Daralan, baskılanan uluslararası havanın yeni bir küresel savaşa davetiye çıkardığı, siyaseten gerilen dünyamızın ancak yeni bir kırılma ile düze çıkabileceği, siyasal fütüristlerin tekrarladığı beklenti oldu.
İçinden geçmekte olduğumuz, Ukrayna’daki savaşın da alt üst ettiği uluslararası bloklaşma zemininde, Birleşmiş Milletler (BM) mekanizmalarının çaresiz kaldığı tepe taklak gidişatta ilk kıvılcımın Asya Pasifik’de çıkabileceği kabul görmekteydi.
Ancak, galiba stratejistler de fena yanıldı.
Kıvılcım, uzaklardan değil, medeniyetler çatışmalı Orta Doğu kazanından çıkıverdi. Artık olası küresel savaşın çanları yakın coğrafyamızda çalmakta.
Çin
“Soğuk Savaş”ın tuğlalarının hızla örülmekte olduğu Asya Pasifik coğrafyası, üçüncü dünya savaşının kapılarını aralayacak potansiyel barut fıçısı olarak görülmekteydi. Belki halen de öyledir.
ABD’nin yüz elli yıllık küresel hegemonyasını ve Amerikan rüyasını zafiyete uğratan, yükselişi bir türlü önlenemeyen Çin, aynı zamanda BRICS ve Şanghay İş Birliği yapılanmalarıyla da Batı dayanışmasının kabusu oldu.
ABD, çareyi Batılı dostlarıyla oluşturduğu AUKUS, BEŞ GÖZ, QUAD gibi stratejik Asya-Pasifik ittifaklarıyla, Çin’i kuşatmakta bulurken, Tayvan ve Uygur kartlarını elde hazır tutmaya devam etti.
Hamas
Her şey geçen Ekim ayında sivillere yönelik Hamas saldırısı ile başladı. Yüzlerce sivil kayıp verdiğini iddia eden İsrail, Filistin’den ve bölgeden öç alma duygusu ile birçok devlet ve örgütü hedefe aldığı sıcak çatışmaları başlattı.
İsrail’in, Hamas tetiklemesi ile başlayan oransız, acımasız öfke operasyonları etnik temizlik boyutunda işgal ve katliamlar zinciri ile bölgede kitle göçleri dahil sosyal kaosların da kapısını araladı.
Vetolarla eli kolu bağlanan BM sisteminin seyirci kaldığı, İsrail-ABD ittifakı mezalimi, halen Filistin, Lübnan, Yemen ile kısmen İran ve Suriye’yi kapsayan ve genişleyen fiili bir saldırganlık içinde. Şiddetini, işgal, siyasi suikastler, çağrı cihazı ile başlayan akıllı iletişim elektroniklerinin istihbari siber şaşırtmacalarıyla devam ettiren İsrail’in nerede duracağı, saldırıların nasıl sonlanacağı ucu açık suallerle bölgeyi tehlikeli sulara sürüklemekte.
Bölge ülkelerinin sıkıntılı durumlarının yarattığı atalet, saldırılara karşı tek ses olamamaları, İsrail yayılmacılığı için altın fırsatlar yaratırken, ABD seçimlerindeki Yahudi lobilerinin rolü de uygun zemin hazırladı.
Sıcak çatışmaların harareti Orta Doğu’dan yükselirken, bölgeyi ateş topuna çevirmekte olan saldırganlığın ulaştığı aşama ve yayılma hızı küresel savaş endişesini arttırmış durumda.
BOP mu?
Malum komplo teorileri, kırılgan gidişatı süsleyip, içini doldurmaya başlamadı değil. Buna göre,
*Hamas saldırısı aslında bir İsrail oyunuydu, kullandı. İsrail ya Hamas’ı kendisi tetikledi ya da önceden haberdardı, göz yumdu. Gazze’den başlayarak saldırıları için fırsat yaratıp, meşruiyet zemini hazırladı.
*Büyük Orta Doğu Projesi, sarmal entrikalarla, masum sivillerin canı pahasına sürmekte. Orta Doğu haritasının şekillenmesinde sıradaki hedef İran ve ardından nihai adres Türkiye olacaktır.
*Orta Doğu gelişmelerinde İsrail ile birlikte yıpranan ABD, hiç olmazsa başkanlık seçimleri süreci tamamlanana dek, çatışmaların hızının kesilmesini arar görünmekte. Ancak misillemeler ve öfke dalgaları karşısında şiddet sarmalının devamı halinde, dikkatleri Asya-Pasifik’e çekmek için Çin’le “it dalaşı”na da girebilir.
Komplo teorileri hezeyanını bir kenara bırakırsak, mevcut gidişat öyle veya böyle küresel çapta bir hesaplaşmanın körüklendiği uğursuz bir restleşmenin eşiğinde olduğumuza işaret etmekte.
Uluslararası toplumun ve yakın bölge ülkelerinin, propaganda ve psikolojik savaş oyunlarının giderek keskinleştirdiği cephelerde kendi saflarını belirleme telaşına kapıldığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Görsel: thegaze.media