Temel gereksinimleri karşılamaya yönelik ekonomik davranışlar insanları her zaman yaratıcı kılmıştır. Hayatta kalma ve daha iyi yaşama arzusu, insanı kendi bölgesinde kıt olan ya da bulunmayan kaynakları farklı bölgelerde yaşayan gruplardan sağlamaya yöneltmiştir.
İlk insanlar, sahip oldukları malları ihtiyaç duydukları mallarla değiştirerek ticareti çok pratik bir şekilde icat ettiler. Ticaretin yaklaşık 3,3 milyon yıl önce insan yapımı en eski taş araçların takası ile başladığı düşünülmektedir. Günümüzdeki küresel ticaretin kökeninin esasında takas edilen ilk taş araçlara kadar uzandığı söylenebilir.
Anadolulu hemşerilerimiz Lidyalılar yaklaşık 2650 yıl önce parayı icat edene kadar ticaret takas şeklinde sürdü. Ticareti yapılan mallar insanların bulundukları yere, mevcut kaynaklara ve kültürel tercihlere bağlı olarak değişiyordu.
İnsanlar ihtiyaç duydukları malları elde edebilmek için birbirleriyle taş keskiler, mızraklar, hayvan postları, çeşitli yiyecekler, tuz ve diğer doğal kaynakları takas ederlerdi. Örneğin, tahıl fazlası olan bir çiftçi balık yemek istediğinde, balıkçı gruplara tahıl verip balık oluyordu.
Eski çağlardaki ekonomik etkinliklerin doğasına ilişkin arkeolojik belgelerin azlığı nedeniyle konuya bakışımızın varsayımsal olduğu doğrudur. Neolitik klanların birinci ekonomik önceliği muhtemelen bölgelerindeki sınırlı kaynakları korumaktı. Ancak tarıma geçişinden ardından elde edilen artı ürünün takasıyla komşularla ilişkiler yeni bir sosyoekonomik boyut kazandı.
Takas, para öncesi ticarette ödeşmenin yaygın bir yoluydu, fakat bazen ihtiyacınız olan mallarla değil, bulabildiklerinizle takas yapmak zorunda kalıyordunuz. Burada bir temel sorun vardı: Ürünü açıklamak, pazarlık yapmak ve takas işlemini tamamlamak için karşıdaki kişiyle bir şekilde konuşup anlaşmak gerekiyordu. Bunun her zaman kolay olmadığını tahmin edebiliriz.
İnsanlar büyük olasılıkla iletişimi kolaylaştırmak için el kol hareketleri ve mimiklerden yararlanıyordu. Karşı tarafla önceki buluşma ve konuşmalarından akılda kalıcı ifadeleri de kullanıyorlardı. Bu görüşmeler sürdükçe dil unsurları ister istemez birbiri içinde harmanlanıyordu. Sonuçta tüccarların anlaşmanın bir yolunun bulunduğu açık, yoksa ticaret hiç gelişemezdi.
Ticaret ve kültürel iletişim bağlamında aşağıdaki varsayım yapılabilir:
Bölge sınırında tarafsız bir alanda buluşan tüccarlar, olası bir gerginliği önlemek ve silahsız olduklarını göstermek için birbirlerine yavaşça, avuçlar açık ve kollar havada yaklaşıyorlardı. Bugün hâlâ selamlaşırken elimizi kaldırmamız bu Neolitik alışkanlığın bir kalıntısı olabilir.
Arkeolojik ve etnografik bulgular, uzak topluluklar arasında mal ve teknoloji dışında sanat, müzik, inanç ve dil gibi kültürel öğelerin de taşındığını ortaya koymakta. Örneğin, uzaklardan getirilen ilk hammaddelerden biri olan siyah volkanik obsidyen taşından sivri ok uçlarının nasıl üretileceğine ilişkin bilginin de taşla birlikte taşındığı düşünülmekte.
Antik çağlarda nehirler önemli birer mal taşıma yoluydu. Nehirlerdeki ticaret, çoğu zaman ahşaptan yapılmış ve yelken veya küreklerle hareket ettirilen teknelerle yapılmaktaydı. Özellikle Nil, Aras, Tuna, Dicle, Fırat, Ganj ve İndus gibi su yolları ticaretin büyük bölümünü taşıyan ana yollardı.
Ticaret yollarındaki hareketlilik ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerin anahtarıydı ve bir dilin diğer diller üzerinde bölgesel bir etki yaratmasına da olanak tanıyordu. Örneğin, Orta Doğu’da üç bin yıldır konuşulan Aramice, “lingua franca” olarak benimsenen bölgesel bir ticaret diliydi.
Farklı dil ve kültürlerle etkileşime girmiş olması Aramicenin söz varlığını ve gramerini zenginleştiren bir etken olmuştur. Orta Doğu’da ayrıca Yunanca, Latince, Arapça ve Farsça gibi diller de bölgesel ticaret dili olarak kullanılmıştır.
Bilim insanları tahılın para gibi kullanılmasının göçebe toplulukları tarımcı olmaya özendirdiğini söyler. Tarımın giderek yaygınlaşmasına ve nüfusun artışına bağlı olarak ihtiyaçlar değişti, ticari ürünler çeşitlendi. Zamanla pamuk ve ipek kumaş, evcil hayvan, silah, tarım araçları, el sanatları veya değerli metallerin sistematik ticareti gerçekleşti.
Çin kaynaklarına göre, Milattan Önce (MÖ) 2. yüzyılda Çinliler Doğu Türkistan’dan aldıkları yeşim taşı ve ünlü Akhal-teke atları karşılığında çay ve ipek takas ediyorlardı. İpek Yolu üzerindeki ticaretin bu yolla Uygur topraklarında başladığı sanılmakta.
İpek Yolu, Kehribar Yolu, Kral Yolu ya da Anadolu Kervan Yolları gibi ticaret yollarındaki ekonomik canlılık tüm dünyada etkili oldu. Ticaret hacmi arttıkça kargo ölçekleri büyüdü ve bu arada yük paketleri üzerinde il olarak bir dizi çentik işaretleri görüldü.
Sonraları uzun mesafeli ticaretin gereği olarak ilk tüccar mühürleri ve sözleşmeler Mezopotamya’da ortaya çıkmaya başladı. Sözleşme yazmaya ve arşiv tutmaya duyulan ihtiyaç çivi yazısı, hiyeroglif, piktogram ve alfabe gibi yazı sistemlerinin gelişmesinin önünü açtı. Düşünce ve bilgiyi yazılı simgelerle iletmek, insanın kültür tarihindeki en önemli devrimlerden biri oldu.
Tuz, antik ticaretin en yaygın mallarından biriydi. Aynı zamanda antiseptik bir gıda koruyucusu olan tuz, önemli bir ekonomik değere sahipti ve para olarak da kullanılıyordu. Kıt ve pahalı olduğu için Roma ordusundaki askerlere bazen para yerine tuzla ödeme yapılırdı. Aylık ödeneklerine “salarium” denirdi (“sal” Latince tuz anlamına gelir). İngilizcede maaş anlamına gelen “salary” sözcüğü Latince “salarium “dan gelmektedir.
Roma döneminde Hindistan’dan getirilen biber, zencefil, zerdeçal gibi baharatlar, tütsü, kumaş, inci, boya, abanoz ağacı ve mücevhere karşılık zeytinyağı, çömlek, parfüm ve cam eşyalar satılıyordu. Ancak bu ticaret her zaman Roma aleyhine açık veriyor, ekonomiyi olumsuz etkiliyordu.
Hint ekonomisi yüzlerce yıl dünyanın en büyük ekonomisi olsa da Hintliler kendi ürünlerini dış pazarlara satmakta pek yaratıcı olamamışlardır. Bulunmaz Hint kumaşını bulunur yapamamışlardır. Hep başka ülkelerinde tüccarları gidip ürünleri oradan kendileri alıp taşımış.
Avrasya kıtasının tamamına yayılan ticaret ağları mal ve hizmet alışverişini kolaylaştırırken, farklı dil ve kültürleri de birbirine bağlıyordu. Buna paralel olarak köyler kasaba ve kentlere dönüştü, kalıcı evler, depolar, pazar meydanları, kamusal ve dinsel binalar inşa edildi. Ticaret sayesinde zenginleşen kentleri korumak için surlar inşa edildi ve tüm bunları finanse etmek için vergi sistemleri kuruldu.
Ticareti yapılan malların hacmi arttıkça, malların değerini ölçmek için standartlar oluşturmak gerekli hale geldi. Bu da ticareti daha verimli hale getiren ve ticaretin büyümesini kolaylaştıran para birimlerinin gelişmesinin önünü açtı. Bu konuda Lidyalıların hakkı ödenemez.
Ticaret yeni kavramların yanı sıra bilgi ve teknolojinin de yayılmasına alan açıyordu. Yeni bir ürünün adıyla birlikte alınması sonraki çağlarda da oldukça yaygındı. Örneğin radyo, telefon, telgraf, faks, ekran, televizyon gibi terimler bu cihazlarla birlikte Türkçeye alınmıştır. Türetilen bazı Türkçe karşılıklar (bilgisayar, donanım, yazılım vb.) tutmuş, kimileri ise tutmamıştır.
Tarım daha verimli hale gelip kentler büyüdükçe uzmanlaşmaya duyulan ihtiyaç arttı. Tarlalarda çalışmayan yöneticiler ve din adamlarının yanı sıra, ekonomik işleri belgelemek için bir kâtipler sınıfı oluştu. Tüccarların yükselişiyle birlikte, topluluklar yeni mal ve fikirlere erişim sağladı
Ekonomik etkinliklerin bir anlaşma zemini oluştuğunda ilerleme sağladığına ama aynı zamanda da toplumlar arasındaki iletişimi kolaylaştırmada kritik bir rol oynadığına kuşku yok. Ekonomik etkinliklerin yaygınlaşmasına paralel olarak, diller birbirinden ödünçlemeler yapmaya başlamıştır.
İnsanlar adı konmamış bir unsur hakkında kolektif olarak harekete geçemez ve onu inşa edemez. Örneğin yerleşim yerlerini çevreleyen surun inşasını organize etmek için surun bir adı olması gerekiyordu. Türkçede kullandığımız sur, ahşap ve harç Arapçadan, duvar, dam ve kireç Farsçadan, tuğla ve kiremit ise Yunancadan ödünçlemedir. Anlaşılacağı üzere, Türkler kendilerinde olmayan malzemeleri adlarıyla birlikte almışlardır.
Öte yandan barter, trampa, takas ya da ticaret terimlerinin hiçbiri Türkçe kökenli değildir, ancak dile yerleşmiş durumdadır. Barter ve trampa İtalyancadan, takas ve ticaret ise Arapçadan alınmış. Asya Türkçesinde ticaret yerine söwda, sauda veya alver terimleri daha yaygındır. Yeni türetme olan tecim kelimesi Asya Türkçelerinde bilinmemektedir.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin yer aldığı yarımadanın ucunda Umman’a ait Musandam adlı bir toprak parçası vardır. Dünyanın en ilginç dillerinden olan Kumzari dili burada konuşulmaktadır. Hürmüz Boğazı’nda ticaret yolları üzerindeki konumu nedeniyle Kumzari dili, aralarında Farsça, Arapça, Hintçe, Fransızca ve Portekizcenin de bulunduğu yaklaşık 45 dilin karışımından oluşmaktadır.
Diller en eski çağlardan beri başkalarıyla iş birliği yapmaya, deneyimleri paylaşmaya, sosyal bağlar kurmaya ve ticareti kolaylaştırmaya aracı olmuştur. Aynı zamanda ekonomik etkinlikler yoluyla yabancı kültürlerle teması geliştirmiş ve dilleri zenginleştirici etkiler ortaya koymuştur.
Yabancı kültürlerle temas, dilsel etkilerin benimsenmesinin yanı sıra yeni melez geleneklerin gelişmesine de yol açmıştır. Örneğin, İngilizcenin en yaygın dil olması nedeniyle İngiliz ve Amerikan kültürleri de yaygınlaşmaktadır. Sevgililer Günü, Aziz Patrick Günü, Paskalya, Cadılar Bayramı ve tabii ki Noel gibi geleneklerin Hristiyan olmayan Japonya’da bile benimsenmesi buna iyi bir örnektir.