İgor ve Serkan’la ofisin ihtiyaçları için alışverişe gittik.
Market arabası lazım. Arabalar peş peşe, küçük zincirlerle birbirine bağlı. On rublelik madeni parayı jeton gibi koyup market arabasını zincirlerinden kurtarıyorsun.
Benim cebimde bozukluk on ruble yok. İgor’a soruyorum onda da,.. Serkan’da da yok…
Neyseki alışverişini bitirmiş bir adam halimizi anlayıp, boş market arabasını gülümseyerek bize veriyor, sorunu çözüyoruz.
Çok uzun zamandır insanlar artık ceplerinde madeni para taşımıyorlar.
Eskiden yürüyenlerin cebinden birbirine çarpıp, şıkırdayan madeni paraların melodisi gelirdi.
Madeni paralar cebimizi delerdi. Usanmadan, defalarca onarırdık.
“Şimdilerde insanlar kağıt para da taşımıyorlar. Banka kartlarıyla alışverişe alıştı herkes. Hele o, değdirdiğin zaman şifre falan girmeden ödemeyi yapabildiğin kartlar yok mu, onlara bayılıyorum.”
“Peki, ya hesabında yeterli para yoksa?” diye soruyor İgor.
“Elindeki yüksek limitli bir kredi kartıysa sorun yok” diye cevap veriyorum gülerek.
İgor, anladı mı bilmiyorum ama söylediğim laf karşılığı olmadan para basan ülkelere metaforik bir gönderme aslında. Neyse, uygun bir benzetme olmaması ihtimali üzerine devam etmiyorum.
Serkan’a çocukluğumda 40 paralık, 1 kuruş ve 100 paralık, yani 2.5 kuruşluk paraların olduğundan bahsediyorum.
“Abi, valla tarih gibisin” diyor.
“2,5 kuruşluk madeni paraların ortası delikti, topaç çevirmek için kullanırdık. Tahtadan yapılmış topacın kırbacı dediğimiz ipi içinden geçirip düğümlerdik. Yaa, görüyor musun Serkan kardeşim enflasyonu; şimdi kuruş mu kaldı?”
***
Yürürken para konusuna devam ettik.
Herkes sıkça konuşuyor ya, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diye. Evet, bir şeyler değişiyor. Ve dünya bunun doğum sancılarını yaşıyor.
Aslında her gün haberlerde izlediğimiz olayların arkasında bilinmesi, incelenmesi gereken tarihi, ekonomik, jeopolitik anlamlar var.
Ukrayna sorunu derken, Güney Pasifik, Afrika, Balkanlar, Ermenistan-Azerbaycan, Irak, Suriye’deki son gelişmeler…
Yarın nasıl bir güne uyanacağımızı bilemiyoruz.
Genel kanaat sorunun artık dünyadaki mevcut düzenin sürdürülemez bir boyutta olmasından kaynaklandığı yönünde.
Yeni, adil, barış içinde yaşanılan bir dünyaya gereksinim var.
Kapitalizm, doğası gereği girdiği krizleri eskisi gibi atlatarak yoluna devam etme kabiliyetini yitirmiş durumda.
Çevre, iklim sorunları kadar önemli bir sorun ve hatta en önemlisi ise ABD dolarının artık rezerv para olma güvenirliğini çoktan yitirmiş olması.
***
Geçenlerde Güney Afrika’da BRICS Zirvesi düzenlendi.
Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın oluşturdukları bir birlik BRİCS. Adını da bu ülkelerin İngilizce isimlerinin baş harflerinin bir araya getirilmesinden alıyor.
Son zirvede Arjantin, İran, Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Etiyopya’nın BRICS’e üyelik başvuruları onaylandı.
Yeni üyelerin tam üye statüsüyle davet edilmesine ilişkin karar, Ocak 2024’ten itibaren yürürlüğe girecek.
Serkan, “Şimdi ne olacak, BRİCS isim mi değiştirecek? Yeni katılacak ülkelerin isimlerinin baş harfi de eklenince Birliğin adı örneğin BRICSAISEUE mi olacak?” diyor.
Bu soruda şaka var ama işler gerçekten biraz karışık Hindistan, İngiliz sömürgeciliğinin izlerini kazımak amacıyla kendi isminin değiştirilmesi için girişimde. Bharat, yani “baharat” ismini kullanmak istiyorlar. Başbakan Narendra Modi, zirvenin açılış konuşmasını yaparken önündeki ülke plaketinde ‘India’ (Hindistan) yerine “Bharat” yazıyordu.
Bizim İngilizce Turkey, yani “hindi” isminin kullanılmasına itiraz ederek yerine Türkiye isminin kullanılmasını istememiz gibi.
Halklar, artık sömürgecilik izlerinden kurtulmak istiyorlar. Afrika’da, Orta Doğu’da cetvelle çizilen, uydurma haritaların kaderinden kurtulmak isteği gibi bir şey.
Neyse, şakayı bir kenara bırakalım, ciddi bir ekonomik, politik açılım yaşanıyor.
Hemen arkasından bu yıl 18’incisi düzenlenen, dünyanın en büyük 20 ekonomisine sahip ülkelerin bir araya geldiği G20 Liderler Zirvesi, dönem başkanı Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de “Tek Yeryüzü, Tek Aile, Tek Gelecek” ana temasıyla 9-10 Eylül tarihlerinde Hindistan’da yapıldı.
Her gün yeni bir gelişme.
***
Müthiş bir rekabet var.
Sputnik bunu mercek altına almış.
BRİCS’in yeni üyelerle birlikte ulaştığı ekonomik büyüklüğü ABD, Kanada, İngiltere, Almanya, İtalya, Fransa ve Japonya’nın oluşturduğu G7 topluluğunun rakamlarıyla karşılaştırmış.
IMF World Economic Outlook verilerine göre; 2023 yılında genişleme sürecindeki BRICS’in dünya GSYİH içindeki payı % 36,9’a ulaşırken, G7 ülkelerinin dünya GSYİH içindeki payı % 29,9’da kalmış.
***
Henüz sadece bir temenni aşamasında olmakla birlikte Rusya ve Çin öncülüğünde kurulan BRICS’in ilk sembolik banknotu ortaya çıkmış.
BRICS’in ABD Dolarının küresel hegemonyasını kırmak için harekete geçtiğini biliyorduk.
Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg kentinde toplanan BRICS’te çarpıcı bir hamle gelmiş. İran’ın resmi ajansı IRNA’da yer alan bir habere göre; Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) yeni üye sıfatıyla BRICS’e katılımı nedeniyle Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başkenti Pretorya’daki BAE Büyükelçiliği’nde düzenlenen bir törende, Rusya’nın Güney Afrika Büyükelçisi İlya Rogaçev, sembolik olarak Rusya’da basıldığını söylediği 100’lük BRICS banknotunun tanıtımını yaparak, BAE büyükelçisine sunmuş.
Rusya’nın “banknot” hamlesi, ABD dolarına karşı yapılan, rekabet amacını içeren bir eylem şeklinde yorumlanırken, banknottaki BRICS üyesi 5 ülkenin bayrakları dikkat çekmiş. Öte yandan banknotta “BRICS Yeni Kalkınma Bankası” adına da yer verilmiş.
***
Epeyce önce Rusya Devlet Başkanı Putin’in basın sözcüsü Dmitriy Peskov, ABD ve Avrupa Birliği’nin ekonomik yaptırımları uygulamaya başlaması durumunda Rusya’nın diğer ortaklarıyla iletişime geçeceğini bildirmişti.
BBC’ye açıklamalar yapan Peskov, “Eğer ekonomik ortağımız dünyanın bir ucundan bizi yaptırımlarla tehdit ediyorsa, biz de dünyanın bir diğer ucundaki diğer ortaklarımızla iletişime geçeriz. Dünya tek bir ülke etrafında dönmüyor, biz diğer ekonomik ortaklarımıza konsantre olacağız” diye konuşmuştu.
İşte, o süreç yaşanıyor.
***
Bakalım, neler olacak hayatta?
Benim çok sevdiğim bir anekdot var:
Çin Devrimi’nin önderlerinden Çu En Lay’a Fransız Devrimi hakkında ne düşünüyorsunuz diye sormuşlar, yorum yapmak için henüz erken demiş.
***
Evet, bu rezerv para konusu çok önemli.
Rezerv para, ülkelerin dünya ticaretinde, uluslararası alışverişte kendi paralarının dışında da kabul ettiği para birimine deniliyor. Mesela ABD doları, euro, İngiliz sterlini, Japon yeni…
Eskiden Altın Standardı (Gold Standart) dönemi vardı.
İngiltere’nin 1931’de, Altın Standardı’ndan ayrılmasıyla bir iktisadi dönem kapandı.
Sonra dünya Bretton Woods dönemini yaşadı.
Bretton Woods neydi?
Adını 1944’te toplantıya ev sahipliği yapan kasabadan alan Bretton Woods Anlaşması, ABD’nin ağalık döneminin yeni bir başlangıcıydı.
Bu süreç, sadece dünyanın az gelişmiş, geri bıraktırılmış ülkelerinin köleliğinin pekiştirilmesi değil, Avrupa’nın da teslim alınması sürecinde yeni ve çok önemli bir kilometre taşıydı.
Bretton Woods da Altın Standardı gibi kurallarla gelmişti.
Bretton Woods Anlaşması’yla dolar, altına dönüşebilen tek para birimi olarak kabul edildi. 1 ons altın 35 dolara eşit olacaktı. Amerika Birleşik Devletleri dış talep olduğunda doları bu tutar karşılığında altına çevirmeyi kabul etmişti. Diğer ülke para birimlerinin değeri de dolara göre belirlenecekti.
Arkasından ABD ekonomik denetiminin diğer araçlarını da yarattı: Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) kuruldu. Marshall yardımı devreye sokuldu.
Böylece dolar saltanatı başlamış oldu.
Ta ki 1971’de Amerikan Başkanı Nixon’un “ben doları altından ayırıyorum” demesine kadar.
Yani bir başka deyişle dolar, altını ekarte etti diyebiliriz.
Ancak artık ABD doları fiilen dünya parası olmuştu. Hem rezerv paraydı, hem her çeşit işlemin yapıldığı ve kaydedildiği bir para, hem de spekülasyon için kullanılan bir paraydı.
1973’ten bugüne dünya parası yine dolardır. Altından ayrıldıktan sonra da Amerikan doları, fiilen dünya parası olmaya devam etti.
Neye dayanıyor?
Açıkçası somut hiçbir şeye dayanmıyor.
Dolar, bütün dünyada bollaşırken herkes onun değerinden şüphe ediyor.
Amerika dünyanın en büyük borçlusu.
İşte, içinde bulunduğumuz noktada büyük sorun budur.
***
Moskova’da güzel bir sonbahar günündeydik. Henüz ağaçların yaprakları sararıp dökülmeye başlamamıştı, ama eli kulağındaydı.
İgor’a, “Türkiye’de ithal hammaddeye dayalı üretim yapan, bu yüzden döviz üzerinden borçlanan bir sanayiciye dolar yapraklar gibi ağaçta yetişseydi hangi mevsimi daha çok severdin diye sormuşlar” diyorum.
“Ne cevap vermiş?”
“Pek tabii ki sonbaharı” demiş, “Dolar sararıp, düşerdi.”
***
Bu arada bir iş seyahati için dolara ihtiyacımız var, karşımıza çıkan ilk banka ATM’sinden aceleyle para çekiyoruz.
Serkan, bizimle yine dalgasını geçiyor:
“Vakit nakitse o zaman ATM’ler zaman makineleri mi, abi?”
Başımı sallıyorum.
Sonra yakın bir döviz büfesinden dolar alıyoruz.
Şikayetleniyorum:
“Öfff, ne kadar yükselmiş dolar!”
İgor, “Aslında karşılığı şüpheli bir para” diyor.
Hayat, pahalı!.. En yüksek feryat ne yazık ki yine Türkiye’den geliyor. Ben, şahsen mağdur bir emekli olarak bunu iliklerime kadar hissediyorum.
Serhan, muzipliğine devam ediyor:
“Ben, şu anda paramın yetmediği ürünleri satan firmaları boykot ediyorum.”
Soruyorum:
“Peki, dağın haberi var mı tavşancık?”
Aldırmıyor.
Bu defa, “Paranın sahte olup olmadığını nasıl anlarsın?” diye soruyor.
“Üç dolarlık bir banknotsa emin olabilirsin” diyorum!
***
İgor’a “Ismarlama rüya olur mu?” diye soruyorum.
“Bilmem” diye cevap veriyor.
“Olmaz, ama ben her gece sabahları hep aynı rüyayı görmüş olarak uyanmak için yatıyorum. Meğer bütün halklar özgür olmuş. Herkes mutlu. Herkes kendi anadilini konuşuyor, ama herkes birbirini anlıyor” diyorum.
mhyazici@yandex.ru