Geçen hafta anlattığım Da Nang ve çevresine yaptığım seyahat Cham Müzesi’ni ziyaretle sona erdi.
Chamlar dünya sahnesine M.S. 2. yüzyılda çıkmış bir halk. 1700 yıl boyunca bugünkü orta ve güney Vietnam ile Kamboçya’da varlık göstermişler. 1832’de Vietnam İmparatorluğu tarafından ilhak edilmişler. Cham dilini konuşan bu halkın Malaylarla akrabalığı varmış. Chamların büyük çoğunluğu Müslüman. 14. yüzyıldan itibaren İslam’ı kabul etmeye başlamışlar. Malay halkının Müslümanlığı kabul etmesi ve buralara gelen Arap tüccarlar, Chamlar arasında İslam’ın yaygınlaşmasında rol oynamışlar. Halen bu halk arasında İslam dışında Budizm ve Hinduizm’e de inananlar varmış. 1975-79 arasında Kamboçya’da Kızıl Kmerler’in yaptığı büyük katliamdan onlar da nasiplerini almışlar ve soykırıma uğramışlar. Günümüzde Chamlar ekonomik açıdan marjinalize olmuş bir halk. Toplam nüfusları 200 bin civarındaymış. Her iki ülkede de eğitime erişim olanakları kısıtlıymış, dil ve kültürlerini koruma mücadelesi veriyorlarmış. Halbuki geçmişte büyük bir medeniyet oluşturmuşlar. Hindu (Şivacılık), Budizm ve İslam’dan etkilenmişler.
1915’te Fransızlar tarafından kurulan Da Nang’ın merkezindeki Cham Müzesi’ni ziyaret ettikten sonra eski Vietnam İmparatorluğu’nun başkenti Hue’ye doğru yola çıktık. Bu bölge Vietnam’ın Laos ile Güney Çin Denizi arasında kalan coğrafi olarak en dar bölgelerinden biri ve son derece dağlık. Hoi Van.
Da Nang-Hue arası otobüsle üç saat kadar sürüyor. Manzaranın etkileyici olması vaktin kolay geçmesini sağlıyor. Ancak bu bölge Vietnam’ın tayfunlara en açık bölgelerinden de biri. O nedenle tayfun mevsiminde herhalde buralara gelmemekte fayda var. Son yıllarda yapılan Vietnam’ın en uzun tünelini (6.3 kilometre) kullanmayı tercih ederseniz yol kısalıyor ama o zaman da manzaradan feragat etmeniz gerekiyor.
Hue, Parfüm Nehri (Adını sonbaharda nehre dökülen çiçeklerin kokusundan aldığı söyleniyor) kıyısında kurulmuş tarihi bir kent. 1802-1845 arasında Nguyen Hanedanlığı sırasında ülkenin yönetim merkeziymiş. 1993’te UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş. Kentin ortasında imparatorluk şehri (Kinh Thanh) yer alıyor. Sur ve hendeklerle çevrili bu muazzam kompleks Pekin’deki Yasak Şehir örnek alınarak inşa edilmiş. İçerisinde Thai Hoa Sarayı, imparatorluk tiyatrosu, kraliyet tapınakları ve imparatorların özel alanı (Mor Yasak Şehir) bulunuyor. İşlevi açısından sonuncusunu bizdeki harem dairelerine benzetebilirsiniz.

Dış kalenin çevresi 2.5 kilometre, surların yüksekliği 6-7 metre civarında, iç kale ise kenarları 700 metre olan kare şeklinde bir yapı.
Vietnam Savaşı esnasında 30 Ocak 1968’de başlayan ve 23 Eylül 1968’de sona eren Kuzey Vietnam ve Viet Kong’un Tet Saldırısı sonrası ABD güçlerinin yaptığı karşı saldırıda Hue’ye çok ağır hasar verilmiş ve kent bir harabeye dönmüş. Bundan tarihi şehir de nasibini almış. Ben gittiğimde büyük bir kısmı kapalıydı ve restore edilmeye çalışılıyordu.
