İşletme mezunu Bertan Algan, 2004 yılından itibaren eşiyle birlikte kurmuş olduğu endüstriyel alanda ve dış ticaret konusunda faaliyet gösteren kendi şirketinde profesyonel çalışma hayatına devam ediyor. Anlam arayışı yolculuğunda felsefe üzerine akademik eğitim alması gerektiğine karar vererek, Maltepe Üniversitesi Felsefe bölümünde yüksek lisans yapan Algan, “Artık biliyorum ki felsefeyle her birey hem içsel yolculuğuna anlamlar katabilir hem de felsefeyle toplumsal bir köprü kurabilir, farklı düşünceleri bir araya getirebilir, bireyin kendi anlamını inşa etmesine de yardımcı olabilir. Çünkü felsefe hem bireyin hem de toplumun pusulasıdır” diyor. Algan, gelecek nesillerin de felsefeyle yetiştirilmesi gerektiğine vurgu yapıyor: “Aileler, çocuklarının parlak bir geleceğe sahip olmalarını istiyorsa, çocuklarının felsefe eğitimi alarak büyümeleri gerektiğini ve o çocuklar da kendi geleceklerinde, hangi meslekte ilerleyecekseler, felsefenin de mesleklerinin bir parçası olması gerektiğini öğrenmeleri gerekiyor.”
***
–Neden felsefe? Yolun nasıl felsefeye düştü?
-Felsefe, her yönüyle benim için bir anlam arayışıydı. Uçsuz bucaksız bilgi okyanusunda ufka doğru kürek çekerek çıktığım anlam arayışında hem kendi içsel yolculuğumda hem de toplumsal yönden insanı anlama çabam felsefeyle buluştu. Her insan hayatın anlamını sorgular. Kimimiz bunu sezgisel olarak yaparken, kimimiz bilinçli bir çabayla sorular sorar ve yanıtlar arar. Felsefe, bu anlam arayışına sistematik bir yaklaşım sunar. Sokrates’in dediği gibi, “Sorgulanmamış bir hayat, yaşamaya değmez.” Gerçekten de felsefe bize dünyayı olduğu gibi kabul etmek yerine, onu anlamaya, eleştirmeye ve yeniden şekillendirmeye davet eder. Kendi içsel yolculuğumda kendimi anlama çabamın yanı sıra insanı anlama çabam üzerine arayışımda felsefenin, ideolojilere bağlı olmadan, siyasete ve inanç dünyasına girmeden, özgürce toplumun tüm katmanlarıyla rahatlıkla iletişim kurabileceğim bir dil, bir köprü olduğunu fark ettim. Bu farkındalığımı Ahmet Arslan hocamıza borçluyum. Arslan, Felsefe Aracılığıyla Düşünme kitabının çevirisiyle Chris Horner ve Emrys Westacott’un temel iddiası olan felsefi düşünmenin, sanılanın aksine, herkes tarafından gerçekleştirilebilecek bir uğraş olduğu fikrine ulusal boyutta sahip çıkmıştı. Ve yaptığı felsefi söyleşilerle ulusal kültürümüz üzerinden cesur, samimi, basit ve yalın bir dille ulusumuzun her katmanıyla iletişim kurabiliyor olması beni etkilemişti. Ulusumuzun yarım kalan aydınlanma tarihinin nasıl devam edebileceğine hem ışık tutuyor hem de cesurca adım atıyordu: “Felsefe insana yakışan bir dil, akılsa ortak özelliğimiz.” Uzaklarda aradığım çözüm karşımdaydı ve anlam arayışı yolculuğumda felsefe üzerine akademik eğitim almam gerektiğine karar vererek, Maltepe Üniversitesi Felsefe bölümünde, öncesinde hazırlık, sonrasında yüksek lisans yaptım. Artık biliyorum ki felsefeyle her birey hem içsel yolculuğuna anlamlar katabilir hem de felsefeyle toplumsal bir köprü kurabilir, farklı düşünceleri bir araya getirebilir, bireyin kendi anlamını inşa etmesine de yardımcı olabilir. Çünkü felsefe hem bireyin hem de toplumun pusulasıdır.
–Peki, felsefe sana ne yaptı? Felsefeyle birlikte değişen bir şey oldu mu hayatında?
-Öncelikle her büyük filozofu derinden etkileyen Herakleitos beni de derinden etkiledi. Hegel için o felsefi bir öncülken, Nietzsche ise kendi eserine gönderme yaparak, “Zerdüşt’ün bu öğretisi daha o zamandan Herakleitos’ça da öğretilmiş olabilirdi” demiştir. Herakleitos, 41’inci fragmanında “Bilgelik tektir; her şeyi her şeyle yöneten düşünceyi bilmektir” derken, Heidegger ise Bir’in bilgeliğe karşılık geldiğini, bu kavramlar arasına iki nokta üst üste işaretini koyarak göstermiştir. “Bir: Bilgelik.” Demek oluyordu ki felsefe anlamı doğrudan sunmadığı gibi anlamı nasıl sorgulayacağımızı da öğretmekteydi. Elbette felsefenin sadece anlam üzerine kurulmuş bir disiplin olmadığı, aynı zamanda bilginin doğasını, gerçekliği, etik değerleri ve mantığın kurallarını da sorgulayan geniş bir düşünsel alan olduğu her yönüyle karşımdaydı. Felsefe sunduğu düşünme, bilme ve yaşama yolu, gölgeler dünyasından tam anlamıyla çıkışı ve özgürlüğü getirdi. J. P. Sartre, insanın özgür olduğunu ve kendi anlamını yaratması gerektiğini söyleyerek beni derinlerde yakalıyordu. Böylelikle felsefe sayesinde kendi seçimlerimin ve sorumluluğumun bilincine vardım. Gölgeler yok olmuştu. Herakleitos boşuna ateşi işaret etmiyordu. Tıpkı ateş gibi, hakikati arayan, değişimden korkmayan insan da gölgeye sığınamaz, kendisini tamamen yakarak dönüşür. Felsefe de böyle bir süreçtir: İnsan hakikati ararken geçmişten kopar, kendini sorgular, bildiklerini yeniden inşa eder ve sonunda yeni bir anlam yaratır. Çünkü ateşin gölgesi yoktur.
–Kimileri felsefeden korkuyor. Felsefeden korkmaya gerek var mı sence ve bu korku nasıl aşılabilir?
-İnsan doğası gereği güvenlik ve istikrar arar. Korku, çoğunlukla bilinmeyene karşı duyulan bir savunma değil midir? Felsefe ise tam da bu güvenli alanı sarsar. Alışılmış düşünceleri, inançları, değerleri sorgular. İnsanımız ise yarattığı konfor alanının değişime uğramasını istemez. Halbuki felsefe, insanı dönüştürür. Ve değişmek sancılıdır. Bu nedenle felsefe, mevcut düşünce kalıplarını yıkma tehdidi taşıdığı için korkutur. Felsefeyi en yalın haliyle tanıtmak, sevdirmek gereklidir. Felsefecilerimizin de yarattığı bir konfor alanı var. Eğer ki felsefeyi sadece bilenler için değil, toplum için de yapacaksak, o vakit kendi yarattığımız anlaşılmaz duvarlarımızı da yıkmamız gereklidir. Betül Çotuksöken hocamızın Yeni Başlayanlar için Felsefeye Kısa Bir Giriş kitabını önermek isterim. Sadeliği ve yalınlığı gözeterek, emekle yoğrulmuş ve felsefeyi herkese sevdirmeyi hedefleyen, büyük bir hevesle felsefe dünyasına yönelmek isteyenleri yarı yolda kalmamalarını içtenlikle isteyen, felsefenin bir düşünme yolu, bilme yolu ve bir yaşama yolu olduğunu açıklayan, felsefe dünyasına bir başlangıç kitabıdır.
–Felsefe ve diğer disiplinler arasındaki ilişki hakkında ne düşünüyorsun? Disiplinler arasılık neden önemli? Felsefe neden herkese lazım ya da lazım mı?
-Felsefenin en sevdiğim yönü disiplinler üstü olmasıdır. Her disiplinel alanı kendi yöntem ve araçlarıyla anlamaya çalışırken, bu alanların varsayımlarını, yöntemlerini ve sonuçlarını sorgular, temellendirir veya eşleştirir. Felsefe sadece bir disiplin değil, tüm disiplinlerle konuşan, onlara yol gösteren ve onlardan da beslenen bir düşünce etkinliğidir. Örneğin Türker Kılıç, Nöroşirürji Anabilim Dalında dünyaca tanınmış, mesleki alanında önemli bir beyin cerrahı. İnsan zihnindeki bağlantısallığı bilim ve felsefeyle ilişkilendiriyor, beyin ve yaşam arasındaki ilişkiyi merceğe alarak, bağlantısallık ve yaşamdaşlık kavramları üzerinden felsefi alanda yeni bir şeyler söylüyor. Belki de zihin felsefesi üzerine yeni bir anlayış doğacak.
Disiplinler arasılık, günümüz dünyasının karmaşık problemleri karşısında vazgeçilmez hale gelmiştir. Bilginin dar kalıplar içinde değil, farklı alanların etkileşimiyle zenginleştiği bir dönemde yaşıyoruz. Felsefe, bu etkileşimlerin hem anlamlandırılmasında hem de yönlendirilmesinde merkezi bir rol üstlenebilir. Çünkü felsefe, yalnızca bilgi üretmekle kalmaz, bilginin ne olduğu, nasıl üretildiği, hangi amaçlara hizmet ettiği gibi sorularla da ilgilenir.
Peki, felsefe herkese lazım mı? Evet, felsefe, eleştirel düşünme, sorgulama, anlam arayışı ve etik sorumluluk gibi insana özgü temel yetileri besler. Günlük hayatta, meslek yaşamında ya da toplumsal sorumluluklarımızda karşılaştığımız karmaşık durumları anlamak ve sağlıklı kararlar almak için felsefi düşünceye ihtiyacımız var. Felsefe, sadece akademik bir uğraş değil, yaşamı daha bilinçli, daha derinlikli ve daha insanca yaşamanın da anahtarıdır. Bu nedenle felsefe, tüm disiplinlerin içinde ve ötesinde kendine özgü bir yer edinir. Disiplinler arası düşünmeyi mümkün kılar, derinleştirir ve daha anlamlı kılar.
–Peki, felsefe karın doyurur mu? Aileler, çocukları aç kalacak diye felsefe okumalarını pek istemiyor gibi de…
-Felsefe nasıl karın doyurmasın ki? Doyurdu ve doyuracak da! Ama bakış açımızı genişletmemiz gerek. Bir düşünelim. Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi Hasan Ali Yücel, Gazi’nin aklını okumuşçasına, onun bıraktığı yerden bir bayrak yarışı gibi Cumhuriyetimizin aydınlanma hareketini devam ettirdi. Ya Hasan Ali Yücel olmasaydı? Köy Enstitülerinde yine felsefe okutulur muydu? Onun planladığı eğitimin içerisinde sanat ve müzik faaliyetleri, felsefeyle yine bezenir miydi? Bilemeyiz. Ancak böylesi bir eğitim vizyonu olmasaydı, o günlerden bugüne ulaşmış nice nesiller ve o nesillerin çocukları olarak bizler, bugünün bunca problemlerine rağmen yine de bugünleri var edemezdik. Nice nesiller Hasan Ali Yücel’in planladığı Köy Enstitüleri sayesinde aydınlandı, Dil, Tarih, Coğrafya’da okudu. Her biri kendi yarınlarını inşa etti. Her biri karınlarını doyurdu ve bizleri, bu ülkenin bugünlerini var etti. Bugün ise sevgili İoanna Kuçuradi hocamız aynı vizyonla ulusumuza sesleniyor. Felsefenin ilköğretim müfredatına mutlak alınması gerektiğini söylüyor ve iddia ediyor: “Bana iki sınıf verin. İki sınıfta felsefe dersi! Ama benim düşündüğüm şekilde yapılacak iki yıl. Yirmi yıl sonra çok şey farklı olur.” Kuçuradi hocamız haklıdır. Verdiği örneği değil iki sınıfa, tüm ilköğretim müfredatına taşırsak, ülkemizin geleceği yeniden aydınlanır. Nice nesiller karnını doyurur. Ülkemizin gelecek nesillerini felsefeyle, düşündürerek yetiştirmemiz gerek. Aileler, çocuklarının parlak bir geleceğe sahip olmalarını istiyorsa, çocuklarının felsefe eğitimi alarak büyümeleri gerektiğini; o çocuklar da kendi geleceklerinde, hangi meslekte ilerleyecekseler, felsefenin mesleklerinin bir parçası olması gerektiğini öğrenmeleri gerekiyor. Nietzsche’nin dediği gibi, “…Zaman gelmiştir: İnsan, bir an önce kargaşasını, kendine anlam veren bir düzene çevirmezse, yıldız doğurtmazsa karanlığına, yok olacaktır.”
–Felsefeci sadece felsefe mi yapar: Sadece kitaplara gömülüp okur, yazar, düşünür mü? Ya da hangi alanlarda iş yapar, yapabilir?
-Felsefeci elbette felsefe yapar, düşünür, yazar, okur, sorgular ama bununla sınırlı kalmaz. Çünkü felsefe, hayatın her alanına nüfuz edebilen bir düşünce tarzı kazandırır. Bu yüzden felsefeyle uğraşan biri sadece kitaplara gömülüp kalmaz, kalmamalı da! Felsefeciler eğitimden yazarlığa, etik alandan, insan haklarına, felsefi danışmanlığa, reklam, halkla ilişkiler alanından düşünce kuruluşlarına, kamu yönetimine ve platformlarına birçok alanda faaliyet gösterebilirler. Varsa mesleki alanları üzerinden felsefi bakışlarını oluşturabilirler.
Felsefeci, hayatı sadece düşünmez, onu anlamlandırır ve dönüştürür. Bu da pek çok alanda iş ve katkı demektir. Felsefecinin sorumlulukları vardır. İnsanla ve toplumla temas ettiğinde varlığı anlam kazanır. Kendini kütüphaneye kapatan, düşünceyi kendine ve sığ çevresine saklayan değil, sokağa çıkan, konuşan, yazan, anlatan, dinleyen felsefeciye ihtiyaç var. Bilgiyi paylaşan, topluma rehberlik edebilen ama yukarıdan değil, yan yana durarak katkı sunabilen felsefecilere ihtiyaç var. Böyle felsefeciler her mesleki alanda fark yarattığı gibi bugünün felsefecisi hem düşünür hem de toplumun vicdanı olmalıdır.
–Gündelik hayatta insanların genellikle ezberler, ön yargılar, değer yargıları, inançlar, izmler, ahlaksal normlar üzerinden değerlendirmeler yapıp, değer harcadıklarını görüyoruz. Çoğu çatışma, kavga gürültü de buradan çıkıyor. Bu noktada felsefe bir çıkış kapısı aralayabilir mi insana?
-Gündelik hayatın hızı, stresi, sorumlulukları insanı hazır cevaplara, kolay yollara itiyor. Felsefe tam da bu noktada devreye girip insana bir çıkış kapısı aralayabilir. Ama bu çıkış, bir kaçış değil, bilakis bir yüzleşme, kendini sorgulama kapısıdır. Çünkü insanlar gündelik hayatta ezberler, ön yargılar, inançlar ve ideolojilerle düşünmeyi tercih ediyor. Hatta okumuyor, sorgulamıyor, duyduklarıyla fikir sahibi oluyor. Ve cepheleşiyor. Bu da çatışmaları ve değer kayıplarını beraberinde getiriyor.
Felsefe ise insana eleştirel düşünmeyi ve kendini sorgulama cesaretini kazandırır. “Neye, neden inanıyorum ve bilgimden ne kadar eminim?” sorularını sordurur. Daha da ötesi bilmenin sınırlarını arar. Bu sayede insan, kesin yargılardan çok anlamaya, empatiye ve açık fikirliliğe yönelir. Bu da çatışmaları daha bilinçli yönetmeyi sağlar. Kısacası felsefe kolay bir çıkış kapısı değildir, çaba ister. İçsel yolculuk gerektirir. Ama geçebilen için de zihinsel bir özgürlük sunar. Heidegger’in “varoluşçu hermeneutiği” üzerinden cevaplarsam, kapıdan geçen için Dasein’in uyanışıdır. Her bir Dasein için yolculuğun sonunun uyanış olması dileğiyle…
–Felsefeyle ilgilenenlere, felsefe okumak isteyenlere ne tavsiye edersin?
-Felsefe okumak isteyenlere en temel tavsiyem, felsefeyi bir “bilgi biriktirme” çabasından ibaret görmemeleridir. Doğru ve tutarlı bir akıl yürütmeyle düşünsel bir yolculuğa çıkacaklar. Ama üzgünüm ki bu yolculukta pruvanız neta, rüzgârınız kolayınıza olsun diyemeyeceğim. Çünkü felsefenin en temel görevi sorgulamaktır. Felsefe dünyasına atım atanlar, sorgulamadan sebep, rüzgâra teslimiyet ile değil, kürek çekerek ilerlemelidirler. Felsefe bir düşünce bilimidir. Söylemdir. Soru sorma ile başlar, diyalog ile ilerler. Soruların doğasını, düşünmenin sınırlarını ve insan zihninin evren karşısındaki konumunu sorgulama sanatıdır.
Anadolu ilk çağ uygarlıklarının beşiği olduğu gibi felsefenin de beşiğidir. İlk filozof olarak kabul edilen ve Milet Okulu’nun kurucusu Thales, Milet-Didimlidir. Bu topraklarda doğmuş, sözlerini bu topraklardan iletmiştir. Anaksimandros, Herakleitos ve daha nice antik Yunan dönemi filozofları bu toprakların insanıdır. Cumhuriyetimizin yarım kalan aydınlanma hareketi her şeye rağmen cesurca devam etmelidir. Köklerinin Anadolu topraklarına ait olduğunu hisseden her felsefecinin Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında felsefe alanından hem ulusumuza hem de felsefe dünyasına söyleyecekleri yeni şeyler olmalıdır. Bu toprakların yeniden felsefenin ışığıyla aydınlanması dileğiyle…
Gelecek hafta: Sibel Özsavcı ile söyleşi
***
Önceki söyleşiler:
Sedef Karakaş: Felsefe adındaki kraliçe (2024 yılında Medya Günlüğü’nde en çok okunan yazı)
Alper Hasanoğlu: Felsefeden korkan terapi görsün
Ertan Tunç: Her yol felsefeye çıkar
Beste Nâsır: Felsefe insanlaşma yolculuğudur
Serhan Kansu: Felsefe bir ışık yakar
Hâle Seval: Felsefe hayatımızın içinde
Furkan Soltekin: Ezberle savaşmak için felsefe
Uğur Selçuk Güneşli: İnsana yakışır bir yol aradım
Kornilia Çevik Bayvertyan: ‘Doğruya ulaşmanın anahtarı felsefe’
Pınar Güler: Felsefe her eve lazım
Ali Bulunmaz: ‘Felsefe itici bir güç’
Belgin Önal: Felsefeyle kendimi gördüm
Berkay Gürvardar: Felsefe çıkış kapısı olabilir
Berrak Coşkun: Delirmemek için felsefe
Zuhal Kişin Köseoğlu: Düşünmek zahmetli geliyor
Armağan Teselli: Hayatta kalabilmek için felsefe
Ceren İplikçi: Felsefe eşine zor rastlanır bir dost
Onur Egemen Sakarya: Takdir edilesi bir ‘mutsuzluk’
Tülay Aydın Türkmen: ‘İnsanı anlama yolculuğum’
Fatih Hüseyin Börekçi: Sistem düşünmemizi istemez
Aris Abacı: Masallara kanmamak için felsefe
Sinan Pekşen: Gerçeği bilmeye hazır değiliz
Cem Nikravan: İnsanca yaşayabilmenin ön şartı
Serhat Durup: Felsefe eylem gerektirir
Funda Yıldız Çağlar: İnsan bilmek ister
Tarık Tazegül: Felsefe insanı büyütür
Celale Esra Algan: Felsefeyle farklı bir Türkiye
Erdoğan Okay: Felsefe kendisini bile sorgular
Sevgi Yüksel Özcan: Ezberlenmiş kalıplarla düşünüyoruz
Yazar hakkında
Elif Şahin Hamidi 1979 yılında doğdu. 1998 yılında, Trakya Üniversitesi EMYO Serigrafi Bölümünden, 2004 yılında, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın-Yayın Bölümünden mezun oldu. 2018 yılında, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Anabilim Dalı İnsan Hakları Yüksek Lisans Programını tamamladı. Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin danışmanlığında “Gazetecinin İşi, Hak Gazeteciliği ve İnsan Hakları” başlıklı bir tez yazdı. Şu an aynı üniversitede felsefe doktorası yapıyor.
Öğrencilik yıllarından bu yana çeşitli mecralarda muhabir, editör, genel yayın yönetmeni olarak görev yaptı ve yazmayı hep sürdürdü. Kitap değerlendirme yazıları, yazarlarla yaptığı söyleşiler, hazırladığı dosya konuları ve haberler farklı mecralarda yayınlanıyor.
2014 yılında Beta Yayınları tarafından yayımlanan Sıradışı Uyumsuz Muhalif: Bir Entelektüeli Yitirmek/Vakur Kayador’un Ardından başlıklı kitapta, “Hep Vakur ve Hep Yalnızdı” başlıklı yazısıyla yer aldı. Ayrıca Ercan Kesal ile Peri Gazozu adlı kitabı üzerine yaptığı söyleşi, 2017 yılında yayımlanan Aslında adlı kitaba dahil olurken, Murat Gülsoy’un Nisyan adlı romanıyla ilgili değerlendirme yazısı, 2018 yılında yayımlanan Murat Gülsoy: Edebiyatta 30. Yıl/Basında Yazılanlar adlı kitapta kendine yer buldu. Prof. Dr. Şehnaz Ceylan’ın editörlüğünü yaptığı ve Ekim 2020’de yayımlanan Çocuk Edebiyatı başlıklı kitaba, “Kitaplara ve Okumaya Dair” başlıklı yazısıyla katkıda bulundu. 2021’de yayımlanan Etik, Hukuk ve İnsan Hakları/İoanna Kuçuradi’ye 85. Doğum Günü İçin adlı armağan kitaba, yüksek lisans tezinden hareketle, “İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi” başlıklı bir yazı yazdı. “Toz, Ölüler ve Diriler” başlıklı öyküsü, Sözcükler Edebiyat Dergisinin Mayıs-Haziran 2022 sayısında yayımlandı. Kasım 2022’de yayımlanan Edebiyatta Denizcilik Denizcilikte Edebiyat adlı kitaba, Nazlı Eray’ın Pasifik Günleri romanı hakkında bir yazıyla katkı sunarken, Şubat 2023’te yayımlanan Edebiyatta Hukuk adlı kitaba, Aristophanes’in Kadınlar Savaşı/Lysistrata oyunu hakkındaki “Barış Düşünün Peşinde: Lysistrata” başlıklı değerlendirme yazısıyla katkıda bulundu. Son olarak, İoanna Kuçuradi için hazırladığı Ömrümüzü Yönlendiren Rastlantıların Kavşağında: İoanna Kuçuradi başlıklı armağan kitap, Mart 2024’te, Kuçuradi Felsefe ve İnsan Hakları Vakfı Yayınları’ndan çıktı. Ayrıca yüksek lisans tez çalışması, İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi başlığıyla, yine Mart 2024’te kitaplaştırıldı.
Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezinde Uzman olarak görev yapıyor ve Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile birlikte çalışıyor. İnsan Hakları Anabilim Dalı ve İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Danışma Kurulu Üyeleri arasında yer alıyor. Ayrıca, İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi ve UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsüsü Bültenini hazırlıyor.