1
Dr. Hüseyin Korkmaz (tasam.org)
Biden yönetimi bir süredir beklenen Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’ni sonunda yayınladı. Aslında geçen sene geçici bir ulusal güvenlik belgesi yayınlanmış ve ABD’nin kuşatma altında olduğu belirtilerek Çin’in giderek agresifleştiğinin altı çizilmişti.
Bu geçici belgede “Amerika’nın ittifaklar ağını ve dünyayı tüm halklar için daha güvenli hale getiren ortaklıkları canlandırmanın“ son derece önemli olduğu özellikle vurgulanmıştı.
Trump döneminde müttefiklere uygulanan ayrıştırıcı yaklaşım Biden yönetimi ile beraber tersine döndü. Biden yönetimi küresel rekabette başarılı olmanın ve kurallara dayalı mevcut düzenin ayakta kalabilmesi için ortak/organize bir yaklaşım modelinin geliştirilmesini savundu.
Biden dönemindeki bir başka önemli belge ise Pentagon tarafından 2022 Mart ayında yayınlanmıştı. Bu belgede de Çin, stratejik bir rakip olarak tanımlanmış ve Çin kaynaklı tehditlere ayak uydurulması için “dirençli bir ‘Müşterek Kuvvet’ ve savunma ekosistemi oluşturmanın“ önemi vurgulanmıştı.
Ulusal savunma strateji belgesinin özetinde dikkat çeken bir diğer husus ise “Hint-Pasifik’te Çin ile mücadeleye ve ardından Avrupa’da Rusya ile mücadeleye öncelik vereceklerinin“ belirtilmiş olması. Ukrayna’daki savaşın derinleşmesi nedeniyle bu husus revize edildi ve öncelik şu anda Rusya ile mücadelede gibi.
Zaten Biden yönetimin yayınladığı son güvenlik strateji belgesinde de “Rusya, Avrupa güvenliğine yönelik en acil tehdit“ olarak tanımlandı.
Son yayınlanan strateji belgesine ayrıntılı bir şekilde bakmadan önce 2022 Mayıs ayında ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in George Washington Üniversitesinde yaptığı önemli konuşmaya değinmekte yarar var.
Bu konuşmada Çin’e yönelik strateji ana hatları ile açıklanmıştı. Blinken’in konuşması Çin’e yönelik stratejiyi “yatırım yap, uyum sağla ve rekabet et“ temaları eşliğinde ele almıştı.
Blinken, Çin’i uzun vadeli en önemli tehdit olarak tanımlarken “yeni bir soğuk savaş“ istemediklerini de özellikle vurgulamıştı. Öte yandan “bu düzeni tek başımıza savunamayız“ diyerek müttefik ağını canlandırmanın önemine değinmişti.
Blinken, “Çin, hem uluslararası düzeni yeniden şekillendirme niyetine hem de bunu yapacak ekonomik, diplomatik, askerî ve teknolojik güce sahip tek ülke.” diyerek Çin’in niyetinin sistemi değiştirmeye yönelik bir eğilim içerisinde olduğunu ilan etmişti. Blinken ayrıca askerî alanda daha asimetrik bir safhaya geçtiklerini belirterek küresel rekabetin hibrit karakterine de vurgu yapmıştı.
Blinken’in konuşmasını ‘Biden doktrini’ olarak tanımlamıştım. Doktrinin temeli tıpkı Truman doktrininde olduğu gibi ABD’nin Çin tehdidi altında bulunduğu korkusuna dayanıyor.
Biden yönetimi tarafından yayınlanan son belgede ise “ABD’nin önümüzdeki yıllarda tehlikeli bir Rusya’yı nasıl engelleyeceği ve uzun vadede Çin ile etkili bir şekilde nasıl rekabet edeceği” ana hatlarıyla açıklandı.
Belgenin ilk bölümünde “büyük güçler arasındaki jeopolitik rekabetin şartlarının belirlendiği belirleyici bir on yıldan“ bahsediliyor. Biden yönetimi önümüzdeki on yılın küresel rekabet açısından belirleyici bir dönem olacağını iddia ediyor.
Biden yönetimine göre “Dünya artık bir dönüm noktasında. Bu on yıl, Çin ile rekabetin şartlarını belirlemede, Rusya’nın yarattığı akut tehdidi yönetmede belirleyici olacak.“
Belgeye göre “Soğuk Savaş sonrası dönem sona erdi ve sonraki dönemi şekillendirmek için süregiden bir rekabet söz konusu.“ Jeopolitik rekabetin arttığı ve milliyetçilik ile popülizmin iş birliği yaptığı bir dönemde yeni hareket tarzlarının benimsenmesi gerekiyor Biden yönetimine göre.
Biden yönetimi “uluslararası ortam tartışmalı hale gelse de ABD dünyanın önde gelen gücü olmaya devam ediyor“ diyerek bu kalıcı rolün devam ettiğinin altını çiziyor.
ABD, müttefiklerini belirli ölçüde ikna ettiğini ancak kilit ortakları ile bazı sorunlar yaşadığını da kabul etmiş oluyor. Belgeye göre ABD’nin bu yeni vizyonunda karşılaştığı en acil stratejik zorluk, otoriter yönetimi revizyonist bir dış politikayla birleştiren güçlerden geliyor:
“Rusya ve Çin farklı zorluklarla karşı karşıya. Rusya, Ukrayna’ya karşı acımasız saldırganlık savaşının gösterdiği gibi, bugün uluslararası düzenin temel yasalarını pervasızca hiçe sayarak, özgür ve açık uluslararası sisteme acil bir tehdit oluşturuyor. Buna karşılık Çin, hem uluslararası düzeni yeniden şekillendirme niyetine hem de bunu ilerletmek için giderek artan bir şekilde ekonomik, diplomatik, askerî ve teknolojik güce sahip tek rakiptir.“
Makalenin tamamını okumak için tıklayın