Vietnam Savaşı’nda dönüm noktası olarak kabul edilen Tet Saldırısı’na bu aşamada biraz değinmekte yarar var. Vietnam kültüründe silahların sustuğu Tet Nguyen Dan, yani Yeni Ay Yılı’nın başlangıcında Kuzey Vietnam ordusu ve Güney Vietnam’daki komünist gerilla örgütü Vietkong yüz civarında kente ve askeri üsse aynı anda sürpriz bir saldırı başlatmış. Saygon’da Amerikan Büyükelçiliği bile bu saldırıdan payını almış, ama en şiddetli çatışmalar Hue’de olmuş. Kent üç hafta boyunca Vietkong’un kontrolünde kalmış. Bu süreçte Vietkong, ABD ve Güney Hükümeti adına çalıştığı düşünülen 3000-6000 sivili katletmiş. ABD kuvvetleri kenti geri alırken de çok kanlı çatışmalar olmuş. Helikopter ve uçaklarla kent yoğun ateş altına alınmış ve yakılmış. İmparatorluk Sarayı ve çevresi Amerikan deniz piyadeleriyle Vietkong arasında 2. Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşen en şiddetli sokak çatışmalarına sahne olmuş.

Hue’de sokak savaşlarında yaralananlar
Tet Saldırısı’nda Kuzey Vietnam ve Vietkong 45 binden fazla ölü vermiş ve askeri olarak yenilgiye uğramış, ABD’nin 1600 civarında askerinin ölümü, 8000 civarında askerin yaralanması, Güney Vietnam ordusunun ise 3000 ölü ve 10,000’e yakın yaralı ve kayıp vermesi ABD’de şok yaratmış. Televizyonlardan yakinen izlenen bu çatışmalar, ABD’ye geri dönen sakat askerler ve yüzlerce tabut savaş aleyhtarlığını artırmış. Askeri olarak başarı kazanan ABD psikolojik olarak savaşı kaybetmiş ve 1975’te müttefiklerini terk ederek ülkeden kaçmış.
Hue’nin kraliyet mutfağı da oldukça özgün. Hem ağıza hem de göze hitap ediyor ve oldukça zengin. Acılı sığır eti çorbası (Bun Bo Hue), karides ve et dolgulu muz yaprağına sarılı pirinç keki (Banh Nam), lotus çiçeği içinde buharda pişmiş balık (Ca hap hoa sen) bunlardan bazıları.

İmparator Ming Mang’ın mezarı
Vietnam seyahatimizin son bölümünde Saygon’a geçtik. Eski Güney Vietnam’ın başkentinin yeni adı Ho Chi Minh City. Ancak halk arasında hâlâ Saygon adı kullanılıyor. Anlaşılan popülerlik açısından Ho Chi Minh City adı biraz 15 Temmuz Şehitler Köprüsü düzeyinde.
Saygon, ülkenin en kalabalık ve ticari aktivite açısından en hareketli şehri. Sanki bu şehirde herkes esnaf ve küçük girişimci. Sokaklarda büyük bir insan yoğunluğu ve karmaşa hakim. Motosiklet kullanımı oldukça yaygın. Hanoi’den farklı olarak insan burada kendini fazla güvende hissetmiyor.
Saygon’da bir buçuk gün kadar kalabildik. Müthiş bir keşmekeş arasında yürüyerek gittiğimiz kapalı pazarda (Ben Thanh Market) neredeyse yok yoktu. Egzotik otlar, meyveler, canlı ve cansız hayvanlar, özellikle deniz ürünleri bizlere oldukça değişik geldi. Ancak, toplumun yüzde 40’ının tükettiği köpek ve kedi eti, sıçanlar, yılanlar bu pazarda yok. Bunun nedeni, her gün pazara gelen 10 bin civarındaki yabancı turist. Vietnam’da köpek eti tüketimi yasal…
Pazarın deniz ürünleri bölümü çok zengin. Satın aldığınız ürünü pişirtip yemeniz de mümkün, ama bu tür yerlerde yabancıların yerel gıda konusunda hassas olmasında yarar var. Merakımı gidermek için pazarın bu bölümünü dolaştıktan sonra tekstil ürünlerinin satıldığı bölümde kendime ve oğluma birkaç tişört aldım. Tişörtlerin tanesi Hoi An’da olduğu gibi yine 1 dolardı. Pamuklu ürünler almakta ısrarcı oldum. Bir tezgahta çok beğendiğim bir tişörtün pamuklu olmadığını yakasındaki etiketten okuyunca almaktan vazgeçtim. Tezgahtar, ‘sana pamuklusunu bulayım’ diyerek pazarın içerisinde koşarak kayboldu. Beş dakika sonra aynı tişörtün etiketinde yüzde 100 pamuk yazanıyla geri geldi. Ben de iki farklı rengini aldım. Aradan 16 yıl geçmiş, hâlâ severek giyiyorum ve neredeyse yeni gibiler. Ancak adamın beni aldatıp sentetik tişörtün etiketini değiştirmiş olduğunun geç de olsa artık farkındayım!
