Ünlü Yunan komedya yazarı Aristophanes’in (M.Ö. 445-386), ilk kez günümüzden 2,435 yıl önce M.Ö. 411 baharında sahnelendiği düşünülen ünlü oyunu Lysistrata, aynı zamanda “tiyatro tarihinin ilk savaş karşıtı oyunlarından birisi” olarak kabul edilir.
Atina ile Sparta arasındaki “bitmek bilmeyen” savaşın son yıllarında yazılan oyun, erkeklerinin savaştan dönmelerini beklemekten usanan kadınların harekete geçerek, savaşa son verme kararı almalarıyla gelişen olayları konu alır.
İki kadim komşu Sparta ve Atina’nın arasındaki usandıran savaş, Yunanistan’a yıkımdan başka bir şey getirmediği gibi, aynı zamanda, uygarlığın beşiği olan bu büyük ülkeyi, ezeli düşmanları Perslerin saldırılarına da açık hale getiriyordu. Böylesi zorlu günlerin en büyük yüklenicileri de kuşkusuz kadınlar ve çocuklarıydı; bu nedenle savaşa ilk başkaldıranlar da, doğal olarak kadınlardı. Kadınların bu başkaldırı hareketine öncülük eden de Atinalı Lysistrata oldu.
Erkekler yaşadıkları kentlere yıkımdan başka hiçbir etkisi olmayan savaşa son vermeyi başaramayınca, kendisi gibi, savaşın tüm ağırlığını yüklenmeye zorlanan kadınların harekete geçip, barışı zorlamaları gerektiğini düşünüp, barış için ilk adımları atan Lysistrata, önceleri ulaştığı her kadına, erkeklerin kendileri ve çocuklarının omuzları üzerine yükledikleri bu yıkıcı savaşı bitirmeleri gerektiğini ve bunu başarabileceklerini anlattı. Lysistrata’nın bu çabaları kadınlar arasında hızla yayıldı ve tüm kadınlar barış için başkaldırıya katılacaklarını haykırdılar.
Savaşın tüm ağırlığıyla üzerlerine çöktüğü kentlerdeki eşler ve anneler, “barış” hareketine önderlik yapan Atinalı Lysistrata’nın çevresinde bir araya geldiler. Kadınlar kentlerinde yaşamı altüst eden savaştan kurtulup, barışı sağlamak için öncelikle grev yapmaya karar verdiler. Elbette, bu tipik bir iş bırakma değildi; karar gereği tüm kadınlar, hep birlikte aldıkları kararı uygulamak için, ilk adım olarak, kocalarıyla hiçbir romantik ilişkide bulunmayacaklar ve aynı yatakları paylaşmayacaklardı.
Lysistrata’nın bir araya topladığı kadınlar arasında, Atinalı erkeklerin savaştığı Sparta’dan, aralarında Lampito’nun da bulunduğu çok sayıda kadın da vardı. Böylece, erkekleri savaşan Atinalı ve Spartalı kadınlar, savaşa karşı büyük bir birlik oluşturmuşlardı; artık önlerinde, erkekler dahil hiçbir güç duramazdı.
Spartalı kadınlar kendi yurtlarına dönerek, Spartalı erkeklere savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatıp, onları barış için ikna etmeye çalışırken, Lysistrata ve Atinalı kadınlar, Atina hazinesinin evi olan Akropolis’i işgal ederek, savaşı finanse etmek için gereken paraya erişimi de kontrol altına alarak, Atina’nın savaş gücünü hep birlikte çökerttiler.
Böylece, Atinalı savaşçı erkekler gibi, benzer sıkıntıları Spartalı hemcinsleri de çekiyordu. Çok geçmeden, Sparta’dan Atina’ya gelen bir ulak, ülkesinin barış istediğini bildirdi ve bunu iki taraf arasında bir barış görüşmesi izledi. Lysistrata’nın da görüşmelere katılıp, uzlaşı için iki tarafı uyarmasının da etkisiyle barış sağlandı. Atinalılar ve Spartalılar, bu önemli barışı Akropolis’te buluşarak büyük bir şölenle hep birlikte kutladılar.
Bugünlerde, hem de Atina-Sparta savaşlarının yaşandığı coğrafyadan pek de uzak olmayan bir yerde, İsrail-Filistin-İran ekseninde çalınan savaş tamtamları, tarihin bu ilk önemli barış anlaşmasındaki kadının rolünü anımsatıyor. Hamas’ın 7 Ekim saldırılarının ardından patlayan savaş, herkesi etkiliyorsa da, asıl olarak çocukları ve onların annelerini perişan ediyor; ancak, ne Filistinli annelerin ne de İsrailli esirlerin annelerinin sesini, haykırışlarını duyan var maalesef.
Ancak, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Thani’ni, İsrail ve Hamas’a yaptıkları ortak çağrıya ilk ciddi desteğin Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’den gelmesi, Lysistrata’nın büyük çabalarla tarihin ilk barış anlaşmasına imzasını atmasını akıllara getirdi. Ursula von der Leyen, üç liderin Gazze Şeridi’nde ateşkes görüşmelerine Doha veya Kahire’de 15 Ağustos’ta devam edilmesine ilişkin çağrısını destekleyen açıklamasında, şöyle dedi:
“Bölgede ateşkese ihtiyacımız var; çünkü ateşkes, hayatları kurtarmanın, barış umudunu yeniden canlandırmanın ve rehinelerin geri dönüşünü sağlamanın tek yoludur. Bu nedenle, ABD, Mısır ve Katar tarafından yürütülen barış ve istikrar çabalarını güçlü bir şekilde destekliyorum.”
Bu desteğin bir kadın olarak Ursula von der Leyen’den gelmesinin, bir önemli nedeni de; bugün “anaerkil yönetim”in hüküm sürdüğü Avrupa Birliği’nden yükselmesidir. Avrupa Birliği’nde üst yönetim, Avrupa Konseyi, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu’ndan oluşuyor ve bu üç önemli birimin tepe noktasında da kadınlar oturuyor:
Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejčinović Burić
Özetle, İsrail, Filistin ve İran ekseni odaklı ve kimilerine göre dünyanın büyük bir bölümünü kapsama olasılığı yüksek bir büyük savaşın önlenmesinde büyük önem taşıyan “Gazze’de ateşkes sağlanması”na ilişkin büyük bir atılımın uygulanmasına kadınlar el koymuş durumda.
Aristophenes, Lysistrata’nın barış için yürüttüğü çalışmalar için Atinalı ve Spartalı kadınlarla yaptığı toplantıların birinde şu çağrıyı yaptığını yazıyor:
”Erkek diye bir şey kalmadı ortalıkta, ne dost, ne bir koca. Miletosluların ihanetinden sonra erkek kıtlığına ne çare bulacağımızı bilemez olduk. Bir yolunu bulursam, benimle birleşip, savaşa son vermeye var mısınız?”
Ursula von der Leyen’in bu çağrısını, neredeyse 10 aydır büyük çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşan binlerce kişinin ölümüne neden olan ve daha da büyümesinden korkulan bu savaşın durdurulması için atılan en önemli adımlardan birisi olduğunu düşünüyorum.
Küresel düzeydeki en büyük güçlerden biri olan AB’nin liderliğini yürüten Lysistrata ekibinin, bu önemli destek ile son derece önemli ve o denli etkili bir adım attığına inanıyor ve sonuç alınmasının oldukça yakın olduğunu düşünüyorum.
Görsel: medium.com