Kaldığı yurtta gecenin bir vakti gürültü yaparak uyumasına ve dinlenmesine engel olan sarhoş yurt arkadaşlarını uyardığı için, onlar tarafından açıkça tehdit edilen ve bu tehditten çok ürken bir müzik öğrencisinin “ben şimdi ne yapmalıyım” diye soran sosyal medya notunu okudum.
“Madem geç saatlere kadar oturup gürültü yapıyorlar, sen de onların uyuduğu sabah saatlerinde yüksek perdeden müzik yaparak onları rahatsız et” diyen misillemeci akıl verici yüzünden aklıma kendi anılarım doluştu.
Haksızlığa uğradığımızı düşündüğümüzde, misliyle mukabele etmek hepimizin içinde doğal olarak var olan bir dürtü. Şirretleşenlerle baş edebilmek için akıl isteyenlere “sen daha şirret ol” diye akıl veren biri her zaman bulunuyor. “Deli deliyi görünce sopasını saklarmış” diye eğitilmedik mi sonuçta? Öğretimiz bu doğrultuda ama doğruluğundan da geçtim de işe yarar mı bu yöntem?
Ailece iflas edip neyimiz var neyimiz yoksa sattığımız günlerde, kızımın arabasını da satmıştık doğal olarak. O da İstanbul trafiğinin keşmekeşinde bisikletiyle dolaşmaya başlamıştı. Biz bahçe katındaki dairede ikamet ettiğimiz için normalde kapımızın önünde bıraktığımız ıvır zıvırlar bizim dışımızda kimseyi rahatsız etmezdi. Ancak günde birkaç kez eve girip çıkan kızım her seferinde merdiven indirip çıkarmamak için bisikletini kısa süreliğine apartmanın giriş katında bıraktığında, o katta oturan bir yaşıtı rahatsız oldu.
Sahanlık kocaman olduğu ve kimseyi etkilemediği halde “ben bu bisikleti burada görmek istemiyorum” diye tutturdu kız. Asansörsüz bir apartman olduğu için kızım mecburen her seferinde bisikletini merdivenlerden taşıyarak bizim kapıya kadar indirip çıkarmaya başladı. Ancak tuvalet molası için falan kısacık bir süre bisikleti girişte bıraksa, bu kız anında görüyor ve sorun çıkarıyordu. Doğrudan bize bir şey söylemiyor oluşu da konuşarak anlaşma yolunu kapatıyordu.
Sokağımızda yaşayan tinercilerle bile arkadaş olan kızımla bir üst katımızda yaşayan yaşdaşının arkadaş olmamaları sanırım kızımın değil de onun dünyaya farklı gözle bakmasındandı. Tutucu bir ailenin kızıydı, özgürce dolanan hemcinsi onu rahatsız ediyor olmalıydı çünkü bisikletin sahanlıkta durmasının verdiği bir rahatsızlık gerçekten yoktu. İki gencin çok yakında bu nedenle kapışacak olduklarını hissedince ben ne yapabilirim, diye epeyce kafa yordum. Sonra bir not yazdım ve zarflayarak giriş dairesinin posta kutusuna bıraktım.
“Sayın x ailesi. Size kızım adına teşekkür etmek istiyorum. İflas etmemiz nedeniyle kızımın arabasını da sattığımız için, o artık ulaşımını bisikletle sağlıyor. Böylece biz onun bacak kaslarının gelişimine katkı sağlamış durumdayız. Bisikletini bir süreliğine bile olsa girişte bırakmasına engel olarak siz de onun kol kaslarının gelişimine büyük katkılar sağlıyorsunuz. Sağ olun var olun. Alt kat komşunuz Nevin”
Kızgınlığımın neden olduğu dalga geçen üslubumun uygunsuzluğuna rağmen, ben bu notla karşı tarafa hiç bakmadığı bir yerden bakma şansı tanıdığımı düşünüyorum. Bu genç kızın “bisikletle gezmesi sefa değil cefaymış” diye düşünerek özdeşleşemediği kızıma karşı empati yapmasını kolaylaştırdığımı düşünüyorum. Haklı olmalıyım çünkü bir daha bu konu hiç sorun olmadı.
Şimdilerde oturduğum bahçeli evde sağ taraf komşumu hiç sevmediğimi daha önce de yazmıştım. Öyle pasaklı ve öyle gürültücü bir insan ki inanın siz de olsanız sevmezdiniz. Ne zaman içip içip höykürmeye başlasa “hah işte, bizim öküz gene böğürüyor” diyorum. Varın ötesini siz düşünün. Burası Amerika, polise telefon etsem, gürültüsü için de pisliği için de müdahale edeceklerinden eminim. Ancak ben birilerini bir yerlere şikâyet ederek sorun çözenlerden değilim.
Gürültü tamam da adamın pisliğinden sana ne, demeyin. Pek çok açıdan benimle alakası var da birini örnekleyeyim. Buralarda bahçe ve sokak temizliği için kullanılan bir süpürme aleti var. Süpürge dediğin alet vakum yapar yani pisliği içine emer ama bunlar tersine, üflüyor. Genellikle sokaklara dökülmüş yapraklar için kullanılan bu üfleyerek buradan-oraya iteleme işini neden bilmem temizlikten sayıyorlar. Komşum da kapısının önünü ve bahçesini üflüyor, ama hep benim tarafa doğru.
Ben düzenli olarak bahçemi temizliyorum, çimenlerimin üstüne dökülen yaprakları üfletmiyor, ellerimle tek tek topluyorum, sonra bir de bakıyorum bu gene üfletmiş. Bütün gece içip içip ortalığa savurduğu bira kapaklarını, sigara izmaritlerini vb. benim bahçeme püskürtmüş. Üstelik de artık tertemiz görünen kendi kapısının önünde yayılarak oturmuş vaziyette benim yana bakıyor; savurduklarını gördüğümde nasıl tepki vereceğimi görmek için. Sizce nasıl bir tepki vermeliyim?
Ben her seferinde eldivenlerimi takarak çimenlerimin üzerindeki minik minik çöpleri yeniden tek tek temizlemeye başlıyorum. Hiç ona bakmadan ve beklediği kavgayı çıkarmadan. Sanırım salak ya da korkak olduğumu düşünüyordur. Oysa ikisi de değilim. O öyle düşünecek diye de aldırmıyorum. Ben temiz bir bahçe istiyorum ve onun kasten kirletmesiyle bu isteğimden vazgeçecek de değilim. Enayi falan da değilim. Onunla kavga ederek enerji harcamayacak kadar da kendime değer veriyorum. Ayrıca yeniden bahçe temizliği yapmak için kaybettiğim zaman ve enerji için de gerekçem hazır; günlük sporumu yapıyorum, eğil kalk iyi egzersiz oluyor, diyorum.
Hikâyenin hepsi bu kadar mı? Yok değil. Genellikle burada arabalı bir hayat sürdüğümüzden atladığım bir ayrıntıyı geçen gün bir nedenle yürüdüğümde fark ettim. Bahçelerimiz arasındaki çitin onun tarafı beton, benim tarafımsa çimen. Burada toprak yok, her yer kum ya, benim çimenler de çiçekler de kumda yetişiyor. Bunun anlamı, benim bahçe kumlarımın tel çiti aşıp onun evinin önündeki betona akıyor oluşu. Eve doğru yürürken onun tarafına doğru taşmış benim kumları görünce bu gerçeği fark edip ayıverdim. Adam onun betonuna akan kumları üflüyormuş ha bire. Beraberinde gelen pislikler için kaygılanmayışı ise zaten pis pasaklı biri oluşundan. Yani kasten çöplerini bana doğru üflemiyor, kumları yerine iade ediyormuş. İyi ki yürümüşüm de görmüşüm kaçak kumları ve de iyi ki kavga çıkarmamışım onca zaman. Keşke bir kez olsun “bizim öküz niye bu tarafa üfletiyor bu aleti” diye düşünseymişim ya. Bir de tutmuş empati yeteneğim var diye geçiniyorum.
Bu durumu fark eder etmez ilk iş birini kiralayıp çitin altına kumun kaymasını engelleyecek bir düzenek yaptırıyorum. Bu işlem için onun bahçesine de girmek gerekiyor ki buralarda bahçe özel mülk ve girdin mi başın belada demektir. O ise gene kapı önündeki koltuğuna kurulmuş yapılanları izliyor. Ben de yan gözle onu izliyorum. Ha kapıştık ha kapışacağız beklentisindeyim. Sonunda beklediğim oluyor, kurulduğu makam koltuğundan kalkıp bana doğru geliyor ve sana bir şey söyleyeceğim, diyor. Söyle diyorum, gülümseyerek. Sen ne dersen de, ben gene de seninle kavga etmeyeceğim, havasındayım. Yaptıklarını görüyorum, izliyorum, diyor. Eee, diyorum. Takdir ediyorum, diyor. Bahçeni temizlemen ve çiçeklendirmen senden çok benim işime yarıyor. Sen evin içinde oturduğun için pek görmüyorsun ama ben bunları hep seyrediyorum. Şimdi de bu yaptırdığın şey için seni takdir ettiğimi söylemek istedim, diyor ve cevap vermemi bile beklemeden dönüp koltuğuna yöneliyor. İşte bunu beklemiyordum.
Gerçi hakkındaki fikrim çok değişmedi. Öküz komşum bence hâlâ öküz. En çok da kulak patlatacak volümde kakofoni ürettiği için öküz. Ancak öküzce davranışların da köpürtülebilir ya da söndürülebilir olduğunu bir kez daha anladım. Beni kızdıran davranışları karşısında ona karşı ben de öküzleşmediğim için kendimi kutluyorum.
Bu arada kızım ona “balta” diyor ve benim “öküz” dememe de kızıyor. Hayvanlardan ne istiyorsun anne, yani öküzün ne kabahati var bu durumda, adam sadece “sap” o kadar, diyor. Haklısın çocuğum, balta diye ansam daha iyi olabilir, kereste, kütük ya da doğrudan odun bile diyebilirim ama ağzımız hayvanlara alışmış, bitkilere terfi etmek zaman alacağa benziyor…
Bu arada sanılmasın ki ben o pamuk gibi yumuşacık insanlardan biriyim. Öfkem burnumdadır hep. Ancak hayat bana öğretti ki öfkenin de diğer duygular gibi yatıştırılması gerekir. O nedenle öfkeliyken tek laf etmemeyi ve de hiçbir şey yapmamayı öğrendim. Her zaman savunduğumu bu konuda da savunuyorum: Duygularla değil, akılla yol almak şart.
Sonuçta yurt odasında bir türlü uyuyamayan o müzisyen kız, önerildiği gibi avaz avaz şarkı söyleyerek gecenin şamatacılarının sabah uykularını haram etse, işe yarar mıydı bilmiyorum. Kızımın bisikletine takık komşu kızla ağız dalaşına girsek biz üste çıkar mıydık, bilmiyorum. Ben kavganın işe yaradığı hiçbir örnek bilmiyorum. Haksızlığa uğradığımızı fark edip öfkelendiğimizde, misliyle yanıtlama dürtülerimizi gemleyip aklımızı kullandığımızda geçerli bir çözüm bulabileceğimizi ise biliyorum.
Barışı inşa etmenin kendi evimizden başladığını kesinlikle biliyorum. Şiddete karşılık şiddete yönelmenin hata olduğunu adım gibi biliyorum.
Küfrü meşrulaştırmaya çalışanların tersine, temizlik dilden başlar, kirli ağız şiddetin anasıdır, onu da iyi biliyorum. Dilimi tutmaya söz veriyor, gerçek öküzlerden de kaba dilim için özür diliyorum.
Katmerli belaları daha da katmerleyenlere karşı bile ağzını bozmayanların da alınlarından öpüyorum.