Saygon’da Vietnam savaşı ile ilgili pek çok görülecek yer var. Vietnam Savaş Kalıntıları Müzesi, eski Güney Vietnam Başkanlık Sarayı, sonraki adıyla Birleşme Sarayı (Reunification Palace) bunlardan en önemlileri. Ayrıca Fransızlardan kalma bir başka Notre Dame Kilisesi, postane binası ve eski ABD Büyükelçiliği de görülmesi gereken yerler arasında.
Savaşın bitimini simgeleyen iki olay var. Bunlardan biri ABD Büyükelçiliği’nin ele geçirilmesi öncesi personelin çatıya konan bir helikopterle kaçmaya çalışmaları, diğeri ise başkanlık sarayının kapısını bir tankın kırarak bahçeye girmesi. Bu tank halen sarayın bahçesinde sergileniyor.
Benim açımdan seyahatin ilginç anlarından biri ise Chu Chi tünellerine yaptığımız günübirlik gezi oldu.
Saygon’a 35 km uzaklıktaki bu tüneller, ilk olarak 1940’larda Fransızlara karşı yapılan mücadele esnasında açılmaya başlanmış. 250 kilometrekareye yayılan bu tüneller üç katmanlıymış. En derin noktalarında 10 metreye kadar iniyormuş. İçerisinde barınaklar, hastaneler, mutfaklar, cephanelikler, komuta merkezleri ve tünellere girmeye çalışacak olan ABD askerleri ve köpeklere karşı tuzaklar varmış. Ormanlık bir alanda yapılan bu tünellerin üstünde bir Amerikan üssü bile varmış, ama altlarında ne olduğunu hiç bir zaman öğrenememişler. Vietkong gerillaları iyi kamufle edilmiş çıkış noktalarından dışarı çıkarak ABD askerlerine önemli kayıplar verdirir sonra yine toprağın altında kaybolurlarmış.

Vietkong’un bir saldırı ve saklanma noktası
Vietnamlılar minyon yapılı, ABD askerleri ise genelde daha iri kıyım olduklarından tüneller özellikle dar tutulmuş. ABD de yine minyon yapıları nedeniyle Meksika asıllı askerleri bu tünellerde savaştırmış.
Tünellerin küçük bir bölümü genişletilerek turistlerin ziyaretine açılmış. Bana klastrofobik geldiğinden giremedim.
Washington DC’deki bir arkadaşımın Vietnam savaşına katılan bir komşusu Chu Chi’de yaralanmış. Yedi kez ağır yara alan Charlie’nin bağırsaklarının önemli bir kısmı alınmış. Uzun yıllar tedavi gören Meksika kökenli bu komşu tedavi ve rehabilitasyon süreci esnasında kendisi ile ilgilenen bir hemşire ile evlenmiş. Ben de 1990’lı yılların ikinci yarısında Charlie ile tanıştığımda bir bilgisayar mağazasının sahibi olarak yaşamını sürdürüyordu.
Ertesi sabah Kamboçya’ya uçmak üzere Saygon’daki otelimize döndük. Böylelikle Vietnam seyahatimiz Chu Chi tünellerine yapılan geziyle sona ermiş oldu.
Manşet fotoğrafı: militaryimages.net
Not: Bu yazım ilk olarak noktakibris.com sitesinde yayınlanmıştır.
1.Bölüm:
2.Bölüm:
3.Bölüm:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: