Berkay Gürvardar, lise yıllarında “havalı” olmak uğruna Camus ve Nietzsche okuyarak felsefe sandığı şeyle, Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümünde lisans eğitimine başladığında ise felsefenin kendisiyle tanışmış. Felsefe doktorasıyla yola devam eden Gürvardar, “Felsefe bir kavramdır, bana bir şey yapamaz. Benim onunla ne yaptığım daha ehemmiyetlidir. Henüz tamamlanmamış ve tamamlanmayacak olan felsefe eğitimimin getirisi, sentetik gündemler arasında insanın tarih boyunca hiç değişmeyen problemlerinin olduğunu görmemdir” diyor.
Elif Şahin Hamidi
***
–Neden felsefe? Yolun nasıl felsefeye düştü?
-Felsefenin ne olduğunu tanımlamadan, bu ve diğer tüm soruları yanıtlamak anlamsızlaşır. Tanımsız bir tanışma olmaz. Ben felsefeyi, kendine özgü bir tarihi, problem alanı ve terminolojisi olan düşünsel bir disiplin olarak nitelendirebilirim. Felsefe sandığım şey ve felsefenin kendisi ile tanışmam iki ayrı hikâyedir. Birincisi lise yıllarımda, havalı olmak uğruna okuduğum (ancak doğal olarak pek anlamadığım) Albert Camus ve Nietzsche’nin kitaplarına, ikincisi ise bilinçli bir tercih olarak Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümüne lisans öğrencisi olarak başladığım zamana dayanıyor. Felsefeye yolum düşmedi, bilakis çıktı. İşin içine girdikçe ne denli bilgisiz olduğumu gördüm, bu da bir hayret duygusu yarattı. Aristoteles pek tabii haklıydı: “Hayret etmek, bilmediğini kabul etmektir.” Bir klişe belki ama bu bitimsiz bir yolculuk. Şanslı bir gençtim doğrusu. Çünkü kaliteli felsefecilerin öğrencisi olma şerefine nail oldum. Her birine çok şey borçluyum. A. Kadir Çüçen ve rahmetli hocamız Ahmet Cevizci başta olmak üzere Fikret Osman, Metin Becermen, Ogün Ürek, Funda Günsoy Turowski ve Elif Nuyan hanımefendiler ve elbette ki Geoff Bove. Her birine hürmetlerimi sunuyorum.
–Peki, felsefe sana ne yaptı? Felsefeyle birlikte değişen bir şey oldu mu hayatında?
-Felsefe bir kavramdır, bana bir şey yapamaz. Benim onunla ne yaptığım daha ehemmiyetlidir. Camus, düşünmeyi, görmeyi yeniden öğrenmeye benzetir. Felsefe bir dünya görüşü değil, gören gözlerle dünyaya bakabilmemizi sağlayacak bilgiler sunar. Hâl böyle olunca, mağaranın içindeki ve dışındaki bireylerin bakışları arasında farklılıklar olması doğaldır. Henüz tamamlanmamış ve tamamlanmayacak olan felsefe eğitimimin getirisi, sentetik gündemler arasında insanın tarih boyunca hiç değişmeyen problemlerinin olduğunu görmemdir. Erdemli bir kente yahut bilge bir yöneticiye hasretiz. Bu asırlardır süren bir özlem, çağlar ve kıtalar ötesi… Platon’un Siraküza’dan kovulup köle pazarına düştüğünü unutmayalım; bu nedenle ben ümit vermeyi çok sevmiyorum.
–Kimileri felsefeden korkuyor. Felsefeden korkmaya gerek var mı sence ve bu korku nasıl aşılabilir?
-Dogmalarla yaşayan toplumlar felsefeden korkarlar. Eleştirel düşünmenin olduğu yerde Tanrı’ya bile huzur yoktur. Rahmetli Uluğ Nurku’yu analım: Verili kültür ve karşıt kültürün arasındaki gerilim bir toplum için geliştiricidir. Eleştirel tutum, bizim değerleri yeniden değerlendirmemize kapı aralar. Avrupa’nın başarısı, karşıt kültürün de kendi içinde korunması gereken bir değer olduğunu görebilmesinde yatar. Platon’un son dönem diyaloglarında karşımıza çıkan temel karakterlerden birinin, Sokrates yerine Xenos- Yabancı olması bir tesadüf değildi. Hiçbir dünya görüşü ve din temelli ahlak öğretisi bize yabancı ile diyalog kurma şansı vermez, bunu bir tek felsefe yapabilir. Korkacak bir şey yok. Bilgisel bir alan, öğreneceğiz…
–Felsefe ve diğer disiplinler arasındaki ilişki hakkında ne düşünüyorsun? Disiplinler arasılık neden önemli? Felsefe neden herkese lazım ya da lazım mı?
-Retorik, mantık ve etik öğretmeyen bir hukuk fakültesi yarımdır. Estetik üzerine ders vermeyen bir güzel sanatlar fakültesi yarımdır. Vitruvius, iyi bir mimarı tanımlarken onun entelektüel bir kişi olmasını beklemişti. Bu anlamda diğer tüm disiplinlerin felsefe departmanlarının kapısını çalmaları, ilgili programlara felsefi içerikler dahil etmeleri, oldukça olumludur. Felsefe, kraliçe disiplindir. Ondan öğrenecek hâlâ çok şeyimiz var. Geçen günlerde popüler bir tarihçi, felsefenin veri işlemediğini, dolayısıyla işlevsiz olduğunu ileri sürdü. Hâlbuki felsefi bilgi, doğa bilimlerinin ürettiği bilgiden farklı türde bilgi üretir. Bu ayrımı yapamadığımız için felsefenin bilgi üretmediği yanılgısına düşebiliriz. Yine bu açıdan da disiplinler arası diyaloğa açık olup, yapılan işin mahiyetini anlatmaya memuruz.
–Peki felsefe karın doyurur mu? Aileler, çocukları aç kalacak diye felsefe okumalarını pek istemiyor gibi de…
-Her ailenin endişesini giderecek bir cevabın mümkün olduğunu sanmıyorum. Değil yalnız felsefenin, sosyal bilimlerin istihdamı global bir sorundur. Bilindiği üzere özel sektörde ve Milli Eğitim Bakanlığının bünyesinde öğretmenlik yapabiliyoruz. İlk olarak ben buradaki mevcut olanağın sınırlarının genişletilmesinden yanayım. Öğrencilere küçük yaştan beri, etik ve değer eğitimi verilmeli, kolaylaştırıcı ile P4C deneyimi de programlarımızda olmalı. Bu ise felsefenin istihdam olanaklarının genişlemesi anlamına gelir. Bunların dışında felsefi danışmanlık ve akademik kariyer seçenekler arasındadır. Siz de biliyorsunuz ki eğitim bir planlama meselesidir. Cumhuriyetimiz bir Türk Rönesansı olarak felsefenin kıymetini zaman içinde daha iyi görecektir.
-Felsefeci sadece felsefe mi yapar: Sadece kitaplara gömülüp okur, yazar, düşünür mü? Ya da hangi alanlarda iş yapar, yapabilir?
-Soru oldukça cömert, ancak ben ne yazık ki değilim. Okuma, yazma ve düşünme bizde peşin olarak kullanılan kelimeler, ancak bunları öğretmek başlı başına bir iş değil midir? Okuma, anlamayı ve yorumlamayı, yazma, üretmeyi ve yaratmayı, düşünme, sorgulamayı ve hesaplaşmayı gerektiriyor. Bu felsefecinin işi zaten çok zor! Felsefeye randıman üzerinden bakıldığında, bu zorlu üçlemeyi gerçekleştirirken, felsefeciyi bir iş yapmıyor sanıyoruz. Bu da çeşitli sorunlara neden olabiliyor. Düşünsel bir etkinliğin sonucu elbette ki metalar değil, düşünceler olacaktır. Bu düşüncelerin niteliği ve onlarla ne iş görüldüğü önemlidir. İnsan haklarına, çevre sorunlarına, aydın yurttaş fikrine temel getiren düşünceler üretmek de mümkün.
–Gündelik hayatta insanların genellikle ezberler, ön yargılar, değer yargıları, inançlar, izmler, ahlaksal normlar üzerinden değerlendirmeler yapıp, değer harcadıklarını görüyoruz. Çoğu çatışma, kavga gürültü de buradan çıkıyor. Bu noktada felsefe bir çıkış kapısı aralayabilir mi insana?
-Soru bizi adeta Kuçuradi’ye çağırıyor. Onun kavramsal şeması ile sorulduğu için onun kavramsal şemasıyla yanıt vermek istiyorum. İnsan ve Değerleri adlı çalışma tüm bu sorunu tespit edip, değer atfetme ve değer biçme ile yapılan değerlendirmelerin yanlışlığını ortaya koyduktan sonra, bize bir de “doğru değerlendirme”den bahsediyor. Demek ki felsefe pek tabii bir çıkış kapısı olabiliyormuş. Ezberler, ön yargılar, değer yargıları, inançlar, izmler, ahlaksal normlar doğru değerlendirme formları değildir. Felsefe, bize bunu öğretebiliyorsa pek tabii kadim anlamlarından biri olarak şifadır.
–Felsefeyle ilgilenenlere, felsefe okumak isteyenlere ne tavsiye edersin?
-Zahmetkeş olmalarını tavsiye ediyorum. Alanın tarihini, problemlerini, kavramlarını ve güncel durumunu iyi öğrenmemiz gereklidir. İkinci olarak filozofları takıntı haline getirmemeyi ve bir filozofa saplanmamayı öneriyorum. “Spinoza, Hegel ve Heidegger’den Çıkış” başlıklı bir kitap projem var! Gelişim çok yönlü olmalı. Üçüncü olarak, Türkiye’de felsefe bölümleri filoloji istilası altında olduğu için lütfen filozof ve filoloğun görevlerini karıştırmayalım. Dördüncüsü, “Blues Felsefesi” vb. alan dışı yayınları alana itmeye çalışmayalım, mümkünse felsefenin içinde kalalım.
Gelecek hafta: Berrak Coşkun’la söyleşi
***
Önceki söyleşiler:
Sedef Karakaş: Felsefe adındaki kraliçe
Alper Hasanoğlu: Felsefeden korkan terapi görsün
Ertan Tunç: Her yol felsefeye çıkar
Beste Nâsır: Felsefe insanlaşma yolculuğudur
Serhan Kansu: Felsefe bir ışık yakar
Hâle Seval: Felsefe hayatımızın içinde
Furkan Soltekin: Ezberle savaşmak için felsefe
Uğur Selçuk Güneşli: İnsana yakışır bir yol aradım
Kornilia Çevik Bayvertyan: ‘Doğruya ulaşmanın anahtarı felsefe’
Ali Bulunmaz: ‘Felsefe itici bir güç’
Belgin Önal: Felsefeyle kendimi gördüm
Yazar hakkında
Elif Şahin Hamidi 1979 yılında doğdu. 1998 yılında, Trakya Üniversitesi EMYO Serigrafi Bölümünden, 2004 yılında, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın-Yayın Bölümünden mezun oldu. 2018 yılında, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Anabilim Dalı İnsan Hakları Yüksek Lisans Programını tamamladı. Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin danışmanlığında “Gazetecinin İşi, Hak Gazeteciliği ve İnsan Hakları” başlıklı bir tez yazdı. Şu an aynı üniversitede felsefe doktorası yapıyor.
Öğrencilik yıllarından bu yana çeşitli mecralarda muhabir, editör, genel yayın yönetmeni olarak görev yaptı ve yazmayı hep sürdürdü. Kitap değerlendirme yazıları, yazarlarla yaptığı söyleşiler, hazırladığı dosya konuları ve haberler farklı mecralarda yayınlanıyor.
2014 yılında Beta Yayınları tarafından yayımlanan Sıradışı Uyumsuz Muhalif: Bir Entelektüeli Yitirmek/Vakur Kayador’un Ardından başlıklı kitapta, “Hep Vakur ve Hep Yalnızdı” başlıklı yazısıyla yer aldı. Ayrıca Ercan Kesal ile Peri Gazozu adlı kitabı üzerine yaptığı söyleşi, 2017 yılında yayımlanan Aslında adlı kitaba dahil olurken, Murat Gülsoy’un Nisyan adlı romanıyla ilgili değerlendirme yazısı, 2018 yılında yayımlanan Murat Gülsoy: Edebiyatta 30. Yıl/Basında Yazılanlar adlı kitapta kendine yer buldu. Prof. Dr. Şehnaz Ceylan’ın editörlüğünü yaptığı ve Ekim 2020’de yayımlanan Çocuk Edebiyatı başlıklı kitaba, “Kitaplara ve Okumaya Dair” başlıklı yazısıyla katkıda bulundu. 2021’de yayımlanan Etik, Hukuk ve İnsan Hakları/İoanna Kuçuradi’ye 85. Doğum Günü İçin adlı armağan kitaba, yüksek lisans tezinden hareketle, “İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi” başlıklı bir yazı yazdı. “Toz, Ölüler ve Diriler” başlıklı öyküsü, Sözcükler Edebiyat Dergisinin Mayıs-Haziran 2022 sayısında yayımlandı. Kasım 2022’de yayımlanan Edebiyatta Denizcilik Denizcilikte Edebiyat adlı kitaba, Nazlı Eray’ın Pasifik Günleri romanı hakkında bir yazıyla katkı sunarken, Şubat 2023’te yayımlanan Edebiyatta Hukuk adlı kitaba, Aristophanes’in Kadınlar Savaşı/Lysistrata oyunu hakkındaki “Barış Düşünün Peşinde: Lysistrata” başlıklı değerlendirme yazısıyla katkıda bulundu. Son olarak, İoanna Kuçuradi için hazırladığı Ömrümüzü Yönlendiren Rastlantıların Kavşağında: İoanna Kuçuradi başlıklı armağan kitap, Mart 2024’te, Kuçuradi Felsefe ve İnsan Hakları Vakfı Yayınları’ndan çıktı. Ayrıca yüksek lisans tez çalışması, İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi başlığıyla, yine Mart 2024’te kitaplaştırıldı.
Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezinde Uzman olarak görev yapıyor ve Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile birlikte çalışıyor. İnsan Hakları Anabilim Dalı ve İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Danışma Kurulu Üyeleri arasında yer alıyor. Ayrıca, İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi ve UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsüsü Bültenini hazırlıyor.