe bir ışık yakar
Hâle Seval: Felsefe hayatımızın içinde
Furkan Soltekin: Ezberle savaşmak için felsefe
Uğur Selçuk Güneşli: İnsana yakışır bir yol aradım
Kornilia Çevik Bayvertyan: ‘Doğruya ulaşmanın anahtarı felsefe’
Pınar Güler: Felsefe her eve lazım
Ali Bulunmaz: ‘Felsefe itici bir güç’
Belgin Önal: Felsefeyle kendimi gördüm
Berkay Gürvardar: Felsefe çıkış kapısı olabilir
Berrak Coşkun: Delirmemek için felsefe
Zuhal Kişin Köseoğlu: Düşünmek zahmetli geliyor
Armağan Teselli: Hayatta kalabilmek için felsefe
Ceren İplikçi: Felsefe eşine zor rastlanır bir dost
Onur Egemen Sakarya: Takdir edilesi bir ‘mutsuzluk’
Tülay Aydın Türkmen: ‘İnsanı anlama yolculuğum’
Fatih Hüseyin Börekçi: Sistem düşünmemizi istemez
Aris Abacı: Masallara kanmamak için felsefe
Sinan Pekşen: Gerçeği bilmeye hazır değiliz
Cem Nikravan: İnsanca yaşayabilmenin ön şartı
Serhat Durup: Felsefe eylem gerektirir
Funda Yıldız Çağlar: İnsan bilmek ister
Yazar hakkında
Elif Şahin Hamidi 1979 yılında doğdu. 1998 yılında, Trakya Üniversitesi EMYO Serigrafi Bölümünden, 2004 yılında, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın-Yayın Bölümünden mezun oldu. 2018 yılında, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Anabilim Dalı İnsan Hakları Yüksek Lisans Programını tamamladı. Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin danışmanlığında “Gazetecinin İşi, Hak Gazeteciliği ve İnsan Hakları” başlıklı bir tez yazdı. Şu an aynı üniversitede felsefe doktorası yapıyor.
Öğrencilik yıllarından bu yana çeşitli mecralarda muhabir, editör, genel yayın yönetmeni olarak görev yaptı ve yazmayı hep sürdürdü. Kitap değerlendirme yazıları, yazarlarla yaptığı söyleşiler, hazırladığı dosya konuları ve haberler farklı mecralarda yayınlanıyor.
2014 yılında Beta Yayınları tarafından yayımlanan Sıradışı Uyumsuz Muhalif: Bir Entelektüeli Yitirmek/Vakur Kayador’un Ardından başlıklı kitapta, “Hep Vakur ve Hep Yalnızdı” başlıklı yazısıyla yer aldı. Ayrıca Ercan Kesal ile Peri Gazozu adlı kitabı üzerine yaptığı söyleşi, 2017 yılında yayımlanan Aslında adlı kitaba dahil olurken, Murat Gülsoy’un Nisyan adlı romanıyla ilgili değerlendirme yazısı, 2018 yılında yayımlanan Murat Gülsoy: Edebiyatta 30. Yıl/Basında Yazılanlar adlı kitapta kendine yer buldu. Prof. Dr. Şehnaz Ceylan’ın editörlüğünü yaptığı ve Ekim 2020’de yayımlanan Çocuk Edebiyatı başlıklı kitaba, “Kitaplara ve Okumaya Dair” başlıklı yazısıyla katkıda bulundu. 2021’de yayımlanan Etik, Hukuk ve İnsan Hakları/İoanna Kuçuradi’ye 85. Doğum Günü İçin adlı armağan kitaba, yüksek lisans tezinden hareketle, “İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi” başlıklı bir yazı yazdı. “Toz, Ölüler ve Diriler” başlıklı öyküsü, Sözcükler Edebiyat Dergisinin Mayıs-Haziran 2022 sayısında yayımlandı. Kasım 2022’de yayımlanan Edebiyatta Denizcilik Denizcilikte Edebiyat adlı kitaba, Nazlı Eray’ın Pasifik Günleri romanı hakkında bir yazıyla katkı sunarken, Şubat 2023’te yayımlanan Edebiyatta Hukuk adlı kitaba, Aristophanes’in Kadınlar Savaşı/Lysistrata oyunu hakkındaki “Barış Düşünün Peşinde: Lysistrata” başlıklı değerlendirme yazısıyla katkıda bulundu. Son olarak, İoanna Kuçuradi için hazırladığı Ömrümüzü Yönlendiren Rastlantıların Kavşağında: İoanna Kuçuradi başlıklı armağan kitap, Mart 2024’te, Kuçuradi Felsefe ve İnsan Hakları Vakfı Yayınları’ndan çıktı. Ayrıca yüksek lisans tez çalışması, İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi başlığıyla, yine Mart 2024’te kitaplaştırıldı.
Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezinde Uzman olarak görev yapıyor ve Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile birlikte çalışıyor. İnsan Hakları Anabilim Dalı ve İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Danışma Kurulu Üyeleri arasında yer alıyor. Ayrıca, İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi ve UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsüsü Bültenini hazırlıyor.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: