14.5 C
İstanbul
6 Mayıs 24, Pazartesi
spot_img

Akılla anlaşılamayan ülke…

Rusya büyük olduğu kadar çok ilginç bir tarihi ve kültürel geçmişe de sahip.

Zorlu ve doğal çeşitliliğe sahip Rusya coğrafyası, Rus insanlarının mücadele ile karılmış tarihleriyle bir araya gelince heyecan verici bir öğrenme isteği uyandırıyor. Ancak Rusya’ya bakarken ön yargılardan arınmakta fayda var. Çünkü tarihsel ve kültürel özelliklere dönük objektif bir değerlendirme peşindeyseniz bu bir zorunluluk.

Rusya ile ilgili bir şeyler yazmak ya da bir değerlendirme yapmak durumunda olanlar hemen bir niyet okuma çabasıyla karşılaşır. Çünkü defalarca savaştığımız, tarihsel ve kültürel kodlarımızda birbirimize dönük gizli, açık olumsuz kodlamaların söz konusu olduğu, Batıcılık, ümmetçilik, sağcılık, solculuk, Avrasyacılık, Turancılık gibi fikirlerin bakışımıza etki ettiği bir ülkeden söz ediyoruz. Bu yüzden kimileri ne yazıldığına değil neden yazıldığına odaklanıyor.

Peki Rusya’yı ilginç kılan şeyler neler? Bir defa Rus tarihine biraz yakından bakınca bu büyük ülkeyi korumayı ve gerektiğinde onun için acı çekmeyi kutsal bir görev sayan Rus halkının çileli yolunu da görüyor insan. Rus halkı bir yandan zorlu iklim koşullarıyla mücadele ederken bir yandan da yöneticilerinin büyük ve güçlü Rusya idealine dönük hırslarının sonuçlarını yaşadı kuşkusuz. Savaşlarla, felaketlerle, mücadeleyle, Petro reformlarıyla, Bolşevik Devrim’le, komünist deneyimle, 90’lardaki çöküş gibi son derece radikal değişikliklerle yüzleşildi.

İşte tarihlerindeki bu çok önemli dönemeçleri zorluklarla, kanla ve gözyaşıyla geride bırakmış, kendi kültüründen ve özgünlüğünden taviz vermemiş Rus halkının tutkulu, boyun eğmeyen mücadelesi, kültüründeki köklü değişim ve ilerlemeler, bunları öğrenenler açısından heyecan verici kanımca.

Rusya’nın dünyanın en büyük ülkesi olmasının önemli sonuçları var kuşkusuz. Bir defa ciddi bir savunma refleksi gerektirdiğinden büyük bir orduya sahip olmak ve savunma harcamalarını yüksek tutmak gerekiyor. Rusya dünyanın en büyük on birinci ekonomisiyken en büyük ikinci orduya sahip. Savunma ve ekonomi dengesinin iyi kurulması ise hayati bir konu aslında. Zira birçok ülkenin ve kültürün tarihsel deneyimleri bu dengenin iyi kurulamamasının olumsuz sonuçlarıyla dolu. Rusya örneğinde de hem Çarlık hem de komünist dönemde bu konunun etkisi yadsınamaz. Kimi tarihçiler çöküşün temeline bu çelişkiyi koyuyor çünkü.

Her ülkede olduğu gibi bu büyük coğrafyada da idari çabaların koordine ve konsolide edilmesi gerekiyor. Ulaştırma ve enerji altyapısı önemli bir yatırım faaliyetini sürekli ve zorunlu kılıyor. Özellikle kış dönemlerinde tüm yolları açık tutmak, karla mücadele etmek, iletişim altyapısını korumak sanıldığı kadar kolay bir iş değil. Diğer taraftan, Rusya Anayasasıyla oluşturulan federal sistem çerçevesinde cumhuriyetler, kraylar, oblastlar, özerk bölgeler, okruglar gibi birimler söz konusu. Dolayısıyla hem idari hem de mali anlamda konsolidasyon ve etkinlik sağlamak önemli bir çabayı gerekli kılıyor.

