Özbekistan’ın kuruluşu yenidir. Oysa Özbeklerin tarihi epey eskidir.
19. yüzyılda Orta Asya Rus İmparatorluğu’nun kontrolüne geçince Taşkent Rus Türkistanı’nın başkenti oldu. Sovyetler Birliği 1924’te Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni kurdu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra 1991’de Özbekistan Cumhuriyeti ilan edildi.
Ülkeyi kuruluşundan 2016’ya dek yönetmiş olan İslam Kerimov döneminde Özbekistan’ın insan hakları ve bireysel özgürlükler konusunda politikaları uluslararası kuruluşlar tarafından ağır biçimde eleştirildi. Ancak Kerimov’un 2016’daki ölümünün ardından yeni cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev ülkede yaygın olan pamuk köleliği ve çocuk işçiliği konularında reformlara girişti. Serbest ekonomiye geçiş için çalışmalar başlattı ve Özbekistan’ın komşularıyla ilişkileri iyileşti. Uluslararası Af Örgütü 2017/18’de önceki dönemdeki baskıcı uygulamaların ve hukuksuzlukların sadece kalıntılarının kaldığını raporladı. 2020 BM raporu da iyileşmelerin gerçekleştiğini doğruladı.
Özbekistan dünyanın en büyük pamuk ihracatçılarından biridir. Sovyet döneminden kalan dev enerji üretim tesisleri ve doğal gaz kaynakları ülkenin Orta Asya’daki en büyük elektrik üreticisi olmasını sağlamıştır.1
Özbeklerin kökeni
Özbeklerin tarihine ilişkin birden çok kaynağa bakmakta yarar var. İlki İslam Ansiklopedisi’ndeki Özbekler maddesi. Bu maddenin yazımı Prof. Mehmet Alpargu tarafından yapılmış. İsterseniz ilkin buna bir bakalım:
“Bugün büyük bir kısmı Özbekistan’da bulunan Özbeklerin menşei Cengiz Han’ın en büyük oğlu Cuci’nin dönemine kadar iner. Cuci’nin ulusu bozkır halkı diye isimlendirilebilecek göçer Türk boylarından oluşmaktaydı. Bunların içinde yer alan ve sayıları fazla olmayan Moğollar da Türk dilini benimseyerek bu boyların arasında eridi. Bozkırda genellikle tanınmış bir idarecinin veya kumandanın başında bulunduğu grubun zamanla onun adını taşıması geleneği uyarınca Cuci’nin haleflerinden Özbek Han’ı liderleri olarak kabul eden Cuci ulusunun dört şubesi onun ismini kendilerini tanımlamak üzere kullanmaya başlamış, böylece Özbekler denen topluluk ortaya çıkmıştır. Özbek ulusunun bağımsız bir il haline gelişi, İbrahim Ayba’nın torunu ve Tuğlu Şeyh’in (Devlet Şeyh) oğlu Ebülhayr Han zamanında (1428-1468) gerçekleşmiştir.”2
İkinci kaynağımız SemihaAltıer’in Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi’ndeki bir makalesinden yaptığım kısa alıntıda Özbeklerle ilgili şu cümleler var:
Özbek Hanlığı’nın kurucusu olan Ebu’l Hayr Han, Moğol hükümdarı Cengiz Han’ın (1155-1227) büyük oğlu Cuçi’nin (1169-1227) soyundan gelir. Ebu’l Hayr Han, Cuçi Han’ın hâkimiyetindeki bölgelerin dağılma sürecinde Fergana Vadisi’nde toplanmaya başlayan halka önderlik eder ve Özbek Hanlığı’nın temellerini atar. Han, Sibirya’da bugünkü Tobolsk’un batısındaki Tura şehrinde 1428’de han ilan edilir.
Han, kısa sürede Seyhun’un kuzeyinden bilinçli bir şekilde daha yerleşik bir yaşamın sürdüğü Timurlu topraklarına doğru iner. Ebu’l Hayr Han bir süre sonra Timurluların taht mücadelelerine doğrudan veya dolaylı olarak karışabilecek duruma gelir. Hatta Timurlu tahtında oturan Mirza Abdullah’ın (1410-1451) yerine Ebu Said’i (1452-1469) Semerkand’da tahta geçirir. Ebu’l Hayr Han hanlığı süresince Orta Asya’daki bazı boyları bir araya getirmeyi amaçlar. Ne var ki Oyrat, Noğay ve Kazak gibi boylar onun hâkimiyeti altına girmek istemezler. Kazaklarla Ebu’l Hayr Han’a bağlı Özbekler arasında 1469 yılında birçok çarpışma olur ve Ebu’l Hayr Han bu sırada ölür.3
Özbek halkının etnogenezi (kökeni)
Bir başka kaynaktan devam edelim:
Özbeklerin etnogenezinin başlangıcı, Orta Asya ovasındaki vahalarda Türk dilli halkların ortaya çıkmasının ilk etaplarıdır. Bu sürecin başlaması Türk kağanlığının kurulmasından önceki döneme aittir. Bugün elimizde olan malzemeye dayanarak, VI. yy.’da Altay Türklerinin gelmesinden önce, Orta Asya çöl ve vahalarında bir miktar Türk dilli halkın yaşadığını tahmin edebiliriz. Bölgenin oldukça eski zamanlardan polietnik olduğu düşünülüyor, yani burada Türk dilli ve Fars dilli halklarla beraber diğer dil gruplarına giren halklar da mevcuttu.
VI-VII. yüzyıllar arasında Semerkant bölgesinde tümü ‘Türk’ olarak isimlendirilen geniş bir Türk dilli halk dilimi oluşmuştu. Bölgedeki Türk dilli halkların kendilerine ait Runik yazı alfabesi de mevcuttu ki Mug Dağı’ndaki kalede bulunan arşivden çıkan eski Türk dilinde yazılmış belge de bunu ispatlamaktadır. Bir yığın hükümdar Türk idi; devlet memurları da sıkça Türk dilli halklardan oluyordu.
9-12 yüzyıllarda Arap istilası Orta Asya ovasındaki etnik süreçleri oldukça kuvvetli biçimde etkiledi. Sogd, Baktriya ve Harezm dilleri ortadan kalktı; Türk dilli halkların birleşmesi yavaşladı. Bununla beraber, bazı araştırmacıların düşüncesine göre, VIII-IX. yy.’larda Türk etnik birliğinin temel çizgilerinin oluşması hızlanmıştı. Bu Özbek bölgesinin etnik temelini oluşturdu.
Askarov’un düşüncesine göre, Doğu Türkistan’ın bir kısmı, Yedi Su, Taşkent vahası, Fergana, eski Sogd ve Baktriya dahil olmak üzere, Kaşgar’dan Amu Derya’ya kadar olan bölgeyi kapsayan Karahanlılar Devleti’nin kurulması Özbeklerin etnogenezinin oluşmasını sona erdirmişti. Özbek halkının genel olarak Karahanlılar Devleti çerçevesinde oluşmuş olduğu, fakat onun birleşmesinin daha sonra da devam ettiği düşünülmektedir.
(VIII-XV. yüzyıllar arası) Oluşmakta olan Özbek halkının zamana göre bir sonraki etnik katmanı, Çağatay hükümranlığı döneminde Türk dilli halkların kuzeyden Orta Asya ovasına akın etmeleri ile bağlantılıdır. Bilindiği gibi Cengiz Han’ın ordusuyla beraber Orta Asya’nın doğu bölgelerinden Orta Asya’ya birçok Türk dilli ve birkaç Moğol kabilesi geçmişti. Bu döneme ait yeni Türk ve Türkleştirilmiş Moğol boylarından bazıları- Celayirler, Barlaslar, Kauçinler, Arlatlar, Kungratlar, Mangıtlar ve diğerleri bilinmektedir. XIV. yy.’da çoğunlukla, Semerkant’ın da içinde bulunduğu, Moğol Çağatay ulusu arazisinde yaşayan bu boylar grubuna Çağatay deniyordu. Bunlar, ataerkil -aşiret düzenini koruyan göçebe- çobanlardı. Yavaş yavaş bunlar yerleşik ahalinin ekonomik-kültürel geleneklerini benimsiyordu. Yeni gelen boyların çoğunluğu, oluşmakta olan Özbek halkının dilini oldukça çabuk benimsedi. Bunun nedeni, bu dilin kendi dillerine olan yakınlığıydı. Çağatay Türkleri XIV-XV. yüzyıllar arasında Orta Asya’da, Timur ve Timur devletlerinde önemli rol almıştı. XV. yy.’da “Çağatay” terimi daha geniş bir anlam kazandı. Bu terim artık sadece Moğol istilası zamanı gelen boylara değil, bundan önce gelen boylarla (örneğin Karlukları) beraber Maveraünnehr’in bütün Türk dilli ahalisi için kullanılmaya başlamıştı.
(16 ile 18. yüzyılın ilk yarısındaki süreçte) Türk dilli halkların Orta Asya’ya son önemli akını 15. asrın başlarında olmuştu. Bu sefer onlar Deşti Kıpçak’tan gelmekteydi. Bu dönemde Orta Asya’da siyasi ve ekonomik durum nedeniyle, Deşt-i Kıpçak boylarının Hükümdarı Şeybani Han’ın orduları burayı ele geçirmekte pek zorluk çekmemişti. Şeybani hanla beraber gelen ve “Özbek” ortak adıyla tanınan Türk dilli boylar, Zerefşan Kaşka-darya ve Surhandarya vadilerine, Harezm ve diğer bölgelerine yerleştiler.
(18 .yüzyılın ikinci yarısı, 20. yüzyılın başlangıcında) Feodal bölünmenin kalması, sürekli savaşlar ve iç çatışmalar Özbeklerin parçalanmasını güçlendiriyor, etnik gelişmenin devamı ve milli birliğin oluşmasını frenliyordu. Farklı tarihi dönemlerde Özbek halkıyla birleşen farklı etnik grupların -Sart, Türkmen, Deşti Kıpçak Özbeklerin- yaşam şekli ve kültüründe olan önemli farklılıklar eskisi gibi korunmuştu. Araştırmacılar, Özbeklerin arasında birbirinden farklı birkaç büyük grup göstermektedirler.
Genel olarak Özbekler iki ana gruba ayrılıyordu – birinci ve en eskisi, kendi nesil ve boylarının ismini hatırlamayanlar; ikincisi kendi nesillerini ve boylarını bilenler ki bunlar Deşt-i Kıpçak Özbekleri ve daha erken oluşmuş gruplardı. Bu sonuncular da kendilerini Deşti – Kıpçak Özbeklerinden farklı sayıyorlardı.
Bunlara örnek olarak erken Karluk, Barlas, Türkmen vd. gösterilebilir.
XIX-XX. asrın başlarında Semerkant arazisinde kırktan fazla Türk dilli (Özbek) boy yaşamaktaydı ki bunlardan en kalabalığı Kıpçaklardı; daha sonra ise Nayman, Saray ve diğerleri geliyordu.4
Özbekleri oluşturan Türkçe konuşan halkların bazıları şunlardı: Kıpçaklar, Naymanlar, Saraylar, Mangıtlar, Mingler, Tuyaklılar, Barlaslar, Türkler. Bunların alt kollarına inildiğinde yüzlerce başka adla karşılaşılır. Bir tanesini örnek olsun diye vereyim:
“XIX. asrın sonları-XX. asrın başlarında Zerefşan vadisinde alttaki Özbek-Kıpçak grupları yaşamaktaydı:
I. Toguzuruv (Tokuz) veya Toguzbay; Karauz, Çuraş, Çalnogay, Çalmayun, Uraztay, Kırımhoca, Cagalbaylı, Tuyaklı, Ayuçi.
II. Cetı-uruv Aytamgalı, Koştamgalı, Sırgalı, Kamçılı, Cuvanlı, Samanotlı, Çumuçlı.
III. Parça-Kıpçak: Uştamgalı Torı-Aygır veya Torttamgalı (Uzun çekli, Bakalçok, Çuvullok), Kanjıgalı, Çapraşlı, Kara-Kesak-Çir-Tak, Bılting Tokal.
IV. Ak-kıpçak: Cagaltay (Kulcaman, Şanazar, Karahan), Şegarbay, Buribay, Ak-pıçak, Pıçakçı.
V. Kara-kıpçak: Kara-Kıpçak (Gumbaz, Batal, Kovan, Kara-boyır, Kara – Moyun, Kara-nayman).
VI. Sarı-kıpçak: Altı ata (Altıvoy veya Altı ata balası)-(Kara-moyun, Karaupa, Sarıvoş), Çerik, Çirkiravuk, Çuvullok, Boltalı, Beş sarı, Elatan, Kanjigalı, Sarı. Beşbola, Cagalbayli, Burlay, Oray, Sokmon, Çugmon.
VII. Kıpçak-saray: Abaklı, Karga-ayak, Kırk-ayak, Kazayaklı, (Taşkantli, Hona), Kanjıgalı, Kulçan, Koçkor, Çorkusa, Mirzotup, Şigarak.
Yukarıda verilenlerin yanı sıra Zerefşan vadisi Kıpçakları arasında Tana, Oyrat, Bokalçek, Beşbarmok, Budak, Jurnat, Kalandar, Çangarokçi (bu sonuncular Fergana Kıpçakları arasında da vardır) grupları da var.”
Tabii bir de en sondaki Türkler maddesini merak ettiniz değil mi? Ne yani diğerleri Türk değil mi diye sorabilirsiniz. Yazar dikkat ederseniz hep Türk dilli halklar diyor. Çünkü tarihi olarak adında Türk olan bir tane devlet olmuş, o da Köktürkler/Göktürkler. Diğerlerinin adında Türk sözcüğü yok, herkes kendini boyunun, klanının adıyla anıyor.
Şimdi de bu Türkler maddesiyle ilgili yazarın ne bilgi verdiğine bakalım:
Şüphesiz, Özbeklerin Türklük özünü erken Ortaçağ Altay Türklerinin neslinden gelenler ve erken devirde Orta Asya vahalarına gelmiş Türk dilli boylar oluşturmuştur. 1870’lerde Zerefşan Türkleri aşağıdaki aşiretlere bölünüyorlardı: Kalta-Tay, Kal-Hafız, Lüleki, Kara-Kuz. İki aşiret daha – Barlas ve Musa- Bazari Şahrisabz’a göç etmişlerdi. Emirin askeri birliklerine katılmıyorlardı. Onlar göçebe hayat tarzına ve 19 kışlaya sahiplerdi. Nüfusları 4500 kişiyi aşkındı. Başka Özbek boylarından kendilerine özgü Avrupaî çizgileriyle farklılık gösteriyorlardı. Araştırmalar onların Özbek asıllı olduklarını inkar etmediklerini gösteriyor.5 Türkler hem Nurat şehri ve civarında hem de bu bölgenin güney-doğusundaki Avazsay vadisinde tespit edilmişlerdi.6
Yazarın Zerefşan Türkleri diye adlandırdığı boy kendine ne diyordu acaba? Ama en azından adlarını bir nehirden aldıkları belli oluyor. Zerefşan Nehri (Farsça altın saçan demektir, M.G.) Orta Asya’da bulunan önemli bir nehir. Doğu Türkistan (Pamirlerde) sıradağlarının doğusundan kaynak alan Zerefşan nehri Özbekistan ve Tacikistan boyunca 877 km akarak Türkmenistan’ın Türkmenabad şehri yakınlarında (eskiden Ceyhun’a suyunu boşalttığı yerde) çöl kıyısında kaybolur.7
Herkese keyifli günler…
Manşet fotoğrafı: Wikipedia
KAYNAKLAR
1- https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96zbekistan
2- https://islamansiklopedisi.org.tr/ozbekler
3- https://web.archive.org/web/20200325171301/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/620277
4- https://web.archive.org/web/20190709041238/https://www.altayli.net/semerkant-bolgesindeki-ozbeklerin-etnik-tarih.html
5 -Yazarın alıntı yaptığı kaynak: A. D. Grebenkin, Özbekler.-Rusya Türkistanı. Politeknik Sergisi İçin Basılmış Eserler Karması. 2. basım. Moskova 1872. S. 69-70.
6- Yazarın alıntı yaptığı kaynak: B. H. Karmışeva. Nurat Sırtı Ahalisinin Etnografisi ile ilgili Materyaller. -Etnografi Enstitüsünün Arazi Araştırmaları. 1976. Moskova 1978. S. 148.
7- https://tr.wikipedia.org/wiki/Zeref%C5%9Fan
***
Not: Medya Günlüğü’nün yeni açılan Bluesky hesabını takip etmek için: https://bsky.app/profile/mgunlugu.bsky.social