Cem Nikravan, felsefe doktorasına devam eden bir mühendis. Felsefeden edindiği kazanımın, yaşama dünyasında “sorun görme”ye yönelik farkındalık olduğunu belirten Nikravan, felsefenin, insan türüne yakışır bir hayatın, insanlığın ortak birikimine ev sahipliği yapan tarihsel varlık alanı sınırları içinde yaşanabileceğini vurguladığını ve bir bakıma tüm disiplinlere çağrıda bulunduğunu söylüyor. Yaşanmakta olan pek çok sorunun çözümü için felsefenin “etik” kapısını aralamak gerektiğine dikkat çeken Nikravan “Gündelik yaşamda karşılaştığımız anlaşmazlıkların ve çatışmaların nedeninin, insanca yaşayabilmenin ön şartı olan etik bilginin eksikliğinde aranması gerektiğine inanıyorum” diyor.
***
–Neden felsefe? Yolun nasıl felsefeye düştü?
-1988 yılında Boğaziçi Üniversitesinden inşaat mühendisi, 1991 yılında ise ABD-Stanford Üniversitesinden inşaat yüksek mühendisi olarak mezun oldum. Meslek hayatımı, birçok yurt dışı ve yurt içi projede çeşitli kademelerde görev yaparak sürdürdüm. Felsefe ile yollarımız profesyonel yaşamda biriken tekdüzeliğe ve yüzeyselliğe karşı içten bir anlam arayışı sürecinde kesişti. 2016 yılında Maltepe Üniversitesinin Felsefe Lisansüstü Eğitim Programına katıldım. 2018 yılında Tezli Yüksek Lisans derecesi aldığım felsefe eğitimine, aynı üniversitede, halen tez aşamasında olduğum Doktora programında devam ediyorum.
–Peki, felsefe sana ne yaptı? Felsefeyle değişen bir şey oldu mu hayatında?
-Mühendislik eğitiminden geçmiş, dolayısıyla alandan gelmeyen bir kişi olarak, felsefe hakkındaki düşüncelerimi ifade ederken haddimi aşmamaya hep özen göstermişimdir. Bu temkin, felsefenin düşünce dünyama katkısını söze dökerken de geçerli. Felsefeden edindiğim kazanımın, yaşama dünyasında “sorun görme”ye yönelik farkındalık olduğunu söyleyebilirim. Söz konusu donanımın, tez önerisindeki felsefi kaygıyı tanımlarken farkına varıyor insan. Mesleğime haksızlık etmek istemem ancak, mühendisliğin sorun görmekten ziyade sorun çözmeye odaklı bir alan olduğunu düşünüyorum. Sorun görme, daha çok, evrende olup bitene yönelik kuramsal çerçeveyi çizerek mühendislik uygulamalarına temel oluşturan doğa bilimlerine ait bir özellik. Doğa bilimlerinin asırlar boyu felsefenin çatısı altında bulunduğu anımsandığında, bu özelliğin felsefenin “varlıktaki özel yeri”ne karşılık geldiğini anlamak mümkün.
–Kimileri felsefeden korkuyor. Felsefeden korkmaya gerek var mı sence ve bu korku nasıl aşılabilir?
-Felsefe ile korku sözcüğünü pek bağdaştıramıyorum nedense. Felsefeden çekinen insanlara, Heidegger’den bir tutam “kaygı” ikram etsek, nasıl bir değişim sağlarız acaba? Heidegger, insanın ölümlü bir varlık olmasının yarattığı kaygı fenomenini, kişinin yaşamı boyunca anlamlı şeyler yapmasının olanağının koşulu olarak tanımlar. Kimilerinin korku kavramına indirgeyerek anlamaya ve kurtulmaya çalıştığı kaygıyı, insanın kendini tanımasına imkân veren varoluşsal bir duygu ve yaratıcılığın kaynağı olarak niteleyen felsefeden kimsenin korkacağına inanmıyorum.
–Felsefe ve diğer disiplinler arasındaki ilişki hakkında ne düşünüyorsun? Disiplinler arasılık neden önemli? Felsefe neden herkese lazım ya da lazım mı?
-Tarihsel varlık alanı felsefesi, bu sorunun yanıtını veriyor sanırım. Tür olarak insan, tarihsel varlık alanını yaratmış olması ve onun gelişimine katkıda bulunmasıyla diğer varlıklardan farklılaşıyor. Bilim, sanat, felsefe, din gibi insan başarılarını; devlet, aile, hukuk gibi insansal kurumları, yapıları; adalet, dürüstlük, sevgi gibi etik değerleri ve teknolojiyi çatısı altında barındıran ve insanlığın ortak ürünü olan bu varlık alanının, disiplinler arasılığın somut örneği olduğunu ileri sürmek kanımca abartılı bir yorum olmayacaktır. Felsefenin, insan türüne yakışır bir hayatın, insanlığın ortak birikimine ev sahipliği yapan tarihsel varlık alanı sınırları içinde yaşanabileceğini vurgularken, bir bakıma tüm disiplinlere çağrıda bulunmakta olduğunu düşünüyorum.
–Peki, felsefe karın doyurur mu? Aileler, çocukları aç kalacak diye felsefe okumalarını pek istemiyor gibi de…
-Çokça sorulan bu sorunun bende yanıtı oldukça kısa. Bir zanaatkâr özeniyle icra edilen her mesleğin er veya geç geçim sıkıntısını aşacağına inanıyorum. Bu düşüncem, felsefenin bir meslek olarak seçilmesi durumunda da geçerli. Herhangi bir işi, başka bir amacın aracı olmadan yalnız o iş için yaparak “etik değerler ile maddi emek arasında bağ” kuran davranış örnekleri hakkında bilgilenmek için felsefe tarihine bakmak yeterli olacaktır.
–Felsefeci sadece felsefe mi yapar: Sadece kitaplara gömülüp okur, yazar, düşünür mü? Ya da hangi alanlarda iş yapar, yapabilir?
-Akademik kariyeri meslek edinmiş bir felsefecinin işi, “süregiden felsefe” (philosophia perennis) içinde yerini almak olmalı diye düşünürüm. Felsefe eğitiminde edindiği donanımı alan dışında değerlendirmek isteyen kişinin ise, “insanın değerinin bilgisi”nden hareketle bir meslek seçimi yapması halinde, aldığı eğitimin hakkını vermiş olacağı kanısındayım.
–Gündelik hayatta insanların genellikle ezberler, ön yargılar, değer yargıları, inançlar, izmler, ahlaksal normlar üzerinden değerlendirmeler yapıp değer harcadıklarını görüyoruz. Çoğu çatışma, kavga, gürültü de buradan çıkıyor. Bu noktada felsefe bir çıkış kapısı arayabilir mi insana?
-Kişi, gündelik hayatta sıklıkla karşılaştığı bu ortamdan, felsefenin “etik” kapısını aralayarak çıkabilir. Bir bilgi bağlamı olan etik, değer yargıları ve davranış kuralları koymaz; doğru değerlendirmenin, dolayısıyla da değer korumanın nasıl yapılacağı konusunda bilgi verir. Gündelik yaşamda karşılaştığımız anlaşmazlıkların ve çatışmaların nedeninin, insanca yaşayabilmenin ön şartı olan bu bilginin eksikliğinde aranması gerektiğine inanıyorum.
–Felsefeyle ilgilenenlere, felsefe okumak isteyenlere ne tavsiye edersiniz?
-Felsefe eğitimi almak isteyenlere tavsiyenin, bu alana yıllarını vermiş akademisyenlerden gelmesinin uygun olacağını düşünüyorum. Felsefeye ilgi duymakla birlikte, başka bir alanda uzmanlaşmak isteyenlere mütevazı önerim ise, eğitimlerinin herhangi bir aşamasında, “Etik” ve “İnsan Felsefesi” derslerini almaları olacaktır.
Gelecek hafta: Serhat Durup’la söyleşi.
***
Önceki söyleşiler:
Sedef Karakaş: Felsefe adındaki kraliçe (2024 yılında Medya Günlüğü’nde en çok okunan yazı)
Alper Hasanoğlu: Felsefeden korkan terapi görsün
Ertan Tunç: Her yol felsefeye çıkar
Beste Nâsır: Felsefe insanlaşma yolculuğudur
Serhan Kansu: Felsefe bir ışık yakar
Hâle Seval: Felsefe hayatımızın içinde
Furkan Soltekin: Ezberle savaşmak için felsefe
Uğur Selçuk Güneşli: İnsana yakışır bir yol aradım
Kornilia Çevik Bayvertyan: ‘Doğruya ulaşmanın anahtarı felsefe’
Pınar Güler: Felsefe her eve lazım
Ali Bulunmaz: ‘Felsefe itici bir güç’
Belgin Önal: Felsefeyle kendimi gördüm
Berkay Gürvardar: Felsefe çıkış kapısı olabilir
Berrak Coşkun: Delirmemek için felsefe
Zuhal Kişin Köseoğlu: Düşünmek zahmetli geliyor
Armağan Teselli: Hayatta kalabilmek için felsefe
Ceren İplikçi: Felsefe eşine zor rastlanır bir dost
Onur Egemen Sakarya: Takdir edilesi bir ‘mutsuzluk’
Tülay Aydın Türkmen: ‘İnsanı anlama yolculuğum’
Fatih Hüseyin Börekçi: Sistem düşünmemizi istemez
Aris Abacı: Masallara kanmamak için felsefe
Sinan Pekşen: Gerçeği bilmeye hazır değiliz
Yazar hakkında
Elif Şahin Hamidi 1979 yılında doğdu. 1998 yılında, Trakya Üniversitesi EMYO Serigrafi Bölümünden, 2004 yılında, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın-Yayın Bölümünden mezun oldu. 2018 yılında, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Anabilim Dalı İnsan Hakları Yüksek Lisans Programını tamamladı. Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin danışmanlığında “Gazetecinin İşi, Hak Gazeteciliği ve İnsan Hakları” başlıklı bir tez yazdı. Şu an aynı üniversitede felsefe doktorası yapıyor.
Öğrencilik yıllarından bu yana çeşitli mecralarda muhabir, editör, genel yayın yönetmeni olarak görev yaptı ve yazmayı hep sürdürdü. Kitap değerlendirme yazıları, yazarlarla yaptığı söyleşiler, hazırladığı dosya konuları ve haberler farklı mecralarda yayınlanıyor.
2014 yılında Beta Yayınları tarafından yayımlanan Sıradışı Uyumsuz Muhalif: Bir Entelektüeli Yitirmek/Vakur Kayador’un Ardından başlıklı kitapta, “Hep Vakur ve Hep Yalnızdı” başlıklı yazısıyla yer aldı. Ayrıca Ercan Kesal ile Peri Gazozu adlı kitabı üzerine yaptığı söyleşi, 2017 yılında yayımlanan Aslında adlı kitaba dahil olurken, Murat Gülsoy’un Nisyan adlı romanıyla ilgili değerlendirme yazısı, 2018 yılında yayımlanan Murat Gülsoy: Edebiyatta 30. Yıl/Basında Yazılanlar adlı kitapta kendine yer buldu. Prof. Dr. Şehnaz Ceylan’ın editörlüğünü yaptığı ve Ekim 2020’de yayımlanan Çocuk Edebiyatı başlıklı kitaba, “Kitaplara ve Okumaya Dair” başlıklı yazısıyla katkıda bulundu. 2021’de yayımlanan Etik, Hukuk ve İnsan Hakları/İoanna Kuçuradi’ye 85. Doğum Günü İçin adlı armağan kitaba, yüksek lisans tezinden hareketle, “İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi” başlıklı bir yazı yazdı. “Toz, Ölüler ve Diriler” başlıklı öyküsü, Sözcükler Edebiyat Dergisinin Mayıs-Haziran 2022 sayısında yayımlandı. Kasım 2022’de yayımlanan Edebiyatta Denizcilik Denizcilikte Edebiyat adlı kitaba, Nazlı Eray’ın Pasifik Günleri romanı hakkında bir yazıyla katkı sunarken, Şubat 2023’te yayımlanan Edebiyatta Hukuk adlı kitaba, Aristophanes’in Kadınlar Savaşı/Lysistrata oyunu hakkındaki “Barış Düşünün Peşinde: Lysistrata” başlıklı değerlendirme yazısıyla katkıda bulundu. Son olarak, İoanna Kuçuradi için hazırladığı Ömrümüzü Yönlendiren Rastlantıların Kavşağında: İoanna Kuçuradi başlıklı armağan kitap, Mart 2024’te, Kuçuradi Felsefe ve İnsan Hakları Vakfı Yayınları’ndan çıktı. Ayrıca yüksek lisans tez çalışması, İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi başlığıyla, yine Mart 2024’te kitaplaştırıldı.
Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezinde Uzman olarak görev yapıyor ve Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile birlikte çalışıyor. İnsan Hakları Anabilim Dalı ve İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Danışma Kurulu Üyeleri arasında yer alıyor. Ayrıca, İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi ve UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsüsü Bültenini hazırlıyor.