5 deli kız… 30 yıllık dost… Yaşı 40’ı aşmış ama ruhu 20’lerde kalmış… Hep beraber Belçika’ya giderse ne olur biliyor musunuz? Bilmiyorsanız okuyun lütfen…
Yer: Brüksel. Otel: Radisson Blue Royal. Odamız at koşturacak büyüklükte. 2 oda tutmuştuk ama odalar o kadar büyüktü ki beşimiz tek odada sığışmaya karar verdik. En azından göz kapaklarımız düşene kadar. İlk yaptığımız şey mini barı boşaltmak oldu. Sonra pijama partisi… Yataktan yatağa zıplama… Yüz kızartıcı dedikodular… Oda ve otel o kadar başarılı ki kimsenin dışarı çıkası yok. İyi de benim gezmem lazım, yeni lezzetleri keşfetmem lazım, daha bloğuma yazı yazacağım. İte kaka çıkıyoruz otelden. Zaten her şeyin merkezindeyiz . 5-10 dakika yürüdükten sonra çikolata cennetine varıyoruz.
Çikolata ve badem ezmesi
Belçika’nın çikolatası ünlüdür bilirim de, bu kadarını beklemiyordum. Adım başı çikolatacı. Zencefillisinden tuzlusuna, çekiçle kırılan dev kalıplardan, mini madlene yok yok! Her çikolata markasının “exclusive” mağazası var. Vitrin tasarımları o kadar şık ki.
Kendinizi ya mücevher mağazasında ya da aksesuar mağazasında sanıyorsunuz. Leonidas, Galler, Elisabeth ve Neuhaus tavsiye edebileceklerim. Çikolata baydı mı? O zaman badem ezmesinden buyurun. Yediğim en güzel badem ezmesini Belçika’da yedim. “Home made” (ev yapımı) marzipan’ları dilim dilim kestirebiliyorsunuz. Aynı çikolata gibi onun da yüzlerce çeşit ve formu var. Muhteşemler!
Belçika waffle’ı
Bir de waffle konusu var… Belçika waffle’ı bizimki gibi yumuşak değil. Daha sert, daha çıtır. Biz banko waffle üzerine Nutella süreriz. Belçika’da özel olarak belirtilmezse çikolata sürülmüyor. Bizim ekibin favorisi sıcak vişne soslu kremalı waffle’dı.
Çikolatasız waffle’ı aklım almazdı, artık alıyor. Bu arada Belçika’da Nutella’nın adını ağzınıza almamanızı tavsiye ederim. Onların kendi çikolataları var ya Nutella da neymiş? Neredeyse tüm çikolatacılarda sürülebilir çikolata kavanozlarında “No Palm Oil” yazıyor. Yani “Palmiye yağı içermez” Nutella’ya gönderme yapılıyor. Çünkü Nutella’da palm oil var ve birçok doymuş yağ gibi sağlığa zararlı olduğu söyleniyor.
Leon’da midye
“İçimiz dışımız tatlı oldu biraz da tuzlu yiyelim” derseniz öncelikli gitmenizi tavsiye edeceğim yer “Chez Leon” olacak. Her Belçika’ya gidene “Bir Leon’a uğra” denmesi boşuna değil. Gerçekten başka yerler yediğim midyelerin hiçbiri Leon kadar başarılı değildi.
Midyenin en geleneksel olanı döküm tencere içerisinde kereviz sapı ve soğanla pişirileni. Beyaz şaraplı, sarımsaklı, kremalı çeşitli alternatifleri var. Sanki kabak çekirdeği yer gibi kabuğunu açıp yiyorsunuz ve biri kolunuzdan çekiştirene kadar da yemeğe devam ediyorsunuz. Hele o midyenin suyu yok mu suyu? Ahh o suyu. İster yanında getirdikleri kızarmış patatesi banın, ister ekmek banın, ister kaşıkla için, şahane! Chez Leon oldukça kalabalık olduğu için gitmeden önce mutlaka rezervasyon yaptırın. Bu arada Leon’da midyeyi sadece tencerede haşlayıp getirmiyorlar. Graten’i, kızartması, farklı soslu olanları, çiğ halini de yiyebiliyorsunuz. Çiğ istiridye yemiştim ama çiğ siyah midyeyi ilk defa burada yedim. Fena değildi. Çiğ tabağında en sevdiğim salyangoz oldu. Tavsiye ederim. Klasik tencerede gelen midyenin dışında bir de Escargot yeyin lütfen. Bol sarımsaklı ve çılgın!
Belçika birası
Midyeyi yerken yanında şarap filan içmeyi düşünmüyorsunuz herhalde. Belçika’dasınız. Sevin sevmeyin Belçika birası içmeniz lazım. Belçikalılar diyor ki “Save water, drink beer” Yani suyu koru, bira iç. Hahaha… Çok mantıklı di mi? Ben aslında biracı değilimdir. Sıcacık bir yaz gününde bile aklıma gelmez buz gibi bir bira içmek. Ama Belçika’da el yapımı biraların tadına bakınca iş değişti tabii. Leon’da mesela kendi ürettikleri Leon birası içmenizi öneririm. Manastır birası, trappist gibi birçok çeşit ve marka var. Biralar rengine göre blonde, brunette, Brown, dark, red gibi ayrılıyor. Ben “blonde” cuymuşum. Öğrenmiş oldum.
Trenle Brugge
Bu kadar yedik hadi biraz hareket edelim diyerek Brüksel’den trene bindik. Hızlı tren ile yaklaşık 1-1,5 saat sonra Brugge’daydık…Tren istasyonundan yürüyerek şehir merkezine gidebiliyorsunuz. Bir anda Orta Çağ’da bulduk kendimizi. Ne kadar güzel korumuşlar evlerini, hastanelerini, kiliselerini. Küçücük bir yer. İster yürüyerek gezin daracık sokaklarını, ister faytonla. Bir de kanal turu yaptınız mı botla şahane! Brugge’ün her yeri kartpostal gibi. Her yerde Hansel ve Gretel’in çikolata evi. Kenarından tutup yiyeceksiniz sanki o rengarenk binaları, üçgen çatıları. Kasım ayının ilk haftası ve hava buz gibi. Keşke kar yağsa diye düşünürken el yapımı Noel süsleri yapan bir mağazaya girdik ve çıkamadık. 5 kız birlikte olunca böyle oluyor. Bir mağazaya giriyor ve çıkamıyorsunuz. Bira meraklısı olsanız da olmasanız da Brugge’deki “The bottle shop” u gezmeniz lazım. Envaiçeşit biranın satıldığı bu mağazayı içki içmeseniz de görmeniz lazım.
Brugge meydanındaki küçük kafelerde içeceğiniz çorbalar, midyeler de oldukça tatmin edici. Sokaklarda dolanırken bardaktan boşalırcasına yağan yağmuruna yakalandık. O bile güzeldi. Bir de Brugge’deki “historic center”da ünlü Belçika bira markası “Duvel”in bir barına gittik.
“Duvelorium Grand Beer Caf” Orada tesadüf bir Türk barmen karşıladı bizi. Türkiye’de olmayan triple birasını tavsiye etti. Tadı damağımızda kaldı. Müzikler de süperdi. Yolunuz Brugge’e düşerse mutlaka buraya uğrayın.
Anterwerp /Anvers/ Antwerpen
Fransızlar “Anvers”, Flamanlar “Antwerpen” diyorlar bu şehre. Siz hangisi kolayınıza gelirse onu deyin. Avrupa’nın en büyük 2. limanına sahip. Nüfus yoğunluğu bakımından Belçika’da Brüksel’den sonra 2. geliyor.
Biz 5 deli kız gezmeye değil Uniqlo almaya gittik Antwerp’e. Bilmeyenler için Uniqlo Japon bir hazır giyim markası. Özellikle poşet içine tıkılan hafif montları pek popüler. Nedense Brüksel’de değil Antwerp’te mağazaları varmış. 5 kız tatile çıkınca alışveriş de önemli bir faktör oluyor. İşte bu sebeple trene atlayıp Antwerp’e gittik. Trenden inince büyülendik. Gördüğüm en güzel tren garı idi. Harry Potter filmlerini seyrettiyseniz oradaki tren garına benziyor. Hogwarts’a gidesim geldi. Gar 1895 yılında yapılmış. Büyülü bir mimarisi var. Belçika’nın en büyük gotik kilisesi de burada. Limanı, Mas müzesi de görülebilecek yerler arasında. Antwerp aynı zamanda Avrupa’nın pırlanta merkezi. Alışveriş yapmak için gidilir Antwerp’e
Çocuk heykeli
Brüksel Belçika’nın başkenti, hatta içindeki kurumlar sebebi ile Avrupa Birliği’nin de başkenti sayılır. Birçok kültürün bir arada yaşadığı bir şehir. Gezilecek yerler konusunda çok zengin değil. Şehrin en güzel ve en hareketli noktası Grand Place. Güzel bir meydan ve çevresinde önemli yapılar var. Hotel de Ville, yani Belediye Sarayı bunların en önemlisi. Şehrin simge yapılarından biri olan “Manneken Piss” yani İşeyen Çocuk Heykeli ise hemen meydana yakın bir konumda yer alıyor. Gidince hayli hayal kırıklığına uğruyorsunuz. Hikayesi bile bilinmeyen küçücük bir bronz heykel. Adettendir diyerek fotoğraf çektik tabii ama çok anlamsız geldi. Bir de şehrin önemli simgesi Atomium varmış. Bizim görecek vaktimiz ve halimiz kalmadı ama siz gidin tabii.
Döndüğümde çocuklara Belçika’yı çikolata ve waffle şehri diye anlatınca hayli bozuk attılar. Onları da götüreceğime söz verdim. Ben de tekrar gitmek istiyorum zaten. Özellikle Brugge’ün tadı damağımda kaldı. Yılbaşı arifesinde hayal ediyorum oraları. Hansel ve Gretel’in çikola, marzipan ve waffle’dan yapılmış üçgen çatılı bonibonlu evleri, çatısında karlar, her yer ışıl ışıl süslenmiş, çanlar çalıyor, burnum donuyor ama mutluyum, sıcak çikolata içince içim ısınır…
Sevgiyle kalın,