İç politikada hareketli bir döneme giriyoruz. Beklenildiği üzere, AKP yerel seçimlerin ardından yeni anayasa veya anayasa değişikliği konusunu gündeme taşıdı
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ve AKP bu hafta partilerle bu konuda temaslara başlayarak nabız yoklayacak. Anayasaya uyma konusunda sicili bozuk AKP iktidarının gerçek niyetleri konusunda çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. Topluma güven verme konusunda da sicili bozuk AKP iktidarının ne tür bir anayasa arzuladığı merak konusu.
Medyaya yansıyan bilgilere göre, “yeni bir anayasayı millete hediye etme” arzusu içinde görülen AKP, “yamalı bohçaya dönen” mevcut anayasa yerine “sivil, demokratik, çoğulcu” bir anayasaya gereksinim duyulduğunu düşünüyor. Bu Meclis’in yeni anayasayı yapacak güce sahip olduğuna inanıyor. Mevcut anayasadaki ilk 4 maddeye dokunulmayacağı, 50+1 sisteminin aynen korunacağı, parlamenter sisteme dönüş olmayacağı, TBMM’nin denetim yetkisinin artırılabileceği, muhalefetin çokça eleştirdiği “Partili Cumhurbaşkanı”nın tartışmaya açılabileceği bu bağlamda medyaya sızdırılıyor.
Partilerin AKP’nin bu girişimine tepkisi ne olacak göreceğiz. 2017’de antidemokratik anayasa değişiklikleri yapan AKP’nin bu kez “sivil, demokratik, çoğulcu” bir anayasayı arzuladığına inanmak güç. Şunu hatırlatmak gerekir: 2017 Anayasası ile getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, “Tek Adam” sistemidir. Bu itibarla öncelik bu “Tek Adam” sisteminin değiştirilmesi olmalıdır. Bu “ucube” sistem iptal edilmeden “sivil, demokratik, çoğulcu” bir anayasa düşünülemez.
Görüşlerine başvurulacak partiler ağırlıklı olarak bu hususu vurgulamalılar. “Tek Adam” sisteminin ülkeye verdiği zararı anlatarak, kaldırılması gerektiğini açıklamalılar. Güçler ayrılığının, yargı bağımsızlığının önemini vurgulamalılar. Cumhurbaşkanının partisinin yönetiminde olmaması gereğini belirtmeliler. Meclisin denetim yetkisinin arttırılmasını ve daha etkin hale gelmesini istemeliler. Partiler, AKP’nin değiştirmek istediği anayasanın ülkeyi hukuken daha da geriye götüreceğini, demokrasiden daha da uzaklaştıracağını göz ardı etmemeliler.
Geçen yıl Millet İttifakı “Tek Adam” sistemine karşı güçlü bir muhalefet sergilemişti. Aynı muhalefet bu kez de sergilenmeli. Geçenlerde sosyal medyada, DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu’nun bu konuda çok etkili bir paylaşımını okudum.
“Dünyada Muhafazakâr Partiler Radikalleşerek İntihar Ediyor” başlıklı mini köşe yazısında Rızvanoğlu, tüm dünyada muhafazakâr siyasi partilerin, radikalleşerek adeta bir intihar girişiminde bulunduklarına dikkat çekiyor. Yazıda, bunun AKP’nin de durumunu açıkladığına işaretle, AKP’nin getirdiği Başkanlık sisteminin ülke sorunlarının çözülememesine neden olduğu vurgulanarak, “Bu süreç sonunda AKP, toplumun kendini desteklemeyen kesimin tepkileri karşısında kendini içe kapayarak, denge sağlamakta zorlanmaya başladı” denilmekte.
Bu dikkat çekici köşe yazısı şöyle:
“En sevdiğim modern düşünürlerden Yuval Noah Harari, geçen bir röportajında çok yerinde bir tespitte bulunmuş. Diyor ki tüm dünyada (buna İsrail ve Amerika da dahil ) muhafazakâr siyasi partiler, radikalleşerek adeta bir intihar girişiminde bulunuyorlar. Bu partiler kendilerinden beklenenin aksine, varolan sistemi ve gelenekleri muhafaza etmek yerine, sistemle oynayarak son derece radikal uygulamalarda bulunuyorlar. Ve bu da bir bakıma bu politik partilerin sonunu hazırlıyor. Normalde sistemsel değişikliklerin “ilerici sol” partiler tarafından toplum çıkarlarını ve değişen toplumun ihtiyaçlarını göz etmek amacıyla yapılması beklenir. Ancak bu yeni dönemde gördük ki muhafazakâr partiler, bu değişimleri sadece iktidar gücü elinde tutmak ve her şeyi kendi kontrolleri altına almak için yapıyor. Ve bu süreçte giderek çılgınlaşıyor ve makul çizgisini tümüyle kaybediyorlar. Aslında Türkiye’deki süreçte, AK Parti iktidarının geldiği durumu da açıklayan bir tez bu! Çünkü kendilerince ikna edici gerekçelerle Cumhuriyet sistemiyle oynayan ve başkanlık rejimini getiren AK Parti iktidarı oldu. Ancak sonuçta bu değişim; sorunları çözmek ve iyileştirmekten çok çözülmemesine ve iyileşmemesine neden oldu. Hatta demokratik haklar, katılımcılık ve hukuk anlamında ülke daha da geriye gitti. Bu süreç sonunda AK Parti, toplumun kendini desteklemeyen kesiminin tepkileri karşısında kendini içe kapayarak, denge sağlamakta zorlanmaya başladı. Parti içinde, mevcut iktidar gücünden nemalanan kesimler, bir süre sonra inandırıcılıklarını yitirdi ve kendi taraftarlarını bile manipüle edemez hale geldi. Ve sadece kendi kendilerini manipüle ederek gerçeklerden iyice uzaklaşmaya başladılar. Bunun sonucunu da son yerel seçimlerle gördük. İktidarın egemenliğinde olan büyük medya kuruluşları, gazeteciler, trol orduları ve AK Parti’nin ‘etkili’ isimleri AK Parti tabanını değil, birbirlerini manipüle etmişler meğer. O nedenle bu seçim şoku, iktidarın kendi kurgusal gerçekliğinden gerçekten çıkmasına ve hayatın gerçekleriyle yüzleşmesine neden olur mu bunu zaman gösterecek. Ancak halk onlara bir daha güvenecek mi onu da bir sonraki seçimler gösterecek.”
Mini köşe yazısı bana “Sorunu Doğru Belirlemek Gerek” başlıklı yerel seçimler ardından kaleme aldığım yazımı anımsattı.O yazımda, AKP’nin yerel seçimlerdeki yenilgisinde “Tek Adam” sisteminin önemli bir payı olduğunu belirtmiştim. Seçmenin, “Tek Adam” sistemine karşı AKP’ye ilk uyarısını geçen yılki seçimlerde yaptığı, yerel seçimlerde bu uyarının daha netleştiğini ifade etmiştim. Yazımda “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin değiştirilmesine yönelik Anayasa’da gerekli değişikliklerin yapılması için muhalefetle TBMM’de iş birliği” yapılması gereğine işaret etmiş ve üzerinde çalışılabilecek alternatif sistemleri önermiştim.
Bugün o noktadayız. İktidarla muhalefet arasında bu konuda bir iş birliği, uzlaşma sağlanabilir mi göreceğiz. Evrim Rızvanoğlu yazısında, “muhafazakâr siyasi partiler radikalleşerek adeta bir intihar girişiminde bulunuyorlar” diyor ve AKP’ye göndermelerde bulunuyor. Önümüzdeki süreç AKP’nin ülkeye dayattığı “Tek Adam” sistemini sürdürmede kararlı olup olmadığını da gösterecek. AKP’nin bu konuda takınacağı tutum partinin geleceğini de belirleyici nitelikte.
Erdoğan’ın yıllar önce bir grup toplantısında yapıldığını düşündüğüm bir konuşmasının videosunu izledim sosyal medyada geçenlerde.. Erdoğan son derece öz güven içinde ve kararlı biçimde şu uyarılarda bulunuyor konuşmasında:
“Nasıl olsa benim elimde güç var. Unutma. Yarın bu güç elinden gidebilir. Bu güç elinden gittiği işte o zaman halk nezdinde nasıl yargılanacaksın. Bunun hesabını şimdiden yap. Bu hepimiz için geçerlidir.”
AKP ve muhalefet partilerinin geleceği üzerinde söz sahibi olanlara sunulur.