Güncelliğini yitirmeyen bir polemik konusu olması nedeniyle, faiz enflasyonun sebebi midir yoksa sonucu mu tartışması, faiz- enflasyon ilişkisine mercek tutarak bakmayı gerektiriyor.
Klasik ekonomi yaklaşımı çerçevesinde şekillenen ve ekonomi çevrelerinde genel kabul gören ortodoks (geleneksel) paradigmaya göre; faiz enflasyonun bir sonucudur.
Şöyle ki: Enflasyondan ötürü tasarruflarının reel değeri düşen bireyler, tüketimin alternatif maliyeti çok azalacağından harcamalarını arttıracaklar, bu durum da talep enflasyonu yaratarak fiyat artışlarını hızlandıracaktır. İvmelenen enflasyonun önüne geçebilmek için sonunda faiz yükseltilerek, kişilerin tüketimlerini azaltıp tasarruflarını arttırmaları sağlanacaktır.
Öte yandan, parası rezerv para olmayan, dolayısıyla ekonomik faaliyette ithalat başta birçok alanda yoğun döviz kullanılan ekonomilerde, enflasyondan ötürü ulusal paranın alım gücü hızla eriyeceğinden bireyler kendilerini koruyabilmek adına dövize yönelir. Böylelikle artan döviz talebi nedeniyle tırmanan kurlar, kur geçişkenliğinin yüksek olması nedeniyle hızlıca iç fiyatları yükseltecek ve enflasyon iyice şiddetlenecektir.
Yaşanan enflasyonist süreci kontrol altına alabilmek adına, önünde sonunda faiz arttırılacak ve böylece enflasyonun sebep olduğu yüksek faiz olgusuyla karşı karşıya kalınacaktır.
Ülkemizde, bir önceki ekonomi yönetiminin savunduğu ve ‘Yeni Ekonomi Modeli’ni üzerine inşa ettiği ‘faiz enflasyonun sebebidir’ görüşünün teorik temelini ise ünlü “Fisher Denklemi” oluşturuyor.
Reel faiz ile beklenen enflasyon arasındaki ilişkiyi esas alan denkleme göre; nominal faiz reel faiz ile beklenen enflasyonun toplamına eşittir. Reel faiz sabitken nominal faizde yapılacak bir artış enflasyon beklentilerini arttıracağından, ekonomik birimler buna göre tavır alıp fiyatlarını yükseltecekleri için sonuç olarak gerçekleşen enflasyon da artmış olacaktır.
Faiz enflasyonun sebebidir görüşünü savunanlara göre; faiz artışı borçlanma, yatırım ve üretim maliyetlerini yükseltecek bu da doğrudan fiyatlara yansıyarak enflasyonu arttıracaktır.
Nobel Ekonomi Ödülü sahibi ünlü ekonomist Roubini de, “Faiz artırımı üretim maliyetlerinin artmasına bağlı olarak arz yönlü enflasyonu hızlandıracaktır” diyerek, “faiz sebeptir” fikrini savunanlara akademik bir gerekçe sunmuştu.
Teorik olarak tutarlı olan bu görüş; özellikle 2008 mali krizinden sonra çokça tartışılsa da, uygulamadaki çelişkili kimi sonuçlar dolayısıyla genel kabul görmemekte, başta FED olmak üzere dünyanın piyasa yapıcı merkez bankaları, “faiz sonuçtur” önermesini esas alan klasik modele göre hareket ediyor.
Birbirlerinin ister sebebi isterse de sonucu olsunlar faiz-enflasyon ikilisi, süreç içerisinde birbirlerini besleyerek yarattıkları faiz-enflasyon sarmalı, ücretlerin enflasyon oranında artırılması ve artan taleple birlikte enflasyonun bir kez daha artması biçimindeki ücret-fiyat sarmalı gibi negatif döngülere sebep olarak makro dengeleri alt üst ettiğinden bir an evvel çözülmesi gereken bir sorun kuşkusuz.