İnsanlık tarihi boyunca, ilk ateşin etrafında halkalanan atalarımızdan günümüzün dijital tanışma platformlarına kadar, ilişkilere dair tek bir soru zihnimizi kurcaladı: Mutluluk doğru insanı bulmakta mı gizlidir, yoksa biz o doğru insan olabildiğimizde mi mutluluk bizi bulur?
Bu kadim soru, binlerce kilometre ötedeki Pasifik adalarında, Johnny Lingo ve 12 inek hikâyesinde somut bir yanıt bulur. Hikayede herkesin “değersiz” addeddiği bir genç kız, Johnny Lingo adında bir tüccar tarafından hiç olmadık bir değerle, 12 inekle istenir. O dönemde birkaç inek ödenirken, bu teklif toplumda şok etkisi yaratır. Toplum Johnny’nin aklını kaçırdığını düşünür. Ancak kısa süre içinde gözle görülür bir dönüşüm yaşanır: O “değersiz” görülen kız, öz güveni, zarafeti ve iç ışığıyla güçlü bir kadına dönüşür. İşte burada, sosyal psikolojide Rosenthal ve Jacobson’ın (1968) Pigmalyon Etkisi (Beklenti Etkisi) ile de paralel bir ders vardır: Birine ne kadar değer verirseniz, o kişi o değeri hak etme eğilimine girer.
Günümüz ilişkilerine baktığımızda ise çoğu zaman tam tersi bir tabloyla karşılaşıyoruz. Sorun çıktığında parmaklarımızı hemen karşı tarafa doğrultuyoruz. Kadın mutsuzsa “dırdırcı”, erkek ilgisizse “umursamaz” damgası yiyor. Oysa ilişki, karşılıklı oynanan bir oyundur; biri topa dokunmazsa oyun devam etmez. İlişkiler hazır bulunmaz; karşılıklı emek ve değerle inşa edilir.
Hep dışarıda “doğru insanı” ararız. Oysaki “doğru insan”, sabit bir hedef değil, karşılıklı saygı, anlayış ve değerle her gün yeniden yaratılan bir süreçtir. Erkek kadına güven ve takdir hissettirdiğinde, kadın kendini gerçekleştirme cesareti bulur. Kadın erkeğe anlayış ve destek gösterdiğinde, erkek daha sorumlu ve bağlı bir partner olur.
Çözüm, hatayı başkasında aramakta değil; Johnny Lingo gibi değer yaratmakta yatar. İlişkileri bir suçlama sahnesi olmaktan çıkarıp, bir değer inşaat alanına dönüştürmenin tek yolu budur. Johnny 12 inek ödeyerek aslında bir insanın potansiyeline olan sarsılmaz inancını göstermiştir; karşılığında ise paha biçilemez bir güven ve dönüşüm almıştır.
Ve belki de aradığımız tüm cevaplar, Johnny Lingo’nun o 12 ineği öderken attığı imzada saklıdır: “Sen değerlisin” demenin en soylu biçimi. Çünkü aşk, doğru insanı aramakla değil, karşımızdakine yanlış insan olmamakla başlar. Her birimiz, birbirimizin aynasıyız; o aynada güzellik görmek istiyorsak, önce kendimiz güzel bakmayı öğrenmeliyiz.
Unutmayalım: Bir ilişki, değerle beslenir, suçlamayla değil. Karşınızdakine verdiğiniz değer, nihayetinde sizin de değerinizi belirler.
Belki de kendimize sormamız gereken asıl soru, “Doğru insanı buldum mu?” değil, “Ben, onun için doğru insan olmayı başarabildim mi?” olmalıdır.
Hayatın en nadide formülü belki de budur:
Değer görmek değil, değer vermek öğretir sevmenin matematiğini.
Ve en çok da kendine verdiğin değer, başkalarının sana nasıl değer vereceğini öğretir. Çünkü unutmayın: değer gören insan değerlenir; değer veren insan zaten değerlidir.
Peki siz?
Bugün, hayatınızdaki önemli birine (eşinize, sevgilinize, bir arkadaşınıza veya bir aile üyenize) onu gerçekten değerli hissettiren ne yaptınız? İlişkiler, büyük teorilerle değil, küçük ama anlamlı eylemlerle güzelleşir.
Not: Görsel yapay zekâyla oluşturulmuştur.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: