“Dünyaca kabul edilmiş bir gerçektir, hali vakti yerinde olan her bekâr erkeğin mutlaka bir eşe ihtiyacı vardır…”
Bu açılış cümlesini tanıdınız mı? 18 Temmuz 2017 yazarın 206. ölüm yıldönümüydü. Hanım kızımız için en önemli etkinlikler yazarın ana yurdu İngiltere’de yapıldı. Bildiniz mi?
Şöyle cevap verebilirsiniz:
“Yoo tanımadık, ne bilelim, ayrıca bize ne ki? Hem bilirsek ödül mü vericen? Zaten burnumuzdan soluyoruz, aşna fişne ile uğraşacak halimiz mi var?”
… veya
“Tabii ki tanıdık, ‘Gurur ve Önyargı’nın açılış cümlesi bu. Bundan iki yüz yıl önce yaşamış olan yazarı Jane Austen, modern edebiyatın öncülerindendir. Akıcı, sade, anlaşılır dilini, ince mizah duygusunu, kadınların toplumdaki yerini ya da yersizliğini en uygun şekilde ifade edişini beğeniriz.”
… ya da
“Jane Austen: Şanı iki yüz yıl boyunca süren, gelmiş geçmiş en vasat yazar! İngilizlerin pazarlama harikası, edebi değeri ‘sıfır’, üzerinde konuşmaya bile değmez, paranıza yazık…”
Ben ise şöyle diyeceğim:
– Yürü be Jane! Ağzına sağlık! Tabii ki erkek zamanı gelince kadını seçer. Kadının erkeği seçecek hali yok ya? Herkes yerini yurdunu bilecek arkadaşlar! 18. yüzyılda kadınların içinde bulunduğu durumu ne de güzel ne de cesur yazmışsın. Yalnız şeyyy… tatlım… sana kötü bir haberim var, bu yüzyılda da durum pek değişmedi. O günlerde tespit ettiğin ve cesaretle yazdığın bulgular maalesef ki aynen bugün de geçerli
“Erkeklerin daha önemsiz olan büyük bir kısmının gözünde kadınların ahmaklığı şahsi cazibelerini fevkalade arttırır” -J.A.
İşte benim kızım “Jane Austen!” Aynen ya, ahmak kadının peşinden koşan erkekler önemsizdir… sen de öyle dediydin di mi? Babanın papaz olduğuna emin miydin? Böyle şeyler yazdığın için dayak filan yememişsindir inşallah.
Araştırdım, yememiş, hatta babası Jane’in yaratıcı bir yazar olması yönünde en büyük desteği, sağ kolu olmuş. Böyle papaza can kurban!
“Bir kadının zihni çok hızlı çalışır. Hayranlıktan aşka, aşktan evliliğe bir dakika içinde geçiş yapabilirler… ” – J.A.
-Ha ha haa… Evet ya evet! Aynen öyle olur da sen nereden biliyorsun? Sen ki idealist, romantik hayalperest, aşkın gerçeğini yaşayamaya hiç cesaret edememişsin ki; 41 yaşında bu hayata veda ettiğinde hala bekârmışsın, hayatın boyunca bir sevgilin olmuş, onun da ayaklarını yerden kestiği bence şüpheli! Ne biçim bir gözlemciymişsin Janecim ya! Ah be, bu yüzyılda yaşayacaktın sen. Mesela bizde bir “Metin Hara&Adriana Lima” hikâyesi var ki sorma. Sen onları gözlemleyip kesin ansiklopedi filan yazardın… Kaçırdın güzelim ya, tühh!
“Ve bazen duygularımı kendime saklıyorum, çünkü onları anlatabilecek hiçbir dil bulamıyorum… “- J.A.
Ok, kabul! Jane ile aramızda bir miktar nesil farkı olabilir ama bu kıza acayip yakın hissediyorum. Hatta bazı satırlarını okurken çok heyecanlanıyorum. Sanki o kalemi tutan ben, kâğıda yazılan benim duygu ve düşüncelerim…
“Bırakın başka kalemler suç ve ıstırap duyguları üzerine yazsın. Ben böyle can sıkıcı konulardan en kısa sürede kaçarım… ” – J.A.
Oh, çok iyi yapmışsın! Yazma tabii ya! Senin ince mizah duygun insanın derdini tasasını unutturuyor. Bu yüzyılda da senin gibi tebessüm ettirenlere çok ihtiyaç var. Bir görsen sosyal medyayı, hele ki Twitter! Eline kalemi alan, diğerinin gözüne sokuyor; resmen kalemler savaşıyor, kaç Jane kaç!
İşte benim kızım “Jane Austen”:
16 Aralık 1775’te Hampshire, İngiltere’de doğmuş. O bir yay kızıymış; ben de niye bu kadar ısındım diyordum, desenize baştan!
Oldukça ‘yaratıcı!’ papaz bir baba ve annenin sekiz çocuğundan biri olarak dünyaya gelmiş. Altı erkek kardeş eğitimlerini bir şekilde tamamlasalar da o ve kız kardeşi güya bir salgın hastalık sebebiyle eğitimlerini yarıda kesmek zorunda kalmışlar. Klasik “oğlunu okut, kızını gelin ver” durumu diyeceğim ama Jane’in babası hakkında öyle güzel şeyler yazmış herkes, kafam karıştı biraz.
Baba “George Austen”, yüzlerce kitaptan oluşan kütüphanesini Jane’e açmış. Jane evdeki eğitimini bu kitapları okuyarak tamamlamış. Baba “Austen” evde tiyatro kurup oyunlar oynatırmış. Jane ilk yazılarını henüz 11-12 yaşında iken aile fertlerini eğlendirmek için kısa hikayeler şeklinde yazmış. İlk kitabını bastırabilmek için yine babası yayınevlerini bizzat dolaşmış. Dünya çapında 20 milyondan fazla satan “Gurur ve Önyargı” için aldığı tek seferlik ödeme ise içler acısı; o zamanın parası ile 110 pound, yani bugünün parasıyla sadece 7000 dolar olmuş.
Canımı sıkan tek şey yaşadığı sürece eserlerinin kendi ismiyle yayınlanmaması oldu. Acaba kendi tercihi miydi? Hani çok cesurdu Jane? O kadar da değil miydi yoksa? Acaba papaz babanın papazlığı mı tuttu? Hani çok destekliyordu kızını? Ya da toplumsal baskı mı? Bir kadının aşk hikâyeleri yazıyor olması kitabın satılmasına engel diye yayınevi mi gizlemişti ismini acaba?.. Bilinen tek gerçek Jane rahmetli olunca erkek kardeşinin kimliğini açıklanmış olduğudur.
Topu topu 6 yayınlanmış eseri olan “Jane Austen”in Türkiye’de en çok bilinen romanı kuşkusuz “Gurur ve Önyargı”dır.
Geçen hafta Jane Austen 206. ölüm yıldönümü anıldı.
Önceki yıl dönümlerin birinde İngiliz hükümeti Jane’i 10 poundluk banknotların yeni yüzü olarak seçmişti.
Bu tılsımlı hafta sebebiyle ben de Jane’i anmak istedim. Bu kızı seviyorum…
-Hadi sen şimdi güzel güzel uyu bakalım…
Sevgiyle kalın,
Görsel: Türkiye’de “Aşk ve Gurur” adıyla gösterilen 2005 yapımı film.