Yogada “Altın Tohum” diye adlandırılan bir hareket akışı bulunmaktadır. “Tao vinyasa” olarak kategorize edilir.
“Tao” ise yol, akan nehir anlamlarına gelir. Aynı zamanda dişi (yin) ve eril (yang) enerjinin bir çember içerisinde iç içe geçtiği çok bilindik bir semboldür. Bu sembol temel olarak “Tao” felsefesini açıklar. Evrendeki her şeyin iki güç tarafından kontrol edildiğini ve onların ahenkli birleşimini simgeler.
Yolda ise en önemli şey eylemin kendisidir. Tao bu nedenle eylemin kendisiyle yani yaşamla ve yaşamın her hali ile bütünleşmeyi savunur. Yola girmeyi ve bilgi, birikim ve beceri yanında sezgiyi doğru kullanmayı önerir. Ne iş yaparsan yap yaptığın işle bir olmak, ona sezgisel yaklaşmak gerekir der. Aydınlanmayı “kendini bilme”, bilgeliği ise “başkalarını bilme” olarak tanımlar.
Eylemin kendisi erdem enerjisinin varlığında kendini tam olarak gösterir. Kişinin eylem ve istekleri ihtiras veya aşırılık ile motive edilirse doğru yoldan uzaktır ve ekilecek tohum altın niteliğinde olamamaktadır.
Yogada “Tao” düşüncesindeki ifadenin eş anlamlısı sıklıkla duyduğumuz “samadhi”dir ve “aklın ruhla dengede olması” anlamına gelir.
“Altın Tohum” akışına dönecek olursak; amaç alt bedenin “yin” özelliği ile köklenip topraklanmak, üst bedenin “yang” özelliği ile enerjimizi köklere yönlendirip, niyetimizin tohumlarını toprağımıza ekebilmektir.
Akışın yumuşak bir ritmi vardır. Yaşamın ikilikleri ile dans eder gibi akar. Aynı zamanda bu ritim zihni sakinleştiren bir derin düşünme uygulaması gibidir. Ancak oturarak değil hareket halinde uygulanır.
Aklın ruhla dengede olmasına alan açan bir akıştır.
Günümüzde güzel yer küremizde ortalık bu kadar toz duman iken tohumu ekebileceğimiz erdemli alan bulunabilir mi? Gelin bir hikâye ile düşünelim:
Bir zamanlar Çin’de bir adam o kadar aç ve bitkin düşmüş ki, dayanamayıp bir armut çalmış.
Adam yakalanmış ve cezalandırılmak üzere İmparator’un huzuruna çıkarılmış. Hırsız kendisini “Değerli İmparatorum, çok açtım, ölmemek için çalmak zorunda kaldım ve yedim. Beni affedin. Eğer affederseniz size paha biçilmez bir hediye sunacağım” demiş.
İmparator acıyarak bakmış ve “Senin gibi bir sefilde paha biçilmez ne olabilir ki?” diye sormuş.
Hırsız, avucunun içerisindeki armut çekirdeğini uzatmış ve “Bu çekirdeği ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz” demiş.
İmparator kahkaha atarak, “Ek o zaman, dediğin olursa affederim seni” demiş.
Yoksul ve hırsız adam cevap vermiş: “İmparatorum bu tohumu ben ekemem çünkü ben bir hırsızım. Bu tohumu ancak ömründe hiç çalmamış, hiç haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir.”
İmparatorun suratı asılmış, düşünmüş ve “Ben imparatorum bahçıvan değil, o tohumu baş yardımcıma ver eksin” demiş.
Yardımcısı hemen itiraz etmiş ve eklemiş “Ben çok beceriksizim efendim, ziyan ederim. Bu tohumu hazinedar başı eksin.”
Hazinedar başı da bir bahane üretip bu görevi bir alt yetkiliye devretmiş. O ona derken herkes bir şekilde görevden kaçmış.
İmparator doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşünmüş ve başı önünde olan tüm adamlarına dik dik bakmış.
“Hadi bakalım bu hırsıza tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterilim” diyerek bir altın çıkarıp yoksul adama vermiş. Ardından herkes birer altın çıkarıp aynı şekilde adama vermişler.
İmparator sonra da gülerek, “Bas git buralardan be adam, bugünlük bu ders hepimize yeter” demiş.
“Altın Tohum” yaşam ilkesi doğaya uygun, doğanın akışına uygun hareket etmek ve doğanın görünüşleriyle değil yasalarıyla özdeş olmaktır.
Tohum, ağacın meyvesinin içindedir. Aynı zamanda tohum ağacı oluşturur, yani ağaç tohumun içindedir. Tohum, ağaca dönüştüğünde ise ağacın her yerindedir. Tohumu görmek için evriminin son basamağına, meyvesine bakmak yeterlidir.
Namaste…