Salı, 11 Kas 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
ManşetSerbest Kürsü

Bir zamanlar Boğaziçi

Alper Eliçin
Son güncelleme: 10 Kasım 2025 19:45
Alper Eliçin
Paylaş
Paylaş

1974’te Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’ni ilk tercihim olarak kazanmıştım. Amacım o zamanda pek bilinmeyen bir dal olan endüstri mühendisliği branşında okumaktı.

Şimdi nasıl bilmiyorum ama o yıllarda Boğaziçi Mühendislik’te ilk iki yıl tüm mühendislik öğrencileri birlikte okurdu. Zaten okunan dersler de temel bilimler ağırlıklıydı. Ayrıca bir miktar sosyal bilimler, mühendislik çizimleri ve bilgisayar dersleri vardı. O yıl eğitim 1 Ekim’de başladı. Sınıflar lisede alıştığımdan daha kalabalıktı. Otuzla yüz arası değişiyordu.

Ekim ortası bir gün, matematik dersi başladıktan biraz sonra salonun arka kapısı açıldı ve sınıfa on civarında kızlı erkekli bir öğrenci grubu girdi. Bu grup Kıbrıs’tan geliyordu. Savaş sonrası okulları Rum Kesimi’nde kaldığından, Boğaziçi’ne transfer olmalarına izin verilmiş, o sıralar Kıbrıs’ta havalimanı olmadığından feribotla Mersin’e ulaşıp karayoluyla İstanbul’a ulaşmışlardı. Bazıları mücahit olarak çatışmalara da katılmış olan bu gençler, ilginç aksanları, düzgün ama çoğu evde dikilmiş kıyafetleri, garip soyadlarıyla tüm diğer öğrencilerin ilgi odağı oldular (o zaman Kıbrıs’ta soyadı olmadığından Osmanlı dönemindeki gibi soyadı olarak baba adı kullanılırdı. Mesela daha sonra 1979’da evlendiğim sınıf arkadaşım Zehra’nın tam adı Zehra Mine Mehmet idi). Zaten çoktan dolmuş olan yurtlarda, bir kısmı sonradan oluşturulan odalarda sıkış sıkış kalmaya başladılar.

Başlangıçta, sınıftaki bazı arkadaşlar, aksanları ve marka olmayan kılık kıyafetleri nedeniyle Kıbrıslıları küçümsedi. Ben ise tam tersine, biraz da milli duygulardan olacak, bu insanların büyük travmalar atlattıklarını ve bilmedikleri bir yerde olduklarını düşünerek onlara yardım etmek düşüncesindeydim.

Arkadaşlık kurmak, doğal olarak pek kolay olmadı. Zaten mühendislik fakültesine o sene kabul edilen yüz öğrenciden, liseden tanıdıklarım dışında herkesle yeni yeni tanışıyorduk. Okul da başlayalı daha on beş gün olmuştu. Sonunda Kıbrıslılarla arkadaşlık kurmam bilgisayar dersleri sayesinde oldu.

Annem daha ben ilk okuldayken İTÜ’de Fortran II bilgisayar dili kurslarına giderdi. O nedenle bende de annemin anlattıkları nedeniyle bilgisayara merak vardı. Ayrıca kodlamanın temelini oluşturan modern mantık dersini lisede, benden nefret eden Alman hocam Baalman’ın her türlü bezdirme çabalarına rağmen, keyifle okumuştum.

Boğaziçi’ne de o yıl bir bilgisayar binası inşa edilmekteydi ve içerisine UNIVAC 1106 model bir makine yerleştirilecekti. UNIVAC 1106 o sıralar Türkiye’de iki yerde kuruluyordu. Biri Boğaziçi’nde, diğeri Kıbrıs harekatında bilgisayar eksikliğini çok hisseden Genelkurmay’da. ODTÜ’de ise bir IBM 370 vardı. Bizim yepyeni bilgisayarımızın kapasitesi hakkında da bilgi vereyim. Kendisi için özel bina inşa edilen bu sistemin kapasitesi tam 96K idi. Şu an kolumda takılı olan, genelde askere giden erlerin kullandığı ucuz Casio saatin içerisindeki entegre devreyle aynı kapasite!

Bilgisayara duyduğum ilgi nedeniyle Dr. Cem Kum’un verdiği bilgisayar dersini doksan kişilik sınıfın en ön sırasında can kulağıyla izliyordum. Hocanın kendisi de adeta bilgisayar gibiydi. Perşembe günleri saat 14.00’te başlayan dersinde, salonun önündeki platformda sandalyesini yerleştirir, yoklama yapar, sınıfa bir problem verir ve piposunu yakardı. Aslında pek bir şey de öğretmez, ancak yanına gidip spesifik soru soran öğrencilere de yardımı esirgemezdi.

Problem çözülmeden de sınıftan çıkılamazdı. Dolayısıyla kimin ne zaman dersten çıkacağı belirsizdi. Benle arası, çok soru sorduğumdan ve derste istekli göründüğümden olacak, gayet iyiydi ama kendisi son derece arogan (küstah) bir izlenim veriyordu. Bir dönemde on sınav yapar, en düşük üç notu ortalamaya dahil etmezdi. Ben ilk üç sınavdan sıfır aldıktan sonra sürekli on almaya başlamıştım.

Zamanla basit programlar yazmaya başlamıştık. Programın her bir satırını, bugün ancak müzelerde görülen delgi makinelerinde, yine sadece müzelerde görülen delgi kartlarını delmek suretiyle, bilgisayar diline çevrilecek hale dönüştürüyorduk. Bu delgi kartları bizim girdiğimiz her harfi/rakamı delikli ve deliksiz bölümlerden oluşan kolonlara dönüştürüyor, bu kartlar bilgisayara okutulduğunda delikler 1 deliksiz alanlar da 0 olarak sistem tarafından algılanıyordu. Böylece kullandığımız Fortran IV makine diline dönüşüyordu. Sonunda bilgisayar tarafından okunan bu kartlar sayesinde program bilgisayara yüklenmiş oluyordu. Bilgisayara çözülmesi için verdiğimiz basit problemler bile onlarca karttan oluşuyordu. Bir mantık hatası yapmamışsak, bir süre sonra yazdığımız programla çözmek istediğimiz problemin sonucu bilgisayarın yazıcıya verdiği komut sayesinde kağıtlara basılıyordu.

Ancak, bizlere geç katılmış olan Kıbrıslı arkadaşlarımız ilk dersleri kaçırdıklarından, bu yapılan işlemin nasıl olacağını anlayamamışlardı. Kendileriyle ilgilenen de yoktu. Ben bir akşam bilgisayar merkezinde delgi makinesinde yazdığım programı kartlara geçirirken, Kıbrıslı arkadaşlarımızdan Huriye yanıma yaklaştı ve utangaç bir şekilde yardım istedi. Ben de yazdığım programın kart destesini delgi makinesinin ‘Dup’ (Duplicate), yani kopyala tuşuyla hemen çoğalttım ve kendisine verdim. Huriye program yazmayı hâlâ bilmiyordu ama acil sorunu çözülmüş, ertesi gün teslim edilmesi gereken ödevi hazır hale gelmişti.

Huriye çok teşekkür ederek yanımdan koşar adımlarla ayrıldı. Ben de 22.00 civarı eve gidip yatmak üzere Hisarüstü’ne doğru yürümeye başladım. Huriye o gece delgi kartlarının nasıl çoğaltılacağı bilgisini kız yurdunda kalan diğer Kıbrıslı arkadaşlarına da verince herkes kopyalama özelliğini kullanarak ödevlerini hazırlayabilmişti. Ancak kartları delgi makinasında çoğaltıp yurda dönerlerken Zehra lastikle bağlı kart destesini yere düşürmüş. Herkes panik içinde ona yardım etmeye çalışırken Zehra kartları hızlıca yerden toplamış ve “Niye telaşlandınız, hepsini topladım işte” demiş. “Ama karışık topladın” denince de “Aaa, bunların sırası da mı vardı?” diye cevap vermiş. Bu olay sayesinde kartların belli bir mantık sırası içinde dizildiğini de öğrenmiş olmuş.

Fortran kodlamasında I=I+1 diye sık kullanılan basit bir komut vardır. Burada kastedilen, bilgisayarın hafızasındaki “I” değerini 1 fazlasıyla yer değiştirmesidir. Yani bilgisayar bu komutla I’nın değerini 1 artıracak demektir. Kıbrıs’tan gelenler tabii bu temel bilgiyi de, ilk iki üç haftayı kaçırdıklarından görmemişlerdi. Zehra matematik mantığıyla I=I+1 olamaz diye düşünüp derste Cem Kum’un yanına gitmiş ve sormuş ‘Hocam, I nasıl I+1’e eşit olur?’ diye. Cem Kum’un tepkisi de ‘Peee, sen hâlâ oralarda mısın?’ olmuş ve herhangi bir açıklamada bulunmamış. Dersler bir iki hafta daha ilerlemeye ve sınavlardan sıfırlar gelmeye devam edince, Zehra artık dayanamayıp arkadaşlarına, “Bu en ön sırada ukala ukala konuşan çocuklardan birine gidip bu işi öğreneceğim” demiş. Gelip beni bulup I=I+1’in ne anlama geldiğini öğrenince olay çözüldü. Zehra daha sonra, büyük bir olasılıkla Cem Kum’dan daha iyi bir bilgisayar programcısı ve sistem analisti oldu.

Cem Kum her dersin başında yoklama yapardı. Kıbrıslı arkadaşlar geldikten sonra yapılan ilk yoklama bizler için çok komik bir şekilde gelişmişti. Ama Kıbrıslıların bazıları bu olayı kendileriyle alay edilmesi olarak değerlendirmiş, bayağı içerlemişlerdi. Yoklama esnasında herkesin adı okunurken sıra Kıbrıslılara gelince birden alışmadığımız soyadları karşımıza çıktı. ‘Halil Mustafa!’ (Şimdiki adıyla Prof. Halil Güven)  Arkalardan bir el kalktı. Kafası karışan Cem Bey, ders de İngilizce olduğundan, sordu: ‘Which is the first name, which is the last name? (Hangisi ön ad, hangisi soyad?’

Yanıtı aldıktan sonra devam etti. Birkaç erkek öğrenciyle bu şekilde devam ettikten sonra Cem Bey yeni bir ismi sordu ‘Huriye Abdullah!’ Arka sıralardan Huriye’nin sesi yükseldi. Ancak Cem Bey’in kafası karışmıştı ve kız sesi duyduğunu da tam algılamamış olacak, yine sordu ‘Which is the first, which is the last name?’ Huriye utana sıkıla ön adının Huriye, soyadının Abdullah olduğunu söyledi (şimdiki adıyla Prof. Huriye Bilsel). Sınıfta öğrenciler gülmeye başlamıştı, fakat Cem Bey ciddiyetini koruyordu. Sululuğa gerek yoktu. Ama olayın mantığını da kavramıştı; iki erkek ismi söylenirse öğrenci erkek, bir kız bir erkek ismi söylenirse öğrenci kızdı. Piposundan bir nefes çekti ve durumu kavramanın öz güveniyle bir sonraki ismi okudu. ‘Enerji Mehmet Ateşin!’ Sonra durdu ve önündeki ismi dikkatle bir daha inceledi, evet doğruydu. Bu arkadaşımızın adı gerçekten pek rastlanılmayan bir isim dizisinden oluşuyordu. Dr. Kum’un oluşturduğu mantık kalıbına da hiç uymuyordu. Sinirlenmişti de. Artık kahkahalarla kırılan sınıfta sesini duyurmak için bağırmak zorundaydı, ‘Which is the first, which is the last name?’ Sonra artık o da cıvataları koyuverdi ve gülmeye başladı. Enerji ön isimdi.

Dr. Cem Kum ilerleyen yıllarda Açık Radyo’da bambaşka konularda programlar yaptı. Şu anda göz doktorum Davud Kohen’in Valikonağı Caddesi’ndeki muayenehanesine gittiğimde bir üst kattaki dairenin kapı zilinde Cem Kum isminin yazılı olduğunu gördüğümde hâlâ o dersi hatırlayarak gülümserim.

Not: Bu yazım ilk olarak noktakibris.com sitesinde yayınlanmıştır.

Görseller yapay zekâyla oluşturulmuştur.

İlgili yazı:

Hoca bana fena taktı!

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanAlper Eliçin
Takip et:
1974 yılında Alman Lisesi’nden mezun oldu. Öğrenimine Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde devam etti. İngiltere’de Sussex Üniversitesi’nde Yöneylem Araştırması ve ABD’de Clemson Üniversitesi’nde İşletme alanlarında yüksek lisans yaptı Dünya Bankası'na değişik projelerde danışmanlık yaptı, Çukurova Metropolitan Bölgesi Kentsel Gelişim Projesi'nde ise proje direktör yardımcılığı görevini üstlendi. Gayrimenkul geliştirme projelerindeki deneyimini zaman içerisinde turizm yatırımlarına yönlendirmiştir. İş yaşamına 1990 yılından itibaren Pegasus Havayolları'nda kurucu ortak olarak devam etti, şirkette genel müdür yardımcısı ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı. İstanbul Havayolları'nda genel müdür yardımcılığı, Kavrakoğlu Management Institute’da başkan yardımcılığı görevlerinde bulundu. Havayolu yönetimi, yeniden yapılandırılması, şirket birleştirme, ayırma ve satın almaları ve gayrimenkul yönetimi konuları uzmanlık alanlarından. Merkezi Paris'te olan Milletlerarası Ticaret Odası Havacılık Komitesi'nde uzun yıllar Türkiye'yi temsil etti, Türkiye Havacılık Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Türkiye Özel Sektör Havacılık İşletmeleri Derneği Başkan Yardımcılığı görevlerinde de bulundu. 2008 yılında BCD Eğitim ve Danışmanlık Ltd’nin kurucu ortağı oldu. Halen serbest danışman ve eğitmen olarak çalışmaktadır. Bugüne kadar Türkiye, KKTC, Rusya, Gürcistan, Azerbaycan, Romanya, Mısır, Belçika, İsviçre ve Avusturya’da eğitimler vermiş, danışmanlık yapmıştır. Ayrıca, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde dijital yayın organlarında köşe yazarlığı yapmaktadır. Çok iyi düzeyde Almanca ve İngilizce biliyor. Dağ tırmanışları ve doğa yürüyüşlerine ilgi duyuyor, Ağrı ve Musa dağları tırmandığı dağlar arasındadır. Okumak ve seyahat etmekten büyük zevk alıyor.
Önceki Makale Mehmet Şüküroğlu çiziyor
Sonraki Makale Bir türlü patlamayan dinamit

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

*Serbest Kürsü

MGK’nin önemi artık anlaşıldı

Gürsel Demirok
10 Kasım 2025
ManşetSerbest Kürsü

Gazze sonrası sessizlik

Metin Duyar
10 Kasım 2025
GünlükManşet

Bir türlü patlamayan dinamit

Medya Günlüğü
10 Kasım 2025

Mehmet Şüküroğlu çiziyor

Mehmet Şüküroğlu
10 Kasım 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?