Türkçenin farklı bir ağzını konuşan Teleütler Rusya’nın Kemerovo Oblastı’nda yaşayan Sibirya’nın yerli halkıdır. Oblast idari bir bölümün adıdır. İngilizcedeki region, province ile aynı anlamdadır. Türkçedeki il, bölge sözcüklerinin karşılığıdır.
Teleütlerin Köktürk Kağanlığına bağlı (6-8 yüzyıllarda) olan ve hayvancılıkla uğraşan Töleslerin torunları oldukları varsayılır. Bir başka varsayıma göre Teleütler Asya Hunlarının torunlarıdır. 2010 nüfus sayımına göre Rusya’da 2.643 Teleüt vardı ancak yalnızca 975’i ana dilini konuşabilmekteydi. Ne yazık ki bunlar da daha çok 45 yaş ve üstü gruba mensup kimselerdi. Yani 18 yaşın altındaki hiçbir Teleüt Teleütçe bilmiyordu. Oysa 17. yüzyılda Rus egemenliğine giren Teleüt halkının 4 bin çadırlık bir nüfusa sahip olduğu belirtiliyor.
Teleütler, Sibirya’nın uçsuz bucaksız ovalarında, tundralarında ve ormanlarında özgürce yaşayan diğer halklar gibi değişen dengeler sonucu bugün hem kendi yurtlarında azınlık durumuna düşmüş hem de yok olan bir halk haline gelmişlerdir, dilleri de yok olma tehlikesi altındadır.
Rusların egemenliğine girdikten sonra on binlerce Rus tuz ve kürk elde etmek için Sibirya’ya gelerek kale kentlere yerleşti. Yerüstü kaynaklarından sonra yeraltı kaynaklarının zenginliği de ortaya çıkınca bölge daha önem kazandı. Tahmin edilebileceği gibi bu kaynakların elde edilmesi amacıyla doğa tahrip edildi. Milyonlarca ağaç kesildi, maden aramak için toprağın altı üstüne getirildi. Olan da yerli halklara oldu ve kendi yurtlarında yoksul, köle ve azınlık durumuna düştüler. Sovyet döneminde de değişen bir şey olmadı ve doğa katliamları sürdürüldü. Sibirya aynı zamanda hem Rusya hem sovyet döneminde bir sürgün yeri olarak kullanıldı.
Gelelim başlıkta sorduğum soruya.
Teleütçeyi anlayabilir miyiz?
Teleüt lehçesi/ağzı hiçbir zaman yazı dili haline gelmemiş ancak Altay Türkçesi yazı dili, Teleütçenin de içinde yer aldığı Güney Altayca temel alınarak kurulmuştur.
Teleütçede bazı sözcükler var ki Anadolu Türkçesindekiyle aynı sözcükler bunlar. Sonradan oluşturulan Teleüt abecesinde 39 harf bulunuyor. Rus abecesi temelinde kurulmuş olan Teleütçedeki bazı özel sesler için ek harfler kullanılmış.
Teleütçe sözcükler
Teleütler baba için aba sözcüğünü kullanıyor. Amca yerine ise abagay diyorlar. Teleütler (kadın) eşlerine abakay, büyükbaba için de abaş sözcüğünü kullanıyor. Teleütler asıl olarak Şamanist inanca sahip ancak bir kısım Teleüt Hristiyanlığı kabul etmiş.
Papaz için abıs sözcüğünü kullanırken ihtiyar adamlara abışka diyorlar. Ağabeylerin eşlerine biz yenge derken onlar abızın diyor. Biz amcanın eşine de yenge diyoruz ama Teleütler onun için abönöş sözcüğünü kullanıyor.
Şimdi dikkat, aç sözcüğü Teleütçede de aynen var. Ama bunun yanı sıra bu sözcük Teleütçede açgözlü, cimri anlamlarına da geliyor.
Teleütler aç sözcüğünü aynen bizim gibi kullanıyor. “Aç özökkö” aç karnına demek örneğin. Aça hem ağabey hem de amca, babanın küçük erkek kardeşi anlamına geliyor.
“Açı” kökünü, ekşimek, mayalanmak sözcükleri için kullanırken ekşimiş yerine açıgan diyorlar. Açık her iki dilde de aynı anlamda kullanılıyor. “Açık d’er” açık yer, orman açıklığı demek. Ama açık yürekli, samimi demek istiyorsanız açık-d’arık demeniz gerekiyor.
Saç yerine çaç diyorlar, çaç aynı zamanda saçmak, savurmak anlamına da geliyor. Fidana, çaal agaş, homurdanmaya çaaylan, hamsiye çabak diyorlar. Çadır iki dilde de aynı ama onlarda paspas, yer halısı anlamlarına da geliyor. Ağıla çadrık, ocak ayına çagan ay, dirseğe çaganak diyorlar ama çağanak botanik alanında ısırgan otu da demek. Şimşeğe çagın, çağa çak diyorlar ama güç anlamına da geliyor çak.

Dans eden Teleüt kızı
Teleütlerin ünlü bir harfleri var d’ veya D’. D’aa ok demek, aynı zamanda yağmak anlamına da geliyor. D’aan üzü ay temmuz ayı, d’aaş afet, d’abılu kapalı kapı veya pencere, d’abu çatı, dam demek. D’ajı yaş (yıl anlamında), d’ajı d’aan yaşlı, ihtiyar, d’alçı ırgat, d’ajıt sır, d’akşı iyi, d’al ücret, d’al tüş öğle vakti, d’alma yok etmek, d’altanbas korkmaz, cesur demek. D’eŋ yen, giysi ve yenmek demek, d’eŋe yenge, d’eŋil hafifletmek, d’eŋü zafer anlamına geliyor.
Teleütçede Türk diye bir sözcük yok. Demire temir derken temir d’ol demiryolu anlamına geliyor. Temin ise besin/yemek anlamına kullanılıyor. Teŋis deniz anlamına gelirken teŋre gökyüzü anlamına geliyor. Tengri (yani tanrı) ile yakın bir sözcük gördüğünüz gibi.
Görüldüğü gibi birbirine yakın ama tercümansız anlaşamayacağımız akrabalarımız Teleütler.
Teleütlerin tasavvuruna göre ruh ve özellikleri
Teleütlerin çoğunluğu Kamlık (Şamanizm) inancına mensuptur ve inanışlarına göre insan ruhu yedi özelliğe sahiptir: Kut, yula, tın, üzüt, süne, sür ve yel-salkın. “Kut”, iki şekilde anlaşılır: İnsanın varlığının başladığı döllenmiş yumurta (embriyo) ve insanın var oluşunu destekleyen güçtür. Teleütlerde çocuğun doğumu ‘kut’un gelişi, çocuk olmaması da ‘kut’un olmaması şeklinde açıklanmaktadır.
“Tın”, insan, sığır, yabani hayvan, kuşlar, sürüngenler, ot ve ormana has olan ruhsal bir varlıktır. İnsanla ilgili “tın” farklı şekillerde anlaşılır. Ölüm sırasında “tın” insandan çıkmaktadır. İnsan öldükten sonra insanın kötü işleri için “tın” ıstıraba dönüşür.
“Sür”, bir nesnenin suretidir. Şaman tefi üzerindeki resim, portre ve fotoğrafı Teleütler “sür” diye adlandırır. İnsanın ve sığırın böyle sureti vardır. Sığırın ‘sür’ü ölüm esnasında ayrılır ve ahirete yerleşir.
“Üzüt”, sadece bir kişiye özgü olan ölüm sonrası var oluştur. Kişinin ölümünden sonra ölenin ‘üzüt’ü mezarlıkta kırk güne kadar yaşar. Bazen eve gelir ve varlığını evdekilere hissettirir.
“Süne”, insanın ruhudur ve ölüm esnasında bedenden ayrılır, gömülene kadar ölen kişinin evinde kalır. ‘Süne’nin varlığı sayesinde ceset, kendi etrafında olup bitenleri duymaya ve anlamaya devam eder. Bunun temelinde akrabalarının üzüntüleri ve ölen kişi için söyleyecekleri iyi şeyleri öğrenmek vardır.
İyi insan, hava gibi varlık olan ‘yel-salkın’a dönüşür ve ahiretteki Kündüs-Kan’ın dünyasında yaşar. İyi insanların ahiretteki yaşamları bu dünyada yaşayan insanların yaşamına benzemektedir. Bu onların cennetidir. Teleütlerin dinî şuurları ölmüş kan bağı akrabalarının şamanlar ve kadın şamanların adlarıyla yakından ilişkili içinde olup her boy kendi kan bağı atalarını sayar.*
Burada da eski Teleütlerle ortak hiçbir ortak tasavvurumuz kalmadığını görüyoruz. Türkler İslamiyet’e geçtikten sonra çok daha basit bir ölüm/ruh/ahiret görüşüne kavuşmuş anlaşılan. Bunun iyi bir şey olduğundan pek emin değilim.
Herkese keyifli günler.
Fotoğraf: Teleüt çadırının içinden bir görüntü. Evin ortasında, ateşin koruyucu ruhlarına olan inançla bağlantılı kutsal bir anlamı olan, ısıtma amaçlı bir ocak bulunuyordu. Şöminenin arkasına özel bir sehpa, dyanyrtyk, yerleştirilirdi. En üste ise ustaca oymalarla süslenmiş ahşap bir kutu olan kayırçak konurdu. Aile putları, klanın koruyucuları olan tahta bebekler biçimindeki putlar kayırçakta saklanırdı. Teleütler enerjinin gücüne inanırlardı; bebeklerin yüzlerini oymak için yalnızca bir şamana güvenirlerdi. Putlar yılda bir kez beslenir ve koruyucular nesilden nesile geçerdi.
KAYNAKLAR
Teleüt Ağzı Sözlüğü, Şükrü Haluk Akalın, Caştegin Turgunbayev, Ankara 2000, AKDTYK, TDK yayını, 741.
–https://en.wikipedia.org/wiki/Teleuts