Maltepe Üniversitesi Felsefe Bölümünden mezun olan, aynı üniversitede Sinema ve Televizyon Bölümünde yan dal programını ve İnsan Hakları Yüksek Lisansını tamamlayan Serhat Durup, bugün felsefe öğretmeni olarak yola devam ediyor. “Felsefe-ci”nin, felsefe tarihini iyi bilen birisi olabileceğine ama bunun felsefeyi bilen biri anlamına gelmediğine vurgu yapan Durup, “ahlak felsefesindeki hemen hemen tüm teorilere sahipsin, ama bunu yaşamına uygulamıyorsun, bunun hiçbir anlamı yoktur. Bu işi dünün ansiklopedisi, bugünün yapay zekâsı da yapabilir. Dolayısıyla felsefe eylem gerektirir. Elbette teoriyi bilerek eylemde bulunmak önemlidir, ancak eylemin anlamlı olduğunu düşünüyorum” diyor. İçinde yaşadığımız şu ‘modern’ dünyada, felsefe veya felsefi bilgiyle hareket etmenin tek çıkış noktası olduğuna işaret eden Durup “Ama hangi felsefe?” diye de soruyor.
***
–Neden felsefe? Yolun nasıl felsefeye düştü?
-Aslında bu soruyla ilk karşılaşmam değil. Öğretmenlik yaptığım sürece birçok öğrencim bu soruyu bana yöneltti, yöneltmekte. İlk olarak sosyoloji bölümünü okumak istiyordum. Ancak yakın disiplinler olarak düşündüğüm için felsefeyi de üniversite tercihlerinde sıralamaya yazdım. Daha sonra hep şunu söyledim önce kendime sonra çevremdekilere: “İyi ki felsefe okudum.” Çünkü eğitim aldığımız süre boyunca birçok sosyoloji dersi alma ve sosyoloji okuması yapma şansı da buldum. Felsefe daha derinlemesine bir şeyleri görme konusunda bana yardımcı oldu. Bir benzetme yapmak gerekirse, felsefe kanal tedavisi gibi sorunu kökten çözme şansı verebilir, sosyoloji ve psikoloji gibi bilimler ise işin dolgusu… Hepsi önemli. Ama diş sinirlerinden arındırılmadan yapılan dolgular gelip geçici çözümler verecektir.
–Peki, felsefe sana ne yaptı? Felsefeyle birlikte değişen bir şey oldu mu hayatında?
-Felsefe, gerek tek tek insanların davranışlarında gerekse toplumsal ve küresel problemler karşısında sakin kalabilmeyi sağlamaya çalışıyor, hâlâ… İoanna Kuçuradi hocanın derslerde ve tez çalıştığımız dönemde söylediği “acele etme!” gibi telkinleri de bu sakinliğe destek oldu. Bu sakinlik ‘pasif’ bir şey değil, aksine aklı başında düşünebilmek adına ‘aktif’ bir halde. En önemli katkılarından biri de kuşkusuz -izm’lere sıkışmamamı sağlıyor, en azından şimdilik. Bununla birlikte entelektüel bir birikim olarak filmlere, edebi eserlere, resimlere, müziklere felsefe ile bakmak da bireysel katkıda bulunmaya devam ediyor.
–Kimileri felsefeden korkuyor. Felsefeden korkmaya gerek var mı sence ve bu korku nasıl aşılabilir?
-Bu soruya iki açıdan cevap vermek isterim. İlk olarak, ontolojik olarak kendi kendine yetmek istemeyen, sürekli bir başka varlıkla (genellikle bir kişi) varlığını sürdürmek isteyen, Herakleitos’un deyimiyle kendi “logos”unu kullanmak istemeyen insanlar felsefeden korkuyor. İkinci olarak Aristoteles’in deyimi ile ‘politik bir canlı’ olarak insanın bu varlık yetisinin gelişmesini istemeyenler felsefeden korkarlar. Çünkü politik olmak praksis (uygulama) gerektirir ve bu praksis de günümüz toplumlarda pek istenen bir şey değildir. Felsefeden korkmaya gerek yok bana göre. Çünkü yapıp-ettiklerimizin hesabını vermek, korkulacak bir şey değildi, olmamalıdır. Bu korkunun aşılabilmesi için insanların trajik bir durumla karşılaşmasına da gerek yoktur. Ama böyle bir an geldiğinde bir şeyler değişebilir. Gelmediğinde ise pek de değişeceğini sanmıyorum.
