Galatasaray Avrupa macerasında yoluna yeniden başlarken camianın tek hedefi Dublin’de oynanacak olan finale göz kırparak tarihi tekerrür ettirmekti.
İlk eşleşmede diğer takımlara nazaran kolay gibi görünen Prag’la eşleşen Buruk ve öğrencilerini zorlu bir sınavın beklediğini biliyordum. Sparta Prag, ligi çok bilinmediğinden takip edilmeyen bir takım olsa da bu eşleşmeye son 15 maçta 14 galibiyet alarak geldi. Ligimizin genel taktiksel sistemine ters bir varyasyonla 3’lü şekilde oynuyorlar.
Maçın kolay olmayacağını en başından biliyordum. Okan Buruk’un adeta sinekten yağ çıkararak oynattığı oyun sistemi ve aldığı verim takdire şayan. Kaan Ayhan’ın ağrılarına rağmen sağ tarafta oluşu, Berkan’ın sol bek performansı ve son haftalarda resital sunan “dayı” lakaplı Kerem Demirbay…
Maçın başlama düdüğüyle birlikte ben de dahil olmak üzere Galatasaray’ın bekleyerek oynayacağını düşünmemiştim. Rakibi üstüne çeken ve oyunun kontrolünü Prag’a bırakan Galatasaray sabırla savunarak rakibinin oyun sisteminde neler yapacağını fark etti ve zaaflarına göre hareket etti.
Sparta Prag, oyunun başında rakiplerine ön alan baskısı yaparak hataya zorlayan, skor bulduğunda kümeleşerek rakibini ceza sahası içerisinde bekleyen dengeli ve sert bir takım. Oyun disiplininden 95 dakika koptuklarına şahit olmadım. Diziliş konusunda dahi kaymalar olmadı diyebilirim. Özellikle ikinci bölgede Qazım Laci ve Kasper Kairinen’in sert baskılarıyla hücuma çıkarken, kanat bekleri Preciado ve Matej Rynes’i öne atarak, Birmancevic–Karabec’e destek veriyorlar.
İlk yarının gole kadar olan kısmında Brian Priske’nin ekibi, Galatasaray’ın Bayern ve ManU maçlarını çok iyi izlemiş. Ön alan baskısının aynısını Galatasaray’a yaptı. Galatasaray bu baskıyı İcardi’yi set hücumunda kullanarak kırdı. İcardi’nin bağlantı oyunundaki rolü gerçekten çok büyük. Savunma çizgisini kendi hizasına göre öne çekerek Kerem ve Barış’a alan açtı bu sayede dizilişte dar dizilen Prag savunması, genişlediğinden sarı-kırmızılılar rahatça alan bulabildi. Bu turun taktiği bu şekilde olacaktır diye düşünüyordum.
Oyun ilk yarıda çok rahat bir şekilde farka gidebilirdi. Galatasaray öne geçtikten sonra direkt olarak kaleyi düşünmek yerine merkezi tercih ettiğinden savunmayı açmakta zorlansa da, bana göre ilk çeyrek haricinde sahanın tek hakimiydi.
Takımın bir diğer eksisi ise, gol attıktan sonra fazla rahatlaması. Rakibi bunaltmışken daha fazla üstüne gitmek gerekiyor. İkinci yarıdan önce Galatasaray’ın daha önde oynaması gerektiğini notlarımın arasına almıştım.
Sparta Prag’ın en net özelliği her iki yarıya da sert ve iştahlı başlaması. Bu durumu içselleştirmişler. Bu durumu değiştirebilmek için ise, ikinci topları almanız gerekir.
Galatasaray orta sahası bu maçta sınıfta kaldı. Kerem Demirbay’ın hücum ve defans olarak farklı özellikleri var. 8 ve 10 numara tarzına daha yatkın olduğundan defansif açıdan rakibi karşılamada zayıf kalabiliyor.
Galatasaray’ın reaksiyonu gol yedikten sonra vermesini anlamlandıramıyorum. Maç sıkışmadan kopmalı. Bu tip turnuvaların rahatlığı olmaz. Nitekim oyunu 10 kişiden sonra daha net oynayan bir takım gördüğümü söyleyebilirim.
Yenilen gollere pek yapılacak bir şey yok. İki gol de, mevkisi orijin olmayan ama sahada elinden gelen her şeyi yapan Barış Alper’in eşleşmelerinden geldi. Yapabildiği bu. Eleştirmemek gerekiyor.
Bir diğer nokta ise, takımın fazla pozisyon vermiş olması. “Fernando Muslera’sı olan kazanır” diyebileceğimiz nitelikte bir maç oldu.
Sonuç olumlu olsa da, ders alınacak çok şey var, avantajı elde eden taraf Galatasaray olsa da tur bitmiş değil. Rakip 22 kez ceza sahasına girdi. Bu ciddi bir tehdit. Galatasaray ise ilk defa bu sayının altında kaldı (19) Tek fark, bu sefer bulduğunu atması. 1.06 gol beklentisinden 3 gol çıkaran sarı kırmızılılar, turu geçmek istiyorsa, kaleye bol bol şut çekmeli.
Peki sizce, haftaya neler olacak?..