Emekli sabah kahvaltısını yaparken televizyonda haberleri izliyordu. Emeklilerle, emekçilerle ve hayat pahalılığıyla ilgili olumlu bir haber umuyordu; ancak karşısına çıkan tablo karanlıktı.
Ülkenin ormanları alev alev yanıyor, toplumsal huzursuzluk her geçen gün derinleşiyordu. Terörle mücadele sürerken, siyasi muhalefete yönelik gözaltılar ve tutuklamalar artıyordu. Emeklinin, emekçinin çilesiyle ilgilenen ne yazık ki kimse yoktu…
Muhalefet liderinin “Hırsızlara, yolsuzluk yapanlara karşı mücadelemiz devam edecek” ve “Adil, demokratik yarınlar için çalışıyoruz” sözleri emekliye bir nebze umut vermişti. “Acaba yarınları görebilecek miyiz?” diye düşünürken, bankasından gelen bir mesajla sarsıldı. Hesabından kendisi habersiz, büyük bir miktarda para çekilmişti. İlk aklına dolandırıcılar geldi; zira sosyal medyada, ünlü isimlerin de dahil olduğu bir şirketin halka hisse dağıtımı vaatleri uzun süredir tartışılıyordu. Ancak banka araştırması sonucu, paranın vergi dairesi tarafından çekildiği ortaya çıktı.
Emekli, vergi dairesinin maaşına göz dikmesine anlam veremedi. Oğlu, “Emekli maaşına dokunamazlar, itiraz etmeliyiz” diyerek onu teselli etti. Avukata başvurmayı düşündü; zira içinde bulunduğu mali sıkıntının ülke geneline yayıldığını, Ankara’nın bütçe sorunlarının emeklinin cebine yansıdığını biliyordu.
Sadece emekliler değil, emekçiler de benzer çileler çekiyordu. Bir işçi arkadaşından gelen mesajda maaşların aylarca ödenemediği, enflasyon ve vergi dilimleri nedeniyle maaşların eridiği, kiraların ve faturaların ödenemediği anlatılıyordu. Umutsuzluk, gençlerin eğitimden siyasete her alanda güvensizliği derinleşiyordu. Sosyal psikolojik yıkımın toplumun her kesiminde hissedildiği açıktı.
Bu zor koşullar altında emeklinin aklında şu soru vardı:
“Bu çile çeken insanların sesi siyasiler tarafından nasıl duyulacak? Onların desteği nasıl kazanılacak?”
Bu sorularla psikoloji uzmanı bir dostuna başvurdu.
Toplumsal krizin ve siyasi sorumluluğun analizi
Dr. Nil Gönce, “Aç insanı hiçbir retorik susturamaz” diyerek Türkiye’nin ekonomik ve sosyal krizinin toplumsal boyutuna dikkat çekiyor. Gönce’nin vurguladığı gibi, emeklinin, emekçinin ve dar gelirli kesimlerin yaşadığı derin mağduriyetler, siyasi söylemlerle ya da retorikle örtülemez. Tarih, benzer ekonomik adaletsizliklerin ve temel ihtiyaç krizlerinin ne denli güçlü toplumsal tepkilere ve siyasi krizlere yol açtığını kanıtlamıştır.
Gönce, toplumsal psikoloji ve ekonomik gerçekler göz ardı edilerek yürütülecek politikaların yalnızca toplumsal güveni zedelemekle kalmayacağını, aynı zamanda ülkenin geleceğini de ciddi biçimde tehlikeye atacağını belirtiyor. Türkiye’nin geleceğinin, dar gelirli vatandaşların gerçek yaşam koşullarına odaklanan, şeffaf, kapsamlı ve adil politikaların ivedilikle hayata geçirilmesine bağlı olduğunu vurguluyor.
Bu nedenle, Dr. Nil Gönce’nin uyarısı yalnızca toplumu değil, siyasileri de kapsıyor:
“Bu kritik eşikte adım atmamakta ısrar eden liderler, sadece halkın değil, kendi siyasi geleceklerinin ve ülkenin geleceğinin de sorumluluğunu taşırlar. Toplumsal güveni ve demokratik istikrarı tehlikeye atmaları halinde bedelini er ya da geç ödeme durumunda kalırlar.”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: