Birleşmiş Milletler takviminde 2 Aralık “Dünya Köleliğin Kaldırılması Günü” olarak anılıyor fakat dünya genelinde her 150 kişiden biri hâlâ kölelik koşullarında yaşıyor. (*)
Kölelik, insanlık tarihi boyunca farklı biçimlerde var olan sistematik bir emek sömürü düzenidir. Antik Yunan’dan Roma’ya ve Bizans’a, Avrupa’dan Amerika’ya kölelik, sosyoekonomik yapıların parçası olmuştur ve modern dönemde gizli yüzüyle devam etmektedir.
Antik Yunan ve Roma’da kölelik, tarım, madencilik ve ev işleri gibi ana sektörlerde yaygındı. Platon ve Aristoteles gibi filozoflar, köleliği toplumsal hiyerarşinin doğal bir parçası olarak görüyordu. Ancak Stoacılar bu anlayışı eleştirerek doğuştan gelen eşitliğe vurgu yapmıştır. Stoacı filozoflara göre doğayla uyum erdemli ve etik bir yaşamın temel koşulu, kölelik ise insan doğasına aykırı bir zorlama ve yapaylıktır.
Bizans’a gelindiğinde kültürel ve dini dönüşümlerle birlikte köle sahipliği azalırken özgürleştirmeler artmıştı. Bu önemli değişime Hristiyanlığın etik değerleri, yasal düzenlemeler, tarımdaki yenilikler, kentleşme ve ekonomik dönüşüm gibi faktörler katkıda bulundu.
Orta Çağ Avrupa’sında ise kölelik, önemli sosyal ve ekonomik gelişmelerin sonucunda yerini büyük ölçüde feodal sisteme bıraktı. Merkezi otoritenin ve köle ekonomisinin zayıflamasıyla sonuçlanan söz konusu süreçlerin ardından, feodal ağalar tarımsal üretim için köle emeğinden uzaklaşarak toprağa bağlı serflere yönelmeye başladı.
Sonuçta serfler tamamen özgür olmasalar da yeni sistemle birlikte en azından kölelik statüsünden kurtulmuşlardı. Bu dönüşüm gerçekleşmeseydi, kölelik Orta Çağ Avrupa’sında muhtemelen varlığını sürdürmeye devam edebilirdi.
Benzer bir dönüşüm süreci Osmanlı İmparatorluğu’nda da yaşandı. Erken dönemlerde savaş ganimetlerine dayanan bu sistem, ilerleyen dönemlerde ticari bir olguya dönüştü. Tanzimat reformlarıyla modernleşme sürecinin bir parçası olarak 1847’de köleliğin kaldırılması yönünde önemli adımlar atıldı. Neticede, 1888 yılında resmen yasaklandı ve Cumhuriyet Dönemi’nde tümüyle ortadan kaldırıldı.
Osmanlı’da kölelik yaygın ve sistematik değildi, ancak aynı dönemlerde Batılı köle tüccarları Afrika’da insanları yakalayıp limanlara sürüklüyordu. Milyonlarca insanın Amerika’ya zorla taşınması, kölelik tarihinin en acımasız örneklerinden biri oldu. 16. yüzyılda başlayıp 19. yüzyılın ortalarına kadar gelen bu süreç, Afrika’daki yerel nüfus dinamiklerinde derin ve kalıcı bozulmalara yol açtı.
18. yüzyılın ortalarına, Sanayi Devrimi’ne gelindiğinde; teknolojik ilerlemeler ve üretim süreçlerindeki dönüşümler, fiziksel köleliğin Batı toplumlarında yasaklanmasını sağladı. Ancak bu, emek sömürüsünün gelecekte sona ereceği anlamına gelmiyor. Günümüzde milyonlarca işçi düşük ücret, uzun çalışma saatleri ve kötü yaşam koşullarıyla modern köleliğin bir parçası olarak yaşam mücadelesi veriyor.
Tarım, balıkçılık, inşaat, madencilik, tekstil, ev hizmetleri ve bakıcılık gibi emek yoğun işlerde çalışan bu kişiler, sosyal haklar ve sağlık sigortasından yoksun bırakılmakta, yetersiz iş güvenliği nedeniyle yüksek iş kazası riskiyle karşı karşıya kalmakta. Nitekim modern kölelik, bireyleri eskiden olduğu gibi demir zincirlerle değil, sosyal ve ekonomik bağımlılıklarla tutsak alıyor.
Orta Doğu ve modern kölelik
Orta Doğu’da bu sorunlar, özellikle yabancı işçilerde daha da belirginleşiyor. Bölgedeki bazı ülkelerde uygulanan ve “zorunlu kefillik” ya da “sponsorluk” olarak bilinen çok tartışmalı bir sistem mevcut. Bu sistem, yabancı işçileri borç köleliği benzeri bir düzende yaşamaya mahkum ediyor. Haklarını kaybetme korkusu ise onları ayrımcılık, taciz ve istismara karşı savunmasız bırakıyor.
BBC’nin “Ölmek İstedim” (I Wanted to Die, 2018) belgeseli Kuveyt, Katar, Ürdün, Emirlikler ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde; çoğunluğu Filipinli, Etiyopyalı, Kenyalı, Ganalı, Bangladeşli ve Hindistanlı olan 2,8 milyon kadın hizmetçinin ağır koşullarda çalıştırıldığını ortaya koyuyor.
BBC’nin aynı konuya odaklanan başka bir belgeseli daha var: “Hizmetçilerin Gizli Yaşamları” ( The Hidden Lives of Housegirls, 2019). Bu belgeselde ise Kenya kırsalından getirilen genç kızların zorla çalıştırıldığı, iş gücü sömürüsüne uğradığı ve cariye olarak tutulduğu çarpıcı detaylarla gözler önüne seriliyor.
Bazı işverenlerin çalıştırdıkları kadınlara yönelik istismar ve kötü muameleleri, insan hakları açısından son derece rahatsız edici bir tablo oluşturuyor. Orta Doğu’daki taciz ve istismar vakalarının yaygınlığı, bölgedeki koruma mekanizmalarının yetersizliğini ve insan hakları ihlallerinin ne denli derinleştiğinin bir göstergesi.
Orta Doğu’da kadınların düşük toplumsal konumu, yetersiz eğitimi ve erken evlilikler, modern köleliğe zemin hazırlayabilir. Türkiye’de Atatürk, kadınların haklarını ve toplumsal statüsünü güçlendirmek için önemli reformlar yapmıştır. Ancak, bu kazanımları korumaya istekli olmayan ya da ümmetçi öncelikleri olan yönetimler de görülebilmektedir.
Arap dünyasında kölelik, İslam öncesi dönemlere dayanan köklü bir geçmişe sahipti. Ticaret ağları, Orta Doğu, Afrika ve Asya’yı kapsayan geniş bir coğrafyada köle ticaretini kolaylaştırıyordu. Bu ticaret ekonomik ve askeri yayılmacılığın önemli bir parçası haline gelmişti. Savaş esirleri ve baskınlarda ele geçirilen tutsaklardan oluşan köleler, “Bedevi Ganimeti” adı altında bir “eşya” gibi satılıyordu.
Emeviler ve Abbasiler döneminde köle ticareti yaygınlaşmış, Zanzibar gibi limanlar aracılığıyla büyük sayılarda köle ithal edilmişti. İslam’ın etkisiyle toplumsal yapıda belirgin düzenlemeler yapıldıysa da, Orta Doğu’da kölelik asla bütünüyle ortadan kaldırılamadı.
Kölelik yalnızca ekonomik sistemleri değil, kültürel ve dilsel yapıları da etkilemiştir. Örneğin, Pakistan, Hindistan, Bangladeş, İran’da yaygın olan ve “hizmetkâr” anlamına gelen Gulam, Kölemen ve Ghilman gibi soyadları, ataların kölelik geçmişinin bir yansıması olarak görülebilir.
Orta Doğu ve Avrupa bir yana, Amerika’da durum daha vahimdi. Başta George Washington, Thomas Jefferson ve James Madison gibi ABD’nin kurucu liderlerinin çiftliklerinde yüzlerce köle çalıştırılması, köleliğin bu topumda ne kadar köklü olduğunu göstermek bakımından önemlidir.
Kölelik, ne yazık ki insanlığın yüzleşmesi gereken en karanlık miraslarından biri olmaya devam ediyor. Bu sorunu tamamen ortadan kaldırmak, bireysel farkındalığın ötesine geçen küresel bir iş birliği ve dayanışma gerektiriyor. Ortaya konacak çabalar, yalnızca insan haklarına duyulan saygının bir gereği değil, aynı zamanda toplumsal vicdanın da bir sınavıdır.
Modern dünyada köleliğin hiçbir biçimine yer olmadığını kanıtlamak, hepimizin ortak sorumluluğudur.
(*) BBC, 02.12.2022
Yararlanılan kaynak: BM Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 2022 yılında modern kölelik üzerine yayımladığı rapor: “Global Estimates of Modern Slavery”.
Görsel: François Auguste Biard’ın Fransa’da köleliğin kaldırılması tablosu. Wikipedia