‘Psikolojinin Enflasyona Etkisi ve İtibardan Tasarruf’ isimli makalemde değindiğim gibi enflasyonun dizginlenmesinde, para politikalarını ve mali politikaları destekleyici psikolojik tedbirlerin de alınması gerekiyor.
Ancak, ülkemizde özellikle mali politikalardaki çekingenliğin toplumda enflasyonun düşeceğine olan inancı azalttığı da açık. Türkiye’deki durum kısaca aşağıdaki gibi özetlenebilir:
1-Nas gerekçesiyle finansal mantıkla uyuşmayan bir şekilde düşürülen Merkez Bankası faizleri sonucunda piyasaya olağanüstü miktarlarda para sürülmüş, bu da çok yüksek bir enflasyon düzeyine neden olmuştur.
2-Belli firmalara, yine nas gerekçe gösterilerek düşük faizli krediler kullandırtılmış, bu firmalar aynı uyuşturucu bağımlıları gibi bu kredilerin müptelası olmuştur.
3-Bir avuç firmaya devlet garantili, fahiş fiyatlara, olağanüstü boyutlarda altyapı yatırımları yaptırılmıştır. Özellikle yol, köprü, hastane, havalimanı, enerji santralleri gibi projelerde yoğunlaşan bu harcamalar, Türkiye’yi on yıllarca borç ödemesi yoluyla yurt dışına kaynak transferine mecbur bırakacaktır.
Bunlardan en güncel örneği ise yeni Çukurova Havalimanı’dır. Atatürk Havalimanı gibi bir milli serveti yok eden anlayış şimdi de Adana Şakirpaşa’yı feda ederek, yine dış borca dayanan ve garanti ödemeleriyle yükü sırtımıza binecek olan gereksiz bir yatırım daha yapmıştır.
4-Türkiye’de özelleştirme kisvesi altında pek çok yerli yabancı firmaya imtiyaz dağıtılmıştır. Türkiye’de özelleştirme, rekabeti artırmayı, kaliteyi yükseltmeyi ve maliyetleri düşürmeyi hedeflememiştir. Asıl amaç hep maliyetine bakmadan kaynak yaratmak olmuştur. Bu hedefe yönelik olarak havalimanı, elektrik dağıtımı gibi pek çok doğal monopol, özel sektöre devredilmiştir. Özel sektör tarafından yüksek faizlerle yurt dışından kaynak sağlanmış ve özelleştirme bedeli olarak dışarıdan sağlanan bu meblağlar devlete aktarılmıştır. Bu sayede devlet borçları düşük gösterilerek sözde cinlik yapılmıştır. Ancak, imtiyazları alan şirketlerin bu yüksek faizli borçları geri ödenebilmesi için köprü/tünel geçişleri, uçak biletlerinden alınan vergiler, enerji dağıtım fiyatları gibi hizmetlerin fiyatlarını korkunç boyutlarda artırmak zorunda kalınılmıştır. Hizmet kalitesi de elektrik dağıtım şirketleri örneğinde olduğu gibi düşmüştür. Yatırım yapılamadığından artık ülkenin hiç bir yerinde kesintisiz elektrik verilememektedir.
Tüm bu halka yük bindiren zorlamalara rağmen yine de bu borçlar ödenemediğinden eksik kalan miktarlar garanti anlaşmaları kapsamında devlet bütçesinden ödenmekte, bütçede oluşan açıklar da vergiler artırılarak kapatılmaya çalışılmaktadır. Özelleştirme bedeli olarak devlete aktarılan kaynaklar ise büyük oranda israf edilmiştir.
5-Şimdi değişen yönetimiyle TCMB para politikasını ortodoks (geleneksel) yöntemlerle toparlamaya çalışırken bir yandan da Hazine ve Maliye Bakanlığı mali politikaları düzene sokmaya çabalamaktadır. Ancak, sosyal ve politik nedenlerle her ikisi de zorlanmaktadır. Düşük faize alışmış özel sektör, TCMB’nin faizleri gerektiğinden önce ve hızlı bir şekilde indirmesi için baskı yapmaktadır. TCMB bu baskılara şimdiye kadar göğüs gerebilmiştir. Ancak her an bir torunun finansal zamanlamaya uymayacak bir şekilde, “Dede, TCMB artık faizleri beş puan indirsin” deme riski de vardır. Naci Ağbal olayı da hâlâ akıllardadır.
6-Mali politika yapıcıların altında bulunduğu baskının ise çok daha ağır olduğu görülmektedir.
Emekli aylıkları, asgari ücret gibi konularda yoksul kesimin ümüğünü sıkmakta olan, orta tabakayı fakirleştiren kararları almakta fazla zorlanılmasa da, üst gelir grubuna ve belli çıkar çevrelerine dokunan tedbirlerin alınmasında ciddi engelemelerle karşılaşıldığı görülmektedir. Hazırlanan yasalar sulandırılmakta, atılan taşın ürküteceği kurbağalara değmeyeceği şekilde bütçeye katkısı kuşa çevrilmektedir.
Herkes için sıkıntılı geçeceği kesin olan bu dönemde halkın önemli bir kesiminin ileride her şeyin düzeleceğine inanması önemlidir. Toplumun büyük sıkıntı, hatta açlık çekmeye başlayan yoksul kesiminin ve yoksullaşmaya başlayan orta tabakanın bu gelecek güzel günlere inanması enflasyonla mücadeleyi kolaylaştırır. Bu sayede kişiler bir tüketici olarak harcama eğilimlerini yeniden düzenleyebilirler, imkanları varsa birikimlerini doğru yönlendirirler, borçlanma stratejilerini gözden geçirirler. Üretici, perakendeci, esnaf, hizmet sağlayıcı olarak da fiyatlandırma politikalarını yeniden değerlendirme olanağına sahip olurlar.
Ancak, Türkiye’de durum maalesef böyle değildir. Alınan kararlarla yaşam şartlarının orta vadede düzeleceği inancı toplum tarafından benimsenmemiş, yaşamın daha da zorlaşacağı, enflasyonun düşmeyeceği hayat pahalılığının toplumun önemli bir kesiminin belini daha fazla bükeceği görüşü iyice yer etmeye başlamıştır. Koç Üniversitesi ve Konda’nın hazırladığı Türkiye Hanehalkı Enflasyon Beklenti Anketi’ne göre Haziran 2024’ten Haziran 2025’e kadar hanehalkının beklediği enflasyon oranı %97’dir.
Bu beklentiyi yıkmak, toplumda oluşan olumsuz psikolojiyi değiştirmek için bazı kararların acilen alınması şarttır. Bu kararlar toplumda enflasyonla verilen mücadelede herkesin elini taşın altına koyduğu, yapılanların herkes için adil olduğu inancını yaygınlaştırmalıdır. Bunların bazılarını aşağıda sıraladım:
- TCMB’nin aldığı kararlarda bağımsız olduğu inancı tekrar oluşturmalıdır.
2. Kamuda tasarruf kararları çok ciddi şekilde gözden geçirilmeli ve uygulanmasında en ufak bir taviz verilmemelidir. Örneğin:
a. Belediyelerin SGK borçlarının üzerine gidilirken, çok daha büyük meblağlar oluşturan özel sektör SGK borçlarının da üzerine gidilmelidir. Ayrıca kamu bankaları bir zamanlar ulufe gibi dağıttıkları kredilerin peşine düşmelidir.
b. İktidara yakın olan şirketlerin silinen vergi borçları yeniden tesis edilmelidir. Bu yasal olarak sağlanamıyorsa idari ve ticari baskılarla sonuç alınmaya çalışılmalıdır.
c. Başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere ülkenin refahı, ekonomik gelişimi üzerinde katkısı olmayan kurumlara enflasyon oranının üzerinde kaynak aktarımı durdurulmalıdır.
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri ve Beklentiler Raporu’na göre TÜİK tüketici enflasyonu Ocak-Haziran 2024 arasında % 24.73 artarken Diyanet İşleri’ne aktarılan kaynak % 137.3 artmıştır. (1)
d. Aynı şekilde Cumhurbaşkanlığı da itibardan ciddi bir tasarruf yaparak topluma örnek olmalıdır. Yine yukarıda değindiğim rapora göre Cumhurbaşkanlığı Ocak-Haziran 2024 harcamalarındaki artış da %176.8’dir (1).
Bu tasarruflar da sayın Cumhurbaşkanı tarafından bizzat açıklanmalıdır. Örneğin Cumhurbaşkanlığı filosunda bulunan 13 uçaktan sekiz adedinin satılacağını, Ahlat’taki sarayın bir üniversiteye devredileceğini, yurt içi ve yurt dışı gezilerinde havada veya karada konvoy oluşturmaktan vazgeçileceği, sadece sayın Cumhurbaşkanı’nın güvenliğine önem veren tedbirlerin alınacağını televizyonlarda açıklayabilir.
3. TÜİK’in enflasyon hesaplamasında baz aldığı verileri en ince detayına kadar açıklaması da son derece yararlı olur. Hatta kredibilitesini tamamen kaybetmiş olan yöneticilerinin derhal görevden alınması da toplum psikolojisine olumlu katkı yapacaktır.
Halen tüm toplumda enflasyon rakamlarının düşük gösterildiği inancı yaygındır. Bu devleti yıpratan bir durumdur. TÜİK enflasyon rakamlarının nasıl oluştuğunu açıkladığında ve toplum ikna olduğunda, iktidarın ekonomi yönetimi yeniden bir miktar itibar kazanmış olacaktır. Örneğin, “Tüketici enflasyonunda bir hesap hatası yapıyormuşuz, gerçek enflasyon %90’mış’ diye bir açıklama yapılsa, arkasından da politika yapıcılar, “Bu hatanın telafisini hemen yapamayız, asgari ücret ve emekli zamlarındaki kaybı ancak 18 ay içerisinde telafi edebiliriz, piyasadaki diğer fiyatları da bir süre için kontrol altında tutacağız” dese inanın ilk başta oluşacak türbülanstan sonra her şey daha yerine oturacaktır. Zaten bu karar, ne kadar geciktirilirse geciktirilsin, sonunda alınacak, ancak hasarı daha şiddetli olacaktır.
Halkın psikolojisine önem vermeden alınan ve alınacak olan enflasyonu düşürmeye yönelik tedbirler ne kadar doğru olursa olsun, sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Sayın Hazine ve Maliye Bakanı’nın asıl amacının enflasyonu düşürmek değil, israf içerisinde olan iktidara para yetiştirmek olduğu iddialarını sosyal medyada görmek bu bağlamda beni çok üzmektedir. Bu inancı kırmak son derece önemlidir. Bu ülke sonuçta hepimizin.
1-Cumhurbaşkanlığı’nı 6 aylık harcamaları geçen yıla göre %177 arttı. Mustafa Çakır, Cumhuriyet Gazetesi 2 Ağustos 2024.
Not: Bu yazım ilk olarak noktakibris.com sitesinde yayınlanmıştır.