2024’ü uğurlayıp 2025’i karşılamaya hazırlandığımız günlerdeyiz…
Gelen her yeni yıl yeni umutlar, yeni beklentiler demektir. Yeni bir yıla girerken geçmişteki tüm olumsuz ve kötülüklerin sona ereceğini, yeni yılla birlikte yeni başlangıçlar olacağını umut eder, hayaller kurarız.
Özellikle bulunduğumuz coğrafyanın bir ateş çemberine dönüştüğü son yıllarda gerçekten de umutlu başlangıçlara, barışa ve huzura her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.
Unutulmasın ki yaşadığımız coğrafya bizim kaderimizdir, tek başına olmasa da yaşamımızı, geleceğimizi etkileyen önemli bir unsurdur. Şimdi size sorsam ve desem ki; “Eğer bir daha dünyaya gelme şansınız olsa, hangi zaman diliminde ve hangi coğrafyada doğmak, yaşamak isterdiniz?” Bilmiyorum kaçınız “şu anda ve bu coğrafyada” der…
Düşünün şimdi; hangi ülkede ve hangi zamanda doğduğumuz, kimin çocuğu olduğumuz ve yaşam boyunca bizim irademiz dışındaki olay ve kişilerin yaşamımıza yön vermeleri sonucu şekillenmelerimiz ve yol ayrımlarımız hepsi birer şans aslında… İşte bu şans sayesinde bazıları hiçbir şey yapmadan bu dünyada cenneti yaşarken, bazılarının şansına da şiddet, ölüm ve türlü türlü acılar ile sefalet ve yoksulluk düşüyor.
Dünyaya gelişimiz zaten başlı başına bir piyango. Ancak öyle bir piyango ki, kimine her çekilişte büyük ikramiye çıkarken, kimine yaşam boyu tek bir amorti bile yok.
O yüzden bize bir seçme şansı sunulsa, acaba hangi coğrafyada, hangi zaman diliminde doğmak isterdik? Aslında çok zor bir soru, şahsen ben çok düşündüm, “Acaba nerede ve ne zaman yaşamayı isterdim” diye…
Üstelik yer ve zaman dışında hangi koşullarda doğduğumuz da önemli… Örneğin, günümüz Orta Doğu cehenneminde mi doğmak isterdiniz, yoksa gelişmiş, çağdaş ve insan haklarının üst düzeyde olduğu bir İskandinav veya Batı Avrupa ülkesinde mi? Aynı coğrafyalarda bin sene önce doğanların rollerinin bugünkünün tam tersi olduğu da unutulmasın.
Ya da ne bileyim siz seçin zamanı ve coğrafyayı… Amerika, İngiltere, Kanada, Almanya, Japonya, Danimarka, Avustralya, Irak, Suriye, Libya, Afganistan, Sudan, Yemen…
Günümüzü beğenmiyorsanız istediğiniz yüzyıla gidin, geçmişte de hep birileri soylu, efendi, birileri köle, parya… Tüm insanları eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğu daha adil bir dünya sadece hayal mi?
Kadın olsanız mesela, hangi coğrafyada ne zaman yaşamak istersiniz? Tecavüzün, şiddetin, aşağılanmanın sıradan ve olağan sayıldığı bir ülkede mi, yoksa bireysel ve ekonomik özgürlüğünüzün alabildiğine geniş olduğu bir ülkede mi?
Bırakın farklı ülkelerde doğmayı, aynı ülkenin farklı bölgelerinde doğmuş olmak bile o kadar çok şeyi değiştiriyor ki… Boğaz’a bakan bir yalıda zengin çocuğu olarak doğarsanız size her türlü olanaklar altın tepside sunulurken, kuş uçmaz kervan geçmez bir mezrada doğarsanız en temel hakkınız olan yaşama hakkınız bile mucizelere bağlı olabiliyor. Kimilerine sadece soyadı yüzünden bütün kapılar ardına kadar açılırken, kimileri de ağzı ile kuş tutsa bir yerlere gelemiyor.
Coğrafya kadar yaşadığınız zaman dilimi de önemli. Skolastik düşünce-Engizisyon-Rönesans ve Aydınlanma çağı hepsi aynı kıtada ama farklı dönemlerde gerçekleşti. Yaşam ve zaman öyle değişken ve garip ki, 80-100 sene önce dünyaya geldiğinizde, etnik kökeniniz, renginiz, siyasal düşünceleriniz ve inançlarınız yüzünden hapse düşebilir veya öldürülebilirken, bugün bu değerleriniz ile baş tacı edilir, el üstünde tutulabilirsiniz.
Hangi insan annesini, babasını, milliyetini, dinini, cinsiyetini, rengini doğuştan seçebiliyor? Hatta kendi seçimi olmayan bu özellikleri yüzünden yaşam boyunca başına gelmeyen kalmıyor.
Kimi inançları, düşünceleri, etnik kimliği yüzünden öldürülürken, kimi cinsiyeti yüzünden aşağılanıyor, şiddet görüyor, tecavüze uğruyor, mal gibi alınıp satılabiliyor.
Yine yaşam boyunca karşılaştığımız doğru ya da yanlış insanlar yüzünden kaderimiz değişebiliyor. Geleceğimize yön veren bu insanların doğru veya yanlış tercihleri yüzünden çok farklı bir hayat sürebiliriyoruz.
Eğitim yaşamınız boyunca karşınıza çıkabilecek doğru bir öğretmen, size tüm yaşamınızı değiştirecek olumlu bir etki yapabilirken yanlış bir öğretmen, sizi yaşama küstürebilir, tüm yaşamınızı alt üst edebilir. Bir doktorun yanlış bir teşhisi veya uygulaması, bir hakimin yanlış bir kararı tüm hayatımızı karartabilir.
Hadi buraya kadar olanlar kişisel şansınız ya da şanssızlığınız diyelim. Ya politikacılar? Bunların hepsinden daha önemlisi ülkeleri yöneten politikacıların kararları sadece bir kişiyi değil, tüm ulusu kurtarabilir veya felakete sürükleyebilir. Tarihte ve günümüzde bunun yüzlerce örneğini görebilirsiniz. Tarihte örneklerini gördüğümüz savaşlar, katliamlar, sürgünler, işkenceler, sefaletler politikacıların kişisel hırsları veya bireysel tercihleri sonucu yaşanan acılar değil mi?
Daha adil, daha yaşanabilir, herkesin dünya nimetlerinden daha fazla ve ortaklaşa pay alabileceği bir dünya kurmak çok mu zor?
Coğrafya her zaman kaderdir, bazıları için seçme şansı yok… Hatta bazıları için sadece kader değil aynı zamanda kederdir.
O yüzden midir acaba insanoğlu zaman zaman “bir daha dünyaya gelirsem….” diye başlayan cümleler kurar.
Her şeye rağmen yeni yılın hepimize önce sağlık, mutluluk ve zenginlik getirmesini dilerim.
Ülkem adına ise artık barış ve huzur dolu yepyeni bir dönemin başlaması umuduyla…
Gelecek güzel günler hepimizin olsun…
Fotoğraf: higheredparent.com