İnan Özbek
Makro ekonomi literatüründe “ikiz açık”, dış ticaret açığıyla bütçe açığının birlikte yaşandığı durumu ifade eder. Söz konusu açıklara yüksek enflasyon ve durgunluğun da eklenmesiyle oluşan ve ciddi bir makro dengesizliğe işaret eden tabloya ise, kimi ekonomistlerce “nahoş” ya da “korkulu dörtlü” denilir.
Ülkemizin son birkaç aydaki makro görünümüne bakıldığında; 2022 yılı başından itibaren düzenli bir biçimde cari açık verildiği görülüyor. Örneğin, geçen günlerde açıklanan dış ticaret verilerine göre; Şubat ayında 5.2 milyar dolar, Ocak ve Şubat aylarını kapsayan iki aylık dönemde ise 12.1 milyar dolarlık cari açık verildi.
Mart ayı cari dengesine ilişkin resmi veriler henüz elimizde olmasa da, ithal enerji fiyatlarının yüksek seyri ve kurların mevcut düzeyinden dolayı, artan oranda cari açık verilmiş olacağını tahmin etmek zor değil.
Yine geçtiğimiz günlerde yayınlanan Mart ayı merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine bakarsak, toplamda 69 milyar TL, faiz dışı denge açısındansa 42 milyar TL bütçe açığı verilmiş olduğunu görüyoruz.
Ocak ve Şubat aylarında Merkez Bankasından Hazine’ye yapılan cari transferler sayesinde açık vermeyen bütçenin, Mart ayında yüksek oranda açık vermiş olmasıyla, bugün itibarıyla ‘ikiz açık’ durumu maalesef gerçekleşmiş oldu.
Korkulu dörtlünün üçüncü ayağı olan yüksek enflasyon olgusu ise, uzun süredir yaşamakta olduğumuz bir süreç. 2021 Eylül’ünde, enflasyon yükselme eğilimindeyken gidilen faiz indirimlerinin yarattığı hızlı kur artışlarının ivmelendirdiği maliyet enflasyonunun, enerji başta olmak üzere ithal girdilerdeki hızlı fiyat artışlarının da eklenmesiyle katmerlenmesi, zaten var olan enflasyonist süreci kontrolden çıkardı.
Artan döviz kurları ve oldukça yüksek olan ithalat bağımlılığının enflasyonu hızla artırmaması “hem karnım doysun hem pastam dursun” demek gibi bir şey olacağı içindir ki, karşı karşıya kaldığımız enflasyon oranları son derece normal aslında.
Ekonomimizin, durgunluk içinde enflasyonu ifade eden stagflasyon olgusunu neyse ki yaşamıyor olması, korkulu dörtlünün tam olarak gerçekleşmemesini sağlamakta.
Ne var ki; faiz politikasızlığı, yüksek kurlar ve bu durumun beslediği enflasyonist sürecin devam edeceği algısı, söz konusu algının bozduğu beklentiler ve kredi faizlerinin oldukça yüksek seyrediyor oluşu bir arada değerlendirildiğinde, yatırımlarda ve dolayısıyla da istihdamda seri düşüşlerle, stagflasyon sürecine de girilmesi ihtimali hiç de uzak değil.
Enflasyonla birlikte, istihdam ve milli gelir kaybı anlamına geldiği için, öteki makro sorunlardan çok daha ağır yaralar açacak olan stagflasyon sürecine Allah muhafaza girmemiz halinde, üzerimizdeki ekonomik baskının katbekat artacağı yalın bir gerçek.