Toplum bilincinde “maymundan mı geldik” anlayışının nasıl yerleştiğiyle ilgili bir anekdotla başlamak isterim.
Darwin, Evrim Kuramı’nı 1856’da yayınladıktan sonra, İngiliz Parlamentosu’nun bir muhafazakâr üyesi bir oturumda şöyle der: “Ne yani bizler şimdi maymundan mı geldik. Benim değil ama Darwin’in atası maymundur.”
Gazeteciler Darwin’e bu söylem hakkındaki düşüncelerini sorduklarında Darwin, “Bu kişinin atası ile aynı soydan gelmektense, maymun soyundan gelmeyi yeğlerim” der.
Ertesi gün İngiliz gazeteleri, “Charles Darwin maymundan geldiğimizi kabul etti” diye başlık atar. İşte bu yayınlardan sonra “maymun” evrim kuramı tartışmalarında başrol oynamaya başlıyor.
Düşünceleriyle evrim ve doğal seçilim kuramı bağlamında Darwin’in yolunu açan, ancak katkıları genellikle göz ardı edilen bir İngiliz ekonomi ve nüfus kuramcısı vardır: Thomas Malthus (1766 -1834). Din adamlığından felsefeye, felsefeden de nüfus bilimine geçen Malthus, ünlü Nüfus Kuramı’nı 1826’da “Nüfus Artışı Hakkında Araştırmalar” adlı kitabında yayınlar.
Evrim Kuramı bağlamında Thomas Malthus’un şu görüşlerini önemsiyorum. Darwin henüz herhangi bir yayın yapmadan 30 yıl önce Malthus diyor ki,
- “Her canlı türünün nüfusu, yaşayabileceği ortam ve beslenme zincirinin sunacağı olanaklar kadar artar ve burada durur”.
- “Canlılar geometrik, gıdalar ise aritmetik artış gösterir. Dolayısıyla her canlının nüfus artış hızı ile beslenebileceği gıdanın artış hızı arasında bir çelişki vardır. Bu çelişkiden dolayı canlılar ancak kendi gıda zincirin beslenme ortamına göre çoğalırlar”.
- Tersi olduğunda yoksulluk ve açlık nedeniyle yok olurlar. Zevk ve eğlence düşkünlüğü, geç evlilikler, savaşlar, ahlaksızlıklar gibi yıkıcı etkenler nüfus artışını dengeler, dolayısıyla olumludurlar.
İnançlar açısından bakıldığında, İbrani din adamlarının hesaplamalarına ve takvimlerine göre dünyanın yaratılışının 5783. yılındayız (2023 yılında). Anladığım kadarıyla din adamları dünyanın Maden Çağı zamanında yaratıldığını söylüyorlar. Böylelikle Hz. Adem’in de Taş Devri’nden Maden Devri’ne geçişin ve insanın doğaya müdahalesinin başladığı bir çağda yaratıldığını söylemiş oluyorlar.
Bugün artık evrim kapsamında yalnız canlıların değişimini incelemek eksik kalacaktır. Özellikle 2015 yılından sonraki hızlı bilimsel gelişmeler açık biçimde gösteriyor ki, bir tek canlılar değil, evrenin tamamı değişiyor.
Evrimle ya da yaratılışla ilgili kim ne demiş gibi tartışmaların tümü bir yana, Darwin zamanında İngiltere’deki üniversite yapısına ilgi çekmek istiyorum. Bir üniversite, 22 yaşındaki öğrencisinin kendisini ilgi alanında geliştirmesine değer veriyor, “geziye sen de katıl ve incelemelerde bulun” diyor. Bu sözler, bilim tarihinin en çığır açıcı cümlelerinden biri olabilir.
Napolyon’un Mısır hiyeroglif yazısını çözüme götürecek yüzbaşıyı (Bouchard) Mısır Seferi’ne çağırmasına (1798) benzer bir daveti genç Darwin de alıyor. Dahası Darwin gezisinde elde ettiği çeşitli bulguları İngiltere’ye gönderebiliyor, bunlar Kraliyet adına koruma altına alınıyor. Evrim teorisi kadar yüreklendirici bu yaklaşımı da irdelemek gerekir, diye düşünüyorum.
İskoç düşünür ve iktisatçı Adam Smith (1723–1790) 1776’da “Ulusların Zenginliği” kitabını yazıyor, 1826’da ise Thomas Malthus insan ve diğer canlıların ne kadar çoğalabileceğine ilişkin “Nüfus Teorisi”ni duyuruyor. 1856’da Darwin’in “Evrim Teorisi”ni yayınlamasının ardından 1867’de Karl Marx Das Kapital’i yayınlıyor.
Esasen Adam Smith’in “ey hükumet, siz karışmayın, siz karışmazsanız her şey kendi ahenginde ilerler” sözleriyle bir evrim sürecini kurgulamaya çalıştığını söyleyebiliriz. Siyaset bilimi çerçevesinde ele aldığımızda diyebiliriz ki, liberal iktisatta anlatılan aslında evrimdir. Darwin tüm bu anlatılanlardan etkilenerek teorisini formüle etmiştir.
1800’lerin sonlarında ortaya çıkan ‘Sosyal Darwinizm’ ideolojisi, doğal seçilim yoluyla evrim teorisini belirli siyasi, sosyal veya ekonomik alanlara uyarlamayı önermiştir. Buna göre, toplumun uyumu kendini götürür. En alttakiler perişan olabilir, hamamböceği de sefalet çekiyor, dolayısıyla elden bir şey gelmez.
Marksizm, canlıların evrimini ve seçilimini bilimin ışığında açıklayan Darwin’in Evrim Teorisi’ne karşı çıkmamıştır. Marksizm, alttakilerin de yaşam hakkını savunmak gerekli olduğu için, sömürüyü meşrulaştıran liberalizm temelli Sosyal Darwinizm ideolojisine karşı çıkmıştır.
Marx, Das Kapital’de şöyle yazmıştır:
“Darwin bize varoluş savaşının nasıl yeni hayvan türlerinin gelişimine yol açtığını göstermiştir. Ancak insan toplumundaki var olma çabası, hayvanlar âlemindekinden farklıdır. İnsan toplumunda varoluş savaşı özünde sınıflar arasındadır, yeni sınıfların gelişmesi ise tarihsel süreçten kaynaklanır.”
Mustafa Şanlı