Buket Başer
Hey gidi Karadeniz,
Doldi da taşamadı.
Etmiyelum sevdaluk,
Edenler yaşamadi.
***
Hastasıyım!
İnsanının da, yemeğinin de, fıkralarının da hastasıyım! Aslında insanların karakteristik özelliklerini ırklarına, dinlerine, bulundukları coğrafi bölgeye göre kategorize etmemek lazım ama dayanamayacağım kusura bakmayın. Karadeniz insanının oldukça fazla ortak özelliği olduğunu gözlemlerime dayanarak söylüyorum.
Bir kere harbi merttirler, laflarını hiç sakınmazlar, siz ne olduğunu anlamadan lafı gediğine oturttururlar. Çok çalışkandırlar, hele ki kadınları… Bir Karadenizli kadın aldınız mı ister eş, ister yardımcı olarak sırtınız yere gelmez, elinden her iş gelir. Çalışkan oldukları kadar da inatçı ve alıngandırlar.
Bilimsel olarak nedeni henüz açıklanamasa da çoğunluğu müteahhit doğar
Arsanın değerini de çok iyi bilirler. Bir Karadeniz seyahatimde bitişik nizam inşa edilen binaları görünce, müteahhidine sormuştum niye bu kadar yakın bu binalar diye. Ne dese beğenirsiniz? ” İçi bina arasina bi omuz mesafesi piraktuk da, daa ne istiysun?” Tabii, iki bina arasından bir kişi geçebiliyorsa daha ne isterdi ki insan?!
Uçakla bir yere gideceklerse havaalanına çok erken gitmeleri gerekir. X-Ray cihazlarından geçişleri oldukça “bip”li olacaktır. Üzerlerindeki silahları polise teslim etme, kayıt vb. işlemleri oldukça zaman almaktadır.
Temel silah satan bir dükkândan içeri girer:
– Ben tutukluk yapmayan seri bir silah ariyorum.
Satıcı sorar:
-Savunma amaçlı mı?
Temel:
– Hayır… Savunmamı sonradan avukatım yapacak…
Karadenizliler çok esprili ve muziptirler, sizi gülmekten kırıp geçirirler. Eğer günündeyse bir Karadenizli ile sohbetin tadına doyulmaz. Ama bir de ters tarafları vardır ki Allah muhafaza! Öfkelendiklerinde gözleri kararır, nasıl bir adrenalin salgılıyorlarsa anında toz olmak gerek oradan. Karadenizli bir arkadaşımın dünya tatlısı bir oğlu var, ama kızmaya dursun 5 yaşındayken bile 45 yaşındaki koca adamlara kafa atmaya çalışıyordu. Kendisinin üç katı olduğu halde hiçbirinden korkmadığı gibi, adamların ondan korktuğunu hayretle izlediğim olmuştur. Hele ki biri yan baksın, ağzını burnunu dağıtır valla. Korku nedir bilmez Karadeniz insanı.
Müzik ve dansı da çok severler. Yaz aylarında yaylalarda yüzlerce Karadenizli kemençe eşliğinde el ele horon oynarlar. Şu horon kısmına birazdan yine geleceğim.
Bir de yemek mevzusu var ki benim başım dertte Karadeniz yemekleriyle. Bir kere biri bana gelip de Karadenizliyim derse önce inanmıyorum numarası yapar, ispat etmesini beklerim. Nasıl mı ispat edecek? Hamsili pilav pişurerek da! Şöyle hamsiler çıtır çıtır olacak, iç pilav yapışmayacak, bol soğanlı olacak, üzerine de az limon ve tereyağı… Off yeme de yanında yat di mi?
Yemek yapmakla aram olmamakla beraber özel günler için portföyümde hamsili pilav vardır.
Kuymağa ya da namıdiğer mıhlamaya bayılırım. İkisi de neredeyse aynı lezzet. Trabzon’da kuymak, Rize ve ötesinde mıhlama denir. Mısır unu ve peynir ortak malzeme ama kuymak kaymakla, mıhlama tereyağıyla yapılır. Kaymak dediğin de sütün yağı neticede, eriyince o da bir nevi tereyağı oluyor. Sahanda servis edilen kuymak ya da mıhlamaya kaşığı bandın mı en az 40-50 cm uzamalı o peynir.
Sıra geldi mısır ekmeğine; fırında tombik tombik pişirilip dilimlenenleri de güzel tabii ama ben tavada yapılanının hastasıyım! Mısır ekmeğinin unu önemli; kavrulmuş mısır unu olmalı. Bizim buradaki markette satılanlarla yapılan ekmekler hiç bir şeye benzemiyor, tatsız tuzsuz oluyor.