–Felsefe ve diğer disiplinler arasındaki ilişki hakkında ne düşünüyorsun?
-Felsefe ve diğer disiplinler arasında bir ilişki olması gerekiyor. Tabii ki bu ilişkinin kesişim noktası insan. Elbette bu ilişkinin de bir sınırı olmalı, söz gelimi pozitif bilimler sınırlandırılmış olana ilişkin sonuçlar arama peşindedir. Gerektiği zaman felsefeden destek alması gerekir. En azından bu, doğru soruları sorma, doğru yerde şüphe duyma, doğru bir eylemi gerçekleştirme gibi anlarda gereklidir.
–Disiplinler arasılık neden önemli? Felsefe neden herkese lazım ya da lazım mı?
-Felsefeyi diğer disiplinlerle ilişkisi kesilirse, dünün Orta Çağı’na daha da yaklaşırız. Hangi disiplin olursa olsun “ne yapmalıyım?” sorusuna herhangi bir değer yargısı temelinde değil de, etik bilgisiyle cevap vermek son derece önemlidir. Bir doktorun, bir mühendisin, bir öğretmenin, bir esnafın ve tabii ki bir politikacının vb. bu soruya etik bir temelde, insanın ne olduğunun bilgisiyle disiplinine yaklaşması gerekir.
Felsefenin bütün insanlar için gerekli olup olmadığı konusunda şunu söylemek isterim; belirli bir yere kadar, evet. O belirli yerde, bilgi ve etik alanda herkesin felsefeye ihtiyacı vardır. Ama buna ihtiyaç duymayan insanlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Çünkü onların bilgi ve ‘ahlak’ anlayışlarını temellendiren değer yargıları, normlar çokça var. Bunun sonucunda yapılan değer harcamalarını da görmekteyiz.
–Peki, felsefe karın doyurur mu? Aileler, çocukları aç kalacak diye felsefe okumalarını pek istemiyor gibi de…
-Öğretmenlik serüvenimde birçok öğrencim felsefe eğitimini üniversitede alıp, kendini bu yönde eğitmek isteğini söyledi, söylemekte. Ancak kendilerinin ve ailelerinin ekonomi ile ilgili kaygılarının da olduğunun farkındayım. Bununla birlikte “felsefe bölümü okuyunca, ileride hangi meslekler yapılabilir ki?” sorusuyla da karşı karşıyalar. Buradaki temel problem, insanların üniversiteleri bir meslek edinme gibi görmelerine neden olan kapitalizmdir. Felsefeyle birlikte sanat alanında eğitim almak isteyen öğrencilerin ve ailelerinin de bu trajik durumla karşı karşıya kaldıklarına şahit oluyorum. Dolayısıyla insanlar felsefe ve sanatı birer ‘hobi’ olarak yapmaya davet ediliyor. Eninde sonunda ‘karın doyuracak’ kadar bir şeyler bulunabiliniyor. Ama insanlardan sadece ‘karın doyuracak’ şekilde yaşamalarını beklemek de haksızlık olacaktır.
–Felsefeci sadece felsefe mi yapar: sadece kitaplara gömülüp okur, yazar, düşünür mü? Ya da hangi alanlarda iş yapar, yapabilir?
-“Hangi işi yapar?” sorusu ülke koşullarına göre değişebilir. “Hangi işi yapabilir?” sorusu da kişinin kendini geliştirmesi ve ilgi alanına göre değişebilir. Felsefe-ci, felsefe tarihini iyi bilen birisi olabilir, ama bu benim anladığım kadarıyla felsefeyi bilen biri anlamına gelmiyor. Yani ahlak felsefesindeki hemen hemen tüm teorilere sahipsin ama bunu yaşamına uygulamıyorsun, bunun hiçbir anlamı yoktur. Bu işi dünün ansiklopedisi, bugünün yapay zekâsı da yapabilir. Dolayısıyla felsefe eylem gerektirir. Elbette teoriyi bilerek eylemde bulunmak önemlidir, ancak eylemin anlamlı olduğunu düşünüyorum. Akademilerdeki öğrencilerin akademiden uzaklaşmalarının nedenlerinden birinin de bu olduğunu düşünüyorum. Kitaplara gömülen, sokağa çıkmayan, gözlem yapmayan bir felsefe-ci olmamalı. Düşünsenize şehirden uzak ve insanları gözlemlemeden evinizden ‘ahlakçılık’ yapıyorsunuz. Bu felsefe-ci olmayan insanların, evlerinden televizyon izleyip başka yerlerdeki insanları değerlendirmesinden daha alt bir şeydir. Dolayısıyla felsefe-ci, Sokrates gibi sokakta olmalı.
