Mikroorganizmalar çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük olmalarına rağmen dünyamızdaki yaşamın işleyişinde hayati bir rol oynar. Mikroorganizmalar sayesinde hastalıkların nedenleri anlaşıldı, aşılar, antibiyotikler ve birçok yeni tedavi yöntemi geliştirildi.
Mikroorganizmaların varlığı, 19. yüzyılda Hollandalı bilim insanı Antonie van Leeuwenhoek’un çalışmaları ile anlaşılmaya başlandı. 1670’lerde geliştirdiği basit bir mikroskop yardımıyla su, tükürük ve çeşitli organik maddeleri inceleyen Leeuwenhoek, çıplak gözle göremediği minik canlıları ilk kez görmeyi başardı. Bu canlılara “küçük hayvancıklar” (animalcules) adını veren Leeuwenhoek, aslında bakterileri ve çoğunlukla heterotrof olan protozoonları keşfetmişti. Ancak o dönemde bu canlıların ne işe yaradığı ya da hastalıklarla bir ilişkisi olup olmadığı konusunda herhangi bir bilgiye sahip olması mümkün değildi. Leeuwenhoek’un gözlemleri o dönemde bilim dünyasında büyük yankı uyandırmadı çünkü çıplak gözle görülemeyen bu canlıların gerçekten var olduğuna pek inanılmadı.
Bu konuda asıl ilerleme 19. yüzyılda Louis Pasteur ve Robert Koch’un çalışmalarıyla gerçekleşti. Pasteur, yaptığı deneylerle mikroorganizmaların mayalanma ve bozulma süreçlerinde rol oynadığını fark etti. 1860’larda gerçekleştirdiği deneylerle de mikroorganizmaların hastalıklara ve gıda bozulmasına neden olabileceğini kanıtladı.
Alman doktor Robert Koch ise belirli hastalıkların belirli mikroorganizmalardan kaynaklandığını ispatladı. Koch, “Koch Postülatları” adı verilen prensiplerle bakterilerin hastalıklara yol açtığını bilimsel olarak ortaya koydu. Bu prensiplerle Koch, 1882’de tüberküloz yani verem hastalığının nedeninin bir bakteri olduğunu ispat etti ve bunları başka hastalıkların tanımlanmasında da kullandı. Ayrıca bu postülatlar, daha sonra diğer bilim insanları tarafından da benimsenerek yeni enfeksiyon hastalıklarının etkenlerinin belirlenmesinde yaygın olarak uygulandı. Koch’un tüberkülozu buluşu, tıbbi mikrobiyoloji alanında çığır açarak ona 1905 yılında Nobel Tıp veya Fizyoloji Ödülü’nü kazandırdı. Koch’un çalışmaları sayesinde hastalıkların mikroorganizmalar tarafından yayıldığı kabul edildi. Bu çalışmalar ayrıca mikrobiyoloji biliminin temellerini oluşturarak tıpta enfeksiyon kontrolü, sterilizasyon ve aşı geliştirme gibi alanlarda büyük ilerleme kat edilmesini sağladı.
Mikroorganizmaların keşfi, tıp ve biyoloji alanında bir dönüm noktası oldu. Antonie van Leeuwenhoek’un mikroskopla yaptığı ilk gözlemlerle başlayan bu yolculuk, Louis Pasteur, Robert Koch ve diğer bilim insanlarının çalışmalarıyla hastalıkların nedenlerinin anlaşılmasını sağladı. Günümüzde mikroorganizmalar hakkındaki bilgimiz sayesinde hastalıklar daha iyi tedavi edilebiliyor ve önlenebiliyor. Mikroorganizmaların keşfi, yalnızca tıpta değil, tarım ve gıda güvenliği gibi birçok alanda araştırmaların önünü açtı ve pek çok sorunun çözülmesini olanaklı kıldı.
Sözlük:
Heterotrof: Kendi besinini kendisi üretemeyen ve ihtiyacı olan organik besinleri dışarıdan almak zorunda olan canlılar.
Protozoon: Tek hücreli, genellikle mikroskobik boyutlarda olan ökaryot canlılar grubuna verilen ad. Protozoonlar, heterotrof veya ototrof olabilen canlılardır ve çoğunlukla sulu ortamlarda yaşar. Heterotrof olan protozoonlar, organik maddeleri tüketerek beslenir; amip ve paramesyum bu grupta yer alır. Bazı protozoon türleri ise, örneğin euglena, hem klorofil taşıyarak fotosentez yapabilir hem de heterotrof beslenme yeteneğine sahiptir. Protozoonlar, hareket etmek için kamçı, silli ya da yalancı ayak (pseudopod) gibi yapılar kullanabilir.
(Cansu Aydın, bilimgenc.tubitak.gov.tr)
Görsel: vecteezy.com