Karadenizli arkadaşlarım sağ olsunlar bana her gidişlerinde kavrulmuş mısır unu getirirler. Sadece su ve tuz ile hamur yaparak tavada kızartırım. Asla kıvamını tutturamadığım için hep darma duman olmuştur benim tava ekmeğim ama lezzeti on numaradır!
Karalahana dolması ve fasulye turşu kavurmayı unuttum sanmayın. Karadeniz sofrasının olmazsa olmazıdır bunlar. Ama ben bunlara ilaveten Ordu’da yediğim bezelye kavurmayı da eklemek istiyorum. Daha tam olmamış bezelyeyi kabuğuyla kavurarak yapılan bu yemeğe de bayılmıştım.
Ve son olarak ise aslında bir Trabzon yemeği olan ama benim Giresun’da Şoray Balık Lokantası’nda yediğim “hamsi çıtlama”. Yıkanmış, tuzlanmış hamsilerin kendi suyu ile bir sahanda, tercihen kömür ateşinde pişirilmesi ile hazırlanan bu yemek benim top ten listemin ilk sıralarında yer alır.
Benim bir Karadenizli ile evlenerek o bölgeye ait tüm yemek, müzik ve dans kültürünü o bölgenin insanından daha iyi öğrenen ve uygulayan bir arkadaşım var. Ve tabii ki hamsili pilav testinden tam puan alarak geçti. Üstelik kayınvalidesi de karalahana dolması ve fasulye turşu kavurması yaparak kalplerimizi fethetmişti. Arkadaşımın tek özelliği Karadeniz yemeklerini pişirebilmesi değil elbet, kendisi konservatuar mezunu ve Anadolu Ateşi Dans Topluluğu’nun ilk nesil hocalarından.
Müzik ve danstan hep çok keyif almışımdır. Özellikle dansı yıllardır geliştirmek ister ama bir türlü fırsat bulamazdım. Bir gün oturuyoruz, arkadaşım dedi ki “Var mısınız? Ben size yöresel dansları öğreteyim, hem de ailecek”. Bu fikrin resmen üzerine atladık ve bir pazar kendimizi dans stüdyosunda bulduk. Yaklaşık bir aydır her pazar dans stüdyosunda bilin bakalım ne yapıyoruz? Horon oynuyoruz.
Horon, Karadeniz Bölgesi’nin bir halk oyunudur. Horonda denizdeki dalga, kürek çekme, balığın ağa takılıp çırpınmasına benzeyen hareketler var. Karadeniz havası işte, çok da hızlı oynanıyor. Menüsküs ve bel fıtığı olanlar için sakıncalı olabilir. Ben de biri tescilli, diğeri tahmini ikisi de var ama umurumda değil. Bulmuşum böyle fırsatı, hiç kaçırır mıyım!
Temel yere bir daire çizmiş ve horon tepmeye başlamış. Temel’i görenler demiş ki:
– Ula uşağum Temel, niye horon tepiyosun da?
Temel de demiş ki:
– Ula uşaklar kendi çapımda eğlenmek için…
Bizimki de böyle bir şey gibi gözükmekle beraber hocamız oldukça disiplinli. Bizi yazın yılsonu gösterisi için Trabzon’da yayla şenliklerinde horon oynattırmazsa iyidir!
Hocam bize horon öğretmekle, Karadeniz yemekleri gecesi yapmakla kalmadı, bir de Karadeniz türküleri söylemeyi öğretti. Bazı akşamlar birimizin evinde toplanıp bir de şarkı söylüyoruz. Yakında “nabaysın, nediysın” diye konuşmaya başlarsam şaşmayın. Yaa işte böyle uşağum, yaladım yuttum Karadeniz kültürünü.
Şaka bir yana, birçok çatışma ortamının özünde birbirimizi tanımamak, anlamamak ya da anlamaya çalışmamak yatıyor. O yüzden hepimizin birlikte yaşadığı kültürleri tanımaya her zamankinden daha da fazla ihtiyaç var.
Karadeniz kültürünü bana tanıtan tüm Karadenizli dostlarıma ama özellikle de sevgili hocam Feryal ve eşi Ali Sadıkoğlu’na çok teşekkür ediyorum.
Sizin de yeni kültürlerle tanışıp, hayatınıza renk katmanız dileğiyle,
Sevgiyle kalın,
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.