Başka bir nokta ise birçok farklı etnik grup ve farklı dil konuşan insanların bulunması. Rusya Federasyonunda aktif şekilde konuşulan çok sayıda dil ve etnik grup bulunuyor. Rusçadan sonra en çok konuşulan diller Tatarca, Çeçence, Başkurtça, Çuvaşça ve Ermenice gibi diller. Hristiyanlardan sonra en büyük kesimi ise Müslümanlar oluşturuyor.

Rusya bu büyük coğrafyası sayesinde Hitler’in yenilmez denilen ordularını alt etmiş aslında. Onları büyük boşluklara, derinliklere çekmişler ve topyekûn bir mücadeleyle faşizme tarihi bir ders vermişler. Peki Rusya ne kadar büyük? Rusya 17 milyon kilometrekare yüzölçümü ile Türkiye’nin yaklaşık 22 katı büyüklükte. On dört sınır komşusu bulunuyor. Bir ucu ABD’ye, Japonya’ya uzanırken, bir ucu Karadeniz’e, bir ucu Finlandiya’ya, bir ucu Çin’e dayanıyor. Tarih boyunca büyük bir kara devleti olmuş. Büyük Petro’nun reformlarından sonra ise denizlerde de önemli bir güç haline gelmiş.

Bu büyük coğrafyada 11 farklı zaman dilimi bulunuyor. Çok farklı bir iklim çeşitliliği söz konusu. Yüzölçümünün yüzde 45’ini oluşturan ormanlar önemli bir zenginlik sunuyor. Önemli su kaynakları söz konusu. Sadece Baykal Gölü’ndeki tatlı su kaynakları dünya rezervlerinin yüzde 20’sini oluşturuyor. Rusya çok önemli bir tahıl üreticisi. Küresel ısınmanın ve tarımsal üretimin konuşulduğu günümüzde şanslı ülkelerden biri Rusya olacak gibi görünüyor. Ayrıca küresel ısınma sonucu Arktik’te yeni ve alternatif bir ticaret yolu oluşması söz konusu.

Yer üstü zenginlikler kadar yeraltı zenginlikler oldukça önemli. Rusya dünyanın en yüksek doğal gaz rezervlerine sahip. Petrol üretiminde de dünyanın önde gelen ülkelerinden. Kömür, demir, bakır, altın gibi madenler açısından zengin. Yani Rusya önemli doğal kaynakları olan ve bunların ihracından ekonomisine büyük katkı sağlayan bir ülke. İşte bu sebeplerle tarih boyunca başka ülkelerin de dikkatini çekmiş.

Rusya’nın bugünkü nüfusu 144 milyon civarında. Tabii bu büyük coğrafya için az görülebilir ama nüfusun eğitimli olması önemli bir avantaj. Kadın nüfus da oldukça eğitimli ve topluma ve ekonomiye önemli katkıları söz konusu. Ancak nüfus artış hızındaki düşüklük ve zaman zaman aktif nüfusun azalması önemli bir sorun olarak görülüyor ve devlet politikaları ile nüfus artışı destekleniyor. Rusya son yıllarda iş gücü açığını karşılamak amacıyla daha fazla göçmen işçi ve yabancı uzmanın Rusya’da çalışması için mevzuatını kolaylaştırmaya çalışıyor.

Rusya’yı Rusya yapan en önemli unsurlardan biri de insanlarının vatanseverliği sanırım. Bu topyekûn mücadele azmini 1812’deki Napolyon işgalinde de, İkinci Dünya Savaşı’nda da görmek mümkün. Tabii bu noktada vurgulamak istediğim başka bir konu “Rus ruhu” dediğimiz kavramı gündeme getiren bakış açıları. Sert görünümlü, sizi tanıdığında arkadaş olabileceğiniz, duygusal bakış açısının ön planda olduğu Rus insanlarını daha iyi anlamak için iklimin, coğrafyanın, tarihin, farklı ekonomik sistemlerin ve Rus yetiştirme tarzının etkilerini dikkate almak gerekiyor. “Rusya akılla anlaşılmaz” sözünü de işte bu bağlam içinde düşünmek önem taşıyor kanımca. Bu sözün anlamını 19. yüzyılda yaşamış Rus şairi Fyodor Tyutçev’in dizelerinin devamından kavramaya çalışmak mümkün aslında. Rusya’nın büyüklüğünü, yalnız ve özgün olduğunu, ona sadece inanılacağını vurguluyor şair.

Rusya’yı farklı kılan başka bir konu da Ortodoks inancı malum. Ruslar 10. yüzyılda Hristiyanlığı ve Ortodoks inancını kabul etmişler. Bu inanç ve kilisenin konumu Rus kültürünü ve yaşamını önemli ölçüde etkilemiş. Fakat Ekim Devrimi’nden sonra komünist anlayışın dine olan soğuk tavrı durumu önemli ölçüde değiştirmiş. Ancak Ortodoksluk özelliği Rusların kendilerini tanımlamada öne çıkardığı önemli bir özellik olmuş tarih boyunca. Hatta Dostoyevski Ortodoksluğu anlamayanlar Rusya’yı asla anlamayacaktır, demiş. Bu noktada dikkatimi çeken en önemli konu bu inanç temelinde Rusların kendi geleneklerini, kültürlerini ve dillerini her zaman koruyacak şekilde hareket etmiş olmaları.

Kültür demişken Rusya’nın özgün bir kültürel geçmişe ve geleneğe sahip olduğunu söylemek gerekiyor. Pagan inancının hakim olduğu dönemlerden günümüze kadar gelmiş çok sayıda önemli gelenek söz konusu. Hristiyanlığın kabulü ise Rus kültürüne yeni özellikler eklemiş. Diğer taraftan Petro reformlarının Batı etkisini gündeme getirmesi söz konusu. Ruslar özellikle 19. yüzyılda edebiyat ve müzik alanında yaptıkları atılım ile dünya kültür mirasına çok önemli bir katkı sağlamış. Bugün Rusya’yı Rusya yapan ve dünya ölçeğinde bilinirliğini pekiştiren Tolstoy, Dostoyevski, Puşkin, Gogol, Çehov gibi yazarların katkısı başka hiçbir şeyle kıyaslanamaz sanırım.

Bugünkü Rusya’yı anlamak açısından üzerinde durulması gereken bir konu da komünist dönemin özellikleri, 90’lardaki çöküş ve kapitalist sisteme eklemlenme tecrübesi elbette. Aslına bakılırsa Lenin başka ülkelerde de devrim olacağını ve böylece komünist ideallerin hayata geçirilmesinin daha kolay olacağını düşünüyordu. Ama Lenin’in beklediği devrimler olmayınca Rusya yalnız başına kaldı. Karşısında koskoca bir kapitalist dünya bulunuyordu. Rusya bir yandan ekonomisini geliştirme, halkının refahını artırma mücadelesi verirken bir yandan da sistemin başarılı olduğunu herkese göstermeye çalışıyordu. Sonraki yıllarda silahlanma, uzay yarışı gibi konular gündeme gelince buralara daha çok kaynak ayırmak gereği ortaya çıktı. Böyle olunca halkın refahını artırma konusunda yeterli başarı sağlanamadı. Sistem kendini yenileyemedi ve sonunda Gorbaçov döneminde herkesi şoke edecek şekilde çöktü.

90’lı yıllar Rusya’da büyük bir hayal kırıklığı yaşanan, idarenin ve devletin çöktüğü, büyük bir kaosun yaşandığı yıllardı. Bir anda insanlar aç kaldı. Devletin malları ve işletmeler kaşla göz arasında kimi parti elitleri, eski devlet görevlileri  ve bazı iş bilirlerin eline geçti. Düzen ve adalet sağlanamadı uzun süre. Sovyetler Birliğini oluşturan devletler bağımsızlığını kazandı. Birçok bölgede güvenlik sorunları baş gösterdi. Tabii bu Ruslar için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Uğruna savaştıkları, mücadele ettikleri sistem dağılmış ve ortada kalmışlardı deyim yerindeyse. Bir anda herkes kapitalist sistemin acımasızlığı içinde buldu kendini.

Sorunlar 2000’li yılların başından itibaren düzelmeye başladı. Bunda hem Putin’in iktidarı hem de petrol fiyatlarındaki yükselmenin etkisi oldu. Aynı zamanda insanların kaosun bir an evvel sona ermesi ve yeniden düzen kurulması yönündeki çabası ve isteği etkili oldu. Yatırımlar arttı ve ekonomi büyümeye başladı. Ancak yine de kapitalist sistemin norm ve değerlerinin yerleşmesi, bireylerin, firmaların ve devlet idaresinin eski alışkanlıklarını bırakıp tamamen yeni sisteme adapte olması tam olarak sağlanmış değil. Hiç şüphesiz bu önemli bir geçiş süreci gerektiren ve hiç de basit olmayan bir konu.

Neticede bugünkü Rusya kapitalist dünyanın bir parçası ve birçok önemli kuruluşun üyesi. Ancak yine de dünyadaki farklı kutuplardan biri ve dünya politikasında bu farklılığı ile önemli bir etki yaratıyor. Bu etkinin sürekliliği Rusya’nın kendi dönüşümünü sağlıklı şekilde sürdürmesine, ekonomisini geliştirmesine ve rakiplerinin durumuna bağlı elbette.

Peki Rusya ve Türkiye ilişkileri hakkında ne söylenebilir?

Ruslar ve Türkler tarih boyunca birbirine rakip olmuşlar malum. Çok sayıda savaş yaşanmış. Büyük Katerina döneminde Kırım’ın alınması önemli bir travma yaratmış Osmanlı’da. 17 ve 18. yüzyıllarda Rusya özellikle denizcilik alanında kendini geliştirirken Osmanlı’nın denizlerdeki hakimiyetini kaybetmesi önemli sonuçlar doğurmuş aslında. Tarihte Osmanlı’yı ilk defa “hasta adam” olarak niteleyen kişi Rus Çarı I. Nikolay. 1853 yılında bir konserden çıktıkları sırada yanındaki İngiliz sefire söylemiş bunu. Gerek Avrupalılar ve gerekse Çarlık Rusya’sı Osmanlı’yı paylaşmak için epey mücadele etmiş aslına bakılırsa. Bizim “93 Harbi” dediğimiz 1877-78 yıllarındaki savaşta Ruslar İstanbul’a kadar gelmiş. Yani çok sayıda savaş ve acı hatıra söz konusu.

Genel olarak bakıldığında özellikle 19. yüzyılın sonlarında önemli bir Slavcılık akımı olmuş Rusya’da. Ruslar Slav halkların hamisi olmak istemiş ve hatta İstanbul’u gözlerine kestirmiş denebilir. Dostoyevski’nin “İstanbul bizim olmalı” dediği malumdur. Ama Osmanlı ve Çarlık Rusya’sı arasındaki savaşlar kimseye yaramamış aslına bakılırsa. İki imparatorluk da zamanını tamamlayıp çökmüş. Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Rusya’da yükselen Lenin ve modern Türkiye’nin kurucusu Atatürk iş birliğine gitmiş ve kendi devrimlerini inşaya girişmiş. Sovyet Rusya ile yapılan bu iş birliği hem Kurtuluş Savaşı’nı desteklemiş hem de Türk sanayinin kurulmasına katkı sağlamış.

Günümüzde Rusya ve Türkiye’nin itidalli davranarak, Batı ile ilişkilerini belli bir dengede tutup bölgesel anlamda iş birliği yapması her iki ülkenin de çıkarına olacaktır. Tarihte önemli bir etkileşim içinde olmuş, birbirlerinin kültürünü etkilemiş, ortak aileler kurmuş ve önemli bir ekonomik ilişki geliştirmiş bu iki halkın iyi ilişki içinde olması ilişkilerin kötü olmasından kat kat yararlı olacaktır.

Not: Samih Güven’in bu yazısı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.

Medya Günlüğü’nde Rusya etiketiyle yayınlanan yazılara ulaşmak için tıklayın

Medya Günlüğü

Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Medya Günlüğü
Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler