11 C
İstanbul
29 Mart 24, Cuma
spot_img

Kuzey Kutbu’ndan İstiklal Caddesi’ne

Ulaş Başar Gezgin

Moğolistan 

Rusya ile Çin arasında sıkışmış büyük yüzölçümlü, küçük nüfuslu ülke. Ülkenin yarısı Çin’de, İç Moğolistan adıyla… Ülkenin en büyük şanssızlığı denizi olmaması… Ne zaman gitmeli? 11-15 Temmuz’da ünlü Naadam Festivalleri için gitmeli. Naadam, güreş, at yarışı ve okçuluk oyunlarından oluşuyor. Nüfusun yarısının Budist yarısının ateist olduğu ülke… Son dönemlerde madencilik etkinlikleri öne çıkıyor. Yavaş dönüşen bir ülke. Birçokları ‘ger’ adı verilen çadırlarda kalıyor. Uzun kışlar, kısa yazlar. Aşırı soğuk… Bu da kültürü doğal olarak etkilemiş.

Afganistan’dan kaçmak 

Bir Afgan kadınının Taliban rejiminde memleketinde kalması için bir neden söyle… “Burası benim memleketim; elbette kalırım” demek ne kadar zor. Ama göç edenler genelde kadınlar değil, genç erkekler oluyor. Çalışmaya geliyorlar, kimileri Taliban rejiminden de memnun. Kültürel farklar çok büyük. Ama Türkiye’nin Avrupa’daki gibi bir bütünleştirme politikası bulunmuyor. Onların yabancı olarak kalması isteniyor; zaten uyumlanmaları çok zor. Türkiye burjuvazisi ucuz emekten semirmeye devam ettikçe bu göçler sürer. Oysa Afgan kadınları gelseydi daha iyi olmaz mıydı, Türkiye’de bir nefes alırlardı…

Kuzey Kutbu’nda paylaşım savaşı 

Küresel ısınmayla birlikte Kuzey Kutbu buzulları eriyor. Bu durumun en fazla Rusya ve Çin’in işine geleceği düşünülüyor. Rusya, böylelikle kuzeyden gemilerini geçirebileceği bir kanala kavuşmuş olacak. Ayrıca bölgedeki 1 trilyon dolarlık gaz ve petrol rezervlerinden de pay alacak. Bu durum, Çin’in de işine gelecek; çünkü bölgedeki Rus limanlarının yenileştirilmesi ve yenilerinin açılması projelerinde Çinliler var. Ayrıca Çin’in bir Kutup İpek Yolu projesi var. Bu projeyle, Çin ile Avrupa arasındaki mesafe azalacak; yakıt ve zaman tasarrufu sağlanmış olacak. Geçerken şunu da belirtelim: Alaska, Rus toprağıydı, 1867’de ABD’ye satıldı. Bunu tarihlerinde okuyan Ruslar ne çok ah çekiyordur. Konumuza dönersek, bölgede Kanada, ABD ve İskandinav ülkeleri de hak iddia ediyor. Kuzey Kutbu, hem iklim değişikliği hem de Rus-Çin/Amerika çatışması dolayısıyla ısınacak. En büyük zararı, doğa görecek. Bu nedenle, birçok çevre örgütü, Kuzey Kutbu’ndaki devlet ve şirket etkinliklerine karşı çıkıyor. Ama onları kim dinliyor ki…

Kentlilik 

İdeal kent nasıl olur? Bir kere, trafik olmayacak; toplu taşıması kalabalık olmayacak. Nice kent elendi böylece… “Gecekondu olmasın” dersek, “toplumsal eşitsizlikler olmasın” demiş oluruz. Evler güzel, bakımlı olsun; ama güçlü devlet gerekli bunun için. Temel ihtiyaçlara erişimin yanında kültür-sanat etkinlikleri sık sık olmalı. Oysa şu İstiklal Caddesi’nde yürüyen kesime bakın. Turistikleşme yaygın zaten, kitapçılar bir bir kapanıyor. Burada değil bir köyde yürüselerdi ne fark ederdi… Etmezdi, çünkü kentin kültürel-sanatsal beslenme kanallarıyla hiçbir ilişkileri yok. Asalak bir sınıf… Üretimden uzak duran, cebindeki paraları harcayan, tüketim ağırlıklı bir kesim. Kültür de böylelikle hızla dönüşüyor. Ne olur sonu? Yozlaşmanın da yozlaşması bizi kaç yüzyıl geriye götürür? Hesap sizde…

Yapay zekâ tehlikeli mi? 

Yapay zekâ değil de, onu kendi kötücül emellerine alet eden/edecek devletler ve büyük şirketler tehlikeli. Devletler tehlikeli, çünkü yapay zekalı silahlar yapıyorlar ve bu silahlanma yarışında dur durak yok. Falanca devlet, en çok öldürenini buluyor; diğeri boş durur mu, o da daha fazla öldürenini buluyor. Yapay zekalı İnsansız Hava Araçları, en son Afganistan’da sivillerin ölümüne neden oluyordu. Yani yeterince zeki de değil demek ki yapay zekâ. Sonra ABD’nin çekilmesiyle yapay zekalı İHA devri de bitti ülkede. Sevinmeli mi? Ama yerlerini Taliban’a bıraktılar. Devletlerin bir de gözetim olayı var. Herkes veri olarak gözetleniyor artık; eskisi gibi kameraya gereksinim duyulmuyor. Ve şirketler kârlarını çoğaltmak için, çalışanları aşırı bir biçimde gözetleyip denetim altına alıyor. Chaplin, bugünleri görmüştü; işyerindeki robotlaşmanın hicvini yaklaşık 100 yıl önce başarılı bir biçimde yapmıştı.

Aziz Nesin 

Aziz Nesin’le büyüdük. Güldürdü, güldük. Vietnam’a gittiğimde, ülkede bilinen tek Türkiyeli yazarın Aziz Nesin olduğunu görünce şaşırmıştım. Birçok kitabı Vietnamcaya çevrilmişti. Yüksek not alan öğrencilerime armağan ederdim kitaplarını. Sonradan Darüşşafakalı olduğunu da öğrendim. Öngörülü bir insandı elbette. Bugünleri görmüştü, neler olacağını tek tek anlatmıştı. “Dinleyen olmadı” denebilir sanırım. Hem iyi bir öykücü hem de iyi bir aydın olmak kolay olmasa gerek. Ateizmi en açıkça savunanlardandı. Kitaplarında bir yandan inançlara saygı vardır, ancak bir yandan da bağnazlıkla mücadele eder. Akla ‘Zübük’ geliyor. Zübük öylesine başarılı bir nitelemedir ki sonradan gelen birçok taşra siyasetçisi sanki kalıptan çıkmış gibi gelir. Vakfı çok zor durumda şimdi. Bunu da öngörmüştür eminim. Ama halka da inancı vardı. % 60 aptal dediğinde, yine de % 40’a sevgisini yitirmemişti. Birçok aydında görülen ve sağa kayışa götüren “bu halktan bir şey çıkmaz” sözlemesi, onda bir uzlaşmayla sonuçlanacaktı: Yaklaşık yarısından bir şey çıkmaz, yaklaşık yarısından bir şey çıkardı. İki halk vardı aslında. Kendisi de söyler, “% 40 akıllı desem daha çok sevilirdim” benzeri bir ifadesi vardır. Bu gerçekten de psikolojideki çerçeveleme etkisine örnektir. “Bir tedavi yöntemi var, şu kadar kişi ölecek” denenler, “şu kadar kişi yaşayacak” denenlere göre daha olumsuz tavır takınıyor. Aziz Nesin de çırak yetiştirmeyen büyük yazarlardandı. Oysa şöyle bir yazarlık okulu açsa ne güzel olurdu. Yazarlık ustalığının sırları toprağa gömüldü…

Medya Günlüğü

Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Medya Günlüğü
Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler