Alper Eliçin (noktakibris.com)
Bazen aksilikler arka arkaya gelebiliyor. Çok geriliyorsunuz. Ancak üzerinden zaman geçince o gergin günlere gülümseyerek de bakabiliyorsunuz. Benim de başımdan bu yaz bazı sıkıntılı olaylar geçti…
Ağustos sonuydu. Sabah denize gitmiş eve dönüyordum. Bir ara sokaktan, yine tali olan bir yola çıkarken, kavşakta her zamanki gibi durdum. Kıbrıs’taki sol trafik nedeniyle önce sağa, sonra sola, sonra tekrar sağa bakıp yolun boş olduğunu görüp hareketlendim. Ancak, yine de bir dikkatsizlik yapmış olacağım ki, o anda solumdan gelen bir aracı görmedim ve sağ arka kapısına çarptım.
Arabadan çıkan kadına kendisine ve arabadakilere bir şey olup olmadığını sordum. Ancak, o bana Rusça avaz avaz bağırmaya başladı. Ben Rusça bilmediğimden, değişik dillerde sakin olmasını dileyerek özür dilemeye çalıştım. Sonuçta, tali bir yolda arabayı aşırı hızlı kullanıyor olsa da, suçlu bendim. Derken kadının Türkçe olarak dili açıldı ve iletişim kuruldu.
Telefonu üzerine, biraz sonra iki üç Türk belirdi. Biri partneri gibiydi. Daha iri yapılı olan kişi ise “ben vurdum mu göçertirim” türünden bir açılış yapmayı tercih etti. Ben sükunetimi koruyarak “suçlu olduğumu söyledim, sigortamı bilgilendirdim, özür de diledim, daha ne istiyorsun?” deyince çok şaşırdı. Kavga edecek bir gerekçesi gerçekten yoktu. Benim kavga çıkarmamamdan dolayı da çok şaşkındı. Sessizce çekildi gitti. Gerekli işlemler tamamlandıktan sonra evin yolunu tuttum.
Arabamızın kaporta tamirini de başlattık. Bu konularda da faaliyet gösteren eşimin küçük erkek kardeşi beş gün sonra arabayı yeni gibi bize teslim etti. Kendisine çok teşekkür edip arabayı kapının önüne park ettik.
Ertesi gün bahçede incir toplarken bir patırtı duydum ve sokağa çıktım. Askeri bir minibüs evimizin önünden geçen çıkmaz sokakta geri geri giderken arabamızın bu kez sağ ön tarafına çarpmıştı. Arabayı tamirden geldikten sonra daha hiç kullanmamıştık. Minibüsü kullanan mavi bereli erat bir an durdu, yüzüme baktı, sonra hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etti. Aracın plakasını almış olmama rağmen, askerden tamir parası almanın zorluğunu düşünerek bir girişimde bulunmadım. Ayrıca erin askerlik yaşamını da sıkıntıya sokmak istemedim.
Eylül sonu, İsviçre’de yaşayan oğlum ve iki torunum Larnaka üzerinden KKTC’ye tatile geleceklerdi. Torunların yaşı hala küçük olduğundan (5 ve 7) eşim Larnaka’dan sınıra kadar toplu taşımada zorlanmalarını istemedi. Üstelik uçakları geç ineceğinden dolayı seyrekleşen otobüslerle Lefkoşa’ya ulaşmaları pek kolay olmayacaktı. Arabamızın Güney’de kullanılabilmesi için Rum tarafından seyrüsefer belgesi çıkarmamızı ve trafik sigortası satın almamızı önerdi.
Kıbrıs’ı bilmeyen, Türkiye’de yaşayan okuyucular için bu aşamada bir açıklama yapayım. 2004’ten beri Rumların KKTC’ye geçmesi olanaklı. Aynı şekilde KKTC vatandaşları da Güney’e kimliklerini göstererek geçebiliyor. Ancak, eğer T.C.’den gelip ülkeye yerleşmiş ve daha sonra KKTC vatandaşlığı almışsanız Rumlar “işgalci” iddiasıyla Güney’e geçişe izin vermiyor. Tek istisnası KKTC vatandaşı birisiyle evli olmak. Benim de eşim Kıbrıs doğumlu olduğundan, TC kökenli bir KKTC vatandaşı olmama rağmen Güney’e geçebiliyorum.
Eşimin Larnaka’ya gitme önerisini, Rum tarafında araba kullanmayacağımı söyleyerek kabul ettim. Bir hatalı hareket veya kaza halinde Rum polisi ile başımın belaya girmesini istemiyordum. O ise İngiliz döneminde Kıbrıs’ta doğmuş ve hem Kuzey hem de Güney’de vatandaşlığı olan biri olarak bu riski almaya kararlıydı.
Sonunda seyrüsefer belgesi ve sigorta işlemleri için Lefkoşa’ya gidip Metehan sınır kapısından Rum tarafına geçtik ve hemen yine sınırda olan iki modüler kulübenin önünde durduk. Ben arabanın içerisinde beklerken eşim seyrüsefer belgesinin alındığı kulübenin açık olan penceresinden aracımızın belgelerini uzattı. Memur biraz sonra belgeleri olduğu gibi iade etti ve eşim arabaya döndü. Araba benim üstüme kayıtlı olduğundan ve ben doğuştan TC vatandaşı olduğumdan aracı Güney’de kullanamazmışız. Memur harika bir öneri de yapmış; arabanın yarısını eşime devredersem araca seyrüsefer belgesi verilebilirmiş.
Koskoca AB ülkesi herhalde bir bildikleri var ki benim yaya olarak Güney’e geçmeme izin veriyorlar ama aracımım geçmesi yassah! Hele bir de aracı kullanmak istesem hepten yassah diyerek haklarında aklıma gelen en güzel şeyleri içimden söyleyerek eşimle birlikte geri döndüm.
Ancak, eşimin ısrarı sona ermedi. Vergisini ödeyerek arabanın yarısını ona devretmeye beni ikna etti. Lefkoşa’nın Türk tarafındaki ilgili daireye gittik. Saat 11.40’tı. Ancak Araç Kayıt Dairesi saat 11:30’da öğle tatiline girmişti. Öğleden sonra mesaisiyse 13.30’da başlıyordu.
Yine Türkiye’de yaşayanlar için bir bilgi; KKTC’de her resmi daire veya özel iş yeri kendine göre saatlerde açılır ve kapanır. Öğle molaları da her dairenin kendine özgüdür. Haftanın bazı günleri kısa bazı günleri uzun çalışan yerler de vardır. Yaz ve kış çalışma saatleri de farklıdır. Örneğin Türkiye’den geldiniz, akşam katılacağınız bir düğün için saçınızı yaptıracaksınız. Eğer düğün perşembe günüyse öğleden sonra kuaför ve berberlerin kapalı olduğunu bilmeniz gerekir. Eczaneler ise 17.00’de kapanır. Nöbetçi eczaneler de 24.00’te tatil eder. Sabaha kadar ilaç almanız olanaksızdır. Eczane demişken senede bir hafta da müşterilerine/hastalarına haber vermeden çıktıkları tatil hakları vardır. Eczaneye gittiğinizde kapıda tatilde olduklarına dair bir yazı ile karşılaşırsınız. Müşteri mağdur olmuş olmamış KKTC’de hiç önemli değildir. Öncelik genellikle çalışandadır.
Biz Lefkoşa’nın sıcağında saat 13.30’a kadar bekledik. Sonra sıra numarası alınan yer açıldı. Eşim numara almak istediğindeyse, ’bugünlük araç devir işlemleri için numara vermeyi durdurduk, çok doluyuz, yarın 08.00’de gelin’ dendi. Bu arada personel içeride aralarında nedenini bilmediğimiz bir gerekçeyle ağız kavgasına tutuşmuş, diğer işlemleri de aksatmaktaydı.
Arabamıza binip Lefkoşa’dan Girne’nin yolunu tuttuk. Ben artık pes etmiştim. İşler ters gidiyordu. Ama eşimin, eğer öyle bir şey varsa, ‘Kıbrıslı inadı’ tutmuştu. Mutlaka Larnaka’dan torunları alacaktık.
O akşamüstü noterlik hizmeti de veren bir avukat akrabasına gittik ve ben kendisine aracın devri için vekaletname verdim. Ertesi sabah evden daha ben uyanmadan fırladı ve Lefkoşa’da saat 08.00’de olmayı hedefledi. Ancak, ilgili dairenin kapısına geldiğinde, bir pankartla karşılaşmış. Üzerinde “Bu iş yerinde grev vardır” yazıyormuş. Meğer kamu çalışanları sendikası halkı maksimum düzeyde mağdur edebilmek için önceden haber vermeksizin değişik resmi dairelerde birer günlük şok grevler organize ediyormuş. O gün için de Araç Kayıt Dairesi’nde grev yapmaya karar vermişler. Kös kös geri döndü.
Ancak inat inattır. Ertesi gün yeniden 07.30’da dairenin kapısına gitti. İşlemleri yapıp arabanın yarısını üstüne aldı. Arkasından da Metehan kapısına gidip, seyrüsefer ve sigorta işini halletti. Eve geldiğinde ben kahvaltıdan yeni kalkıyordum. Ama artık iki gün sonra Larnaka’ya gidebilecektik.
Mayomu giyip Kervansaray Plajı’na doğru arabayla yola koyuldum. Trafikte sırasını beklemeden yan yoldan çıkan bir araca yol vermek için yavaşladığımda şiddetli bir darbe ile aracım 3-4 metre öne fırladı. Arkamdan gelen ve yol kenarında olayı görenlerden öğrendiğime göre direksiyonda cep telefonuna bakan bir kadın bana çarpmıştı. Neyse yine yaralanan filan yoktu ama aldığı darbe nedeniyle arabam yerinden kıpırdamayacak hale gelmişti. Larnaka yolculuğu yine suya düşmüştü.
Sigorta ve seyrüsefer belgeleri tamam olmayan, sonradan sanal kumar işiyle uğraştığını öğrendiğim kadın, rica istirham polise gidilmemesini istiyordu.
Ekibinden biri hemen devreye girdi. Bir çekici çağrıldı ve tamircinin yolunu tuttuk. İskenderunlu düzgün bir usta arabayı Larnaka’ya gidebilecek kadar da olsa 24 saat içerisinde toparlayıp bize yürür halde teslim edeceğine söz verdi. Sonraki hafta arabayı tam toparlayacaktı.
Ustamız Muhsin Bey gerçekten ertesi gün arabayı teslim etti ve izleyen gün Larnaka’ya gittik. Yolda aracı kullanmadığıma memnun oldum, zira otoyolda iki kez eşimi korna çalarak veya arkadan sıkıştırarak taciz ettiler. Bu tür muamelelerin Güney’de KKTC plakalı araçlara arada sırada yapıldığını sonradan öğrendik.
Sonuçta küçük misafirlerimizi Larnaka’da karşıladık. Dönüşte sınır kapısından geçerken cüzdanımı Larnaka Havalimanı’nda düşürdüğümü fark ettim. Kredi kartları, TC kimlik, İstanbulkart, KKTC ehliyetim artık yoktu. Hemen kredi kartlarımı iptal ettirdim. Daha sonra polise gidip bildirimde bulundum. Yeni ehliyet çıkarmak, TC Başkonsolosluğu’na giderek kimlik işlemlerini başlatmak gibi bir yığın kırtasiye işleri beni bekliyordu.
Ancak üç gün sonra garip bir şey oldu. Polis beni arayıp, cüzdanımın Lefkoşa’da bir kitabevinin otoparkında bulunduğunu iletti. Türkiye’de polis bu tür ufak işlere vakit ayırmayacağından ve beni cep telefonumdan aramayacağından, hem şaşırdım hem de çok mutlu oldum. Gidip Lefkoşa polisinden cüzdanımı teslim aldım. İçerisindeki 80 TL bile olduğu gibi duruyordu. Kim Larnaka Havalimanı’nda cüzdanımı bulmuş ve gelip Lefkoşa’nın Türk kesimindeki bir kitapçının otoparkına bırakmıştı, herhalde hiç öğrenemeyeceğim. Ama artık galiba başımdaki felaket bulutu uzaklaşmıştı.
Aracımız ise bu garip olaylar esnasında üç köşesinden hasar görmüş oldu. Dördüncü köşesini kulak arkam gibi büyük bir hassasiyetle koruyorum.