–Gündelik hayatta insanların genellikle ezberler, önyargılar, değer yargıları, inançlar, -izm’ler, ahlaksal normlar üzerinden değerlendirmeler yapıp, değer harcadıklarını görüyoruz. Çoğu çatışma, kavga gürültü de buradan çıkıyor. Bu noktada felsefe bir çıkış kapısı aralayabilir mi insana?
-Şu ‘modern’ dünyada, felsefe veya felsefi bir bilgiyle hareket etmek tek çıkış noktası demek pek de yanlış olmayacaktır. Ama hangi felsefe? Veya hangi filozof bunu yapacak, o da önemli. Çünkü üniversitede geçirdiğim zaman boyunca şaşırdığım en ilginç şeylerden biri de filozofların ve felsefeyle ilgilenen akademisyenlerin de belirli bir oranda bu -ezberlere- kapıldıkları. Örneğin Platon veya Aristoteles’in dokunulmazlığı varmış gibi düşünülüyor. Ben ve bazı arkadaşlarım da şöyle derdik: “Platon ve Aristoteles Faşistleri”.
Ön yargıların, ezberlerin, -izm’lerin kırılması illa felsefeyle olacak değildir elbette. Bunu bir yönetmenin, bir senaristin, bir müzisyenin, bir ressamın, bir yazarın, bir heykeltıraşın vb. iyi bir gözlemcinin etkileriyle de edinebiliriz. Ama mutlaka o insanların da belirli bir felsefi bilgi becerisi var.
–Felsefeyle ilgilenenlere, felsefe okumak isteyenlere ne tavsiye edersin?
-Öncelikle tragedyalardan başlamalarını öneririm. Sophokles, Euripides ve Aiskyhlos’un tragedya metinleri, birer edebi eser olmalarının yanında, felsefi metinlere en iyi örneklerdendir. Antigone’den başkaldırıyı, Prometheus’tan yaşam mücadelesini veya Medea’dan hırs duygusunun sonucunda neler yapılmaması gerektiğini en yalın halleriyle görebiliriz. Onun dışında liste yapmaktan kaçınırım, ancak Antik Yunan felsefesi, felsefe okumaları için pek çok şeyi sağlayacaktır. (Platon’dan ve Aristoteles’ten ibaret olmayan -Sokrates öncesi ve Sofistlerin de dahil olduğu- Antik Yunan). Modern dönemde de insanların hoşuna gidecek, ancak postmodern olmayan -yani değer bilgisine sahip- filozofları seçip ayıklamak gerekiyor.
***
Önceki söyleşiler:
Sedef Karakaş: Felsefe adındaki kraliçe (2024 yılında Medya Günlüğü’nde en çok okunan yazı)
Alper Hasanoğlu: Felsefeden korkan terapi görsün
Ertan Tunç: Her yol felsefeye çıkar
Beste Nâsır: Felsefe insanlaşma yolculuğudur
Serhan Kansu: Felsefe bir ışık yakar
Hâle Seval: Felsefe hayatımızın içinde
Furkan Soltekin: Ezberle savaşmak için felsefe
Uğur Selçuk Güneşli: İnsana yakışır bir yol aradım
Kornilia Çevik Bayvertyan: ‘Doğruya ulaşmanın anahtarı felsefe’
Pınar Güler: Felsefe her eve lazım
Ali Bulunmaz: ‘Felsefe itici bir güç’
Belgin Önal: Felsefeyle kendimi gördüm
Berkay Gürvardar: Felsefe çıkış kapısı olabilir
Berrak Coşkun: Delirmemek için felsefe
Zuhal Kişin Köseoğlu: Düşünmek zahmetli geliyor
Armağan Teselli: Hayatta kalabilmek için felsefe
Ceren İplikçi: Felsefe eşine zor rastlanır bir dost
Onur Egemen Sakarya: Takdir edilesi bir ‘mutsuzluk’
Tülay Aydın Türkmen: ‘İnsanı anlama yolculuğum’
Fatih Hüseyin Börekçi: Sistem düşünmemizi istemez
Aris Abacı: Masallara kanmamak için felsefe
Sinan Pekşen: Gerçeği bilmeye hazır değiliz
Cem Nikravan: İnsanca yaşayabilmenin ön şartı
Yazar hakkında
Elif Şahin Hamidi 1979 yılında doğdu. 1998 yılında, Trakya Üniversitesi EMYO Serigrafi Bölümünden, 2004 yılında, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın-Yayın Bölümünden mezun oldu. 2018 yılında, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Anabilim Dalı İnsan Hakları Yüksek Lisans Programını tamamladı. Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin danışmanlığında “Gazetecinin İşi, Hak Gazeteciliği ve İnsan Hakları” başlıklı bir tez yazdı. Şu an aynı üniversitede felsefe doktorası yapıyor.
Öğrencilik yıllarından bu yana çeşitli mecralarda muhabir, editör, genel yayın yönetmeni olarak görev yaptı ve yazmayı hep sürdürdü. Kitap değerlendirme yazıları, yazarlarla yaptığı söyleşiler, hazırladığı dosya konuları ve haberler farklı mecralarda yayınlanıyor.
2014 yılında Beta Yayınları tarafından yayımlanan Sıradışı Uyumsuz Muhalif: Bir Entelektüeli Yitirmek/Vakur Kayador’un Ardından başlıklı kitapta, “Hep Vakur ve Hep Yalnızdı” başlıklı yazısıyla yer aldı. Ayrıca Ercan Kesal ile Peri Gazozu adlı kitabı üzerine yaptığı söyleşi, 2017 yılında yayımlanan Aslında adlı kitaba dahil olurken, Murat Gülsoy’un Nisyan adlı romanıyla ilgili değerlendirme yazısı, 2018 yılında yayımlanan Murat Gülsoy: Edebiyatta 30. Yıl/Basında Yazılanlar adlı kitapta kendine yer buldu. Prof. Dr. Şehnaz Ceylan’ın editörlüğünü yaptığı ve Ekim 2020’de yayımlanan Çocuk Edebiyatı başlıklı kitaba, “Kitaplara ve Okumaya Dair” başlıklı yazısıyla katkıda bulundu. 2021’de yayımlanan Etik, Hukuk ve İnsan Hakları/İoanna Kuçuradi’ye 85. Doğum Günü İçin adlı armağan kitaba, yüksek lisans tezinden hareketle, “İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi” başlıklı bir yazı yazdı. “Toz, Ölüler ve Diriler” başlıklı öyküsü, Sözcükler Edebiyat Dergisinin Mayıs-Haziran 2022 sayısında yayımlandı. Kasım 2022’de yayımlanan Edebiyatta Denizcilik Denizcilikte Edebiyat adlı kitaba, Nazlı Eray’ın Pasifik Günleri romanı hakkında bir yazıyla katkı sunarken, Şubat 2023’te yayımlanan Edebiyatta Hukuk adlı kitaba, Aristophanes’in Kadınlar Savaşı/Lysistrata oyunu hakkındaki “Barış Düşünün Peşinde: Lysistrata” başlıklı değerlendirme yazısıyla katkıda bulundu. Son olarak, İoanna Kuçuradi için hazırladığı Ömrümüzü Yönlendiren Rastlantıların Kavşağında: İoanna Kuçuradi başlıklı armağan kitap, Mart 2024’te, Kuçuradi Felsefe ve İnsan Hakları Vakfı Yayınları’ndan çıktı. Ayrıca yüksek lisans tez çalışması, İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi başlığıyla, yine Mart 2024’te kitaplaştırıldı.
Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezinde Uzman olarak görev yapıyor ve Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile birlikte çalışıyor. İnsan Hakları Anabilim Dalı ve İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Danışma Kurulu Üyeleri arasında yer alıyor. Ayrıca, İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi ve UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsüsü Bültenini hazırlıyor.