Son dönemde “iç cephe” kavramı gündemde. Önde gelen siyasiler verdikleri demeçlerde iç cephenin sağlam tutulması gereğine işaret ediyorlar.
Bu konuda uyarıda bulunanlar, özellikle bölgedeki gelişmelerin Türkiye’yi de etkileyebilecek boyutlara ulaşabileceğini belirterek, iç cephenin güçlü olmasının önemini vurguluyorlar.
Bu tür uyarılarda bulunanların başında da Cumhur İttifakı’nın liderleri AKP Genel Başkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli geliyor. Uyarılar bu iki liderden gelince önemsememek mümkün değil. Ancak, iktidar tarafından ortaya atılan her fikre kuşkuyla yaklaşan kimi yurttaş, uyarıların gerisinde art niyet aramakta. Bu kuşkucu yurttaşlar, Erdoğan’ın 2028’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde tekrar aday olmasını sağlamak amacıyla yeni anayasa konusunun gündeme taşındığını ileri sürerek, “iç cephe” kavramının da aynı niyetle ortaya atıldığını iddia etmekteler. Bu görüşte olanlar, “İç cephe kavramını ortaya atarak, ülkenin karşı karşıya kaldığı tehditlere karşı Erdoğan’ın kurtarıcı, koruyucu lider olduğu mesajı verilerek, Cumhurbaşkanlığını sürdürmesinin önemi vurgulanmak istenmekte ve yurttaşların Cumhur İttifakı etrafında bütünleşmeleri amaçlanmaktadır” demekteler.
Bu kuşkucu yurttaşların değerlendirmelerini bir kenara bıraksak da, iç cephenin sağlam tutulması gereği açıktır. Biz, genelde milli birlik ve beraberliğin önemine işaretle, iç cephenin güçlü tutulmasının gereğine işaret edegeldik. Vazgeçilmez bireysel haklar ilkesi üzerine kurulmuş bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti ırk, din, etnik köken farkı gözetmeksizin tüm vatandaşlarının bireysel haklarını Anayasa’yla ve yasalarla güvence altına almıştır. Bu yapılırken ülkede milli birlik ve beraberliğin korunması hedeflenmiştir. Yani iç cephenin sağlam tutulması hedeflenmiştir.
Ülkemizin insanları hangi kökene ve inanca mensup olurlarsa olsun, ülkemizin neresinden olursa olsun, iktidarda kim olursa olsun her zaman beraber ve birlikte olmuşlardır. Emperyalizme karşı ulusal kurtuluş mücadelesini beraber yapmışlar, 101 yıllık Cumhuriyeti de beraber kurmuşlardır. Bu da milli birlik ve beraberlik sayesinde olmuştur. İç cephenin sağlam tutulması sayesinde olmuştur.
Kimsesizlerin kimsesi 101 yıllık Türkiye Cumhuriyeti güçlüdür, iç cephesi sağlamdır. İç cephesi sağlam ülkemizde “Çoban Sülü”, “Kürt Turgut”, “işçi Recep” cumhurbaşkanı seçilebilmişlerdir.
Öte yandan, 101 yıl önce olduğu gibi bugün de insanlarımız, iktidarda kim olursa olsun, dışarıdan ülkemize yönelebilecek tehditlere, risklere karşı koyabilecek güçtedir. Bölge dışı yeni emperyal güçler ile bölgedeki ortaklarının bölgeye yönelik niyet ve amellerini boşa çıkaracak güçtedir. Kapalı kapılar ardındaki görüşmelerin, oynanan oyunların, yapılan hesapların farkındadır.
Bu noktada iktidara sahip olanlara ve sahip olmak isteyenlere büyük sorumluluk düşmekte. Gaflet içinde olmanın bedelini yakın geçmişte milletçe nasıl ödediğimizi unutmamaları gerekmekte..
Birilerinin bir zamanlar “hoca efendisi”, birilerinin bir zamanlar beraber yürüdüğü Gülen öldü. O birileri son zamanlarda sanki hafıza kaybı yaşıyor. Ölen FETÖ terör örgütü lideri Gülen’in kendisini destekleyen bütün iç ve dış ortaklarıyla beraber iç cephemizi yıkmak, gedik açmak için neler yaptığı unutulmamalı. FETÖ’nün bulaştığı her yeri (devleti, toplumu) kirlettiği unutulmamalı. Devletin kalbine ihanet hançerini nasıl sapladığı, kurumlarına nasıl sızdığı unutulmamalı. Ülkemize, gençlerimize, anne babalarına verdiği acılar unutulmamalı. İç cephenin sağlam tutulması için, uyanık olunmalı. Devletimiz bu örgütle mücadeleye devam etmeli. Bu ölüm bizi rehavete sürüklememeli. Bu çerçevede , özellikle siyasiler, benzer yapılara, hareketlere karşı mesafeli olmalı, tekrar gaflet içine düşülmemeli.
Yaşanan acılardan da ders alarak, bugün iç cepheyi daha sağlam tutabilmek büyük önem taşımakta. Peki iç cephenin daha sağlam, daha güçlü olması nasıl sağlanabilir?
İktidarda her kim olursa olsun, iç cephenin sağlam ve güçlü tutulması iç siyasi hesaplarla oluşturulan ittifaklardan bağımsız, Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü korumakla mümkündür. Millet iradesinin mutlak üstünlüğünü kabul etmekle mümkündür. Egemenliğin kayıtsız şartsız milletimize ait olduğunu kabul etmekle mümkündür. Hukukun üstünlüğüne yürekten saygı göstermekle mümkündür. İnancı, etnik kimliği, cinsiyeti vs. ne olursa olsun tüm insanlarımızı sımsıkı kucaklamak ile mümkündür. Anayasa’da yer alan değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek hükümlere yürekten saygı göstermekle mümkündür. Toplumsal çürümüşlükle ciddi bir şekilde mücadele etmekle mümkündür. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklara karşı ciddi mücadele etmekle mümkündür… Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına saygı duymakla, Hatay Milletvekili Can Atalay’ın yüce Meclis’te yerini almasıyla mümkündür. Bu hususlar tabii daha da uzatılabilir…
Şunu da unutmayalım: Erdoğan ve Bahçeli gibi Mustafa Kemal Atatürk de iç cephenin sağlam tutulmasına, milli birlik ve beraberliğin korunmasına büyük önem vermiştir. Atatürk de, çeşitli iç ve dış risklere, tehditlere karşı iç cephenin sağlam tutulması gereğine inanmıştır. Milli birlik ve beraberliğin önemine inanmıştır. İç cepheyi sağlam tutabilmek için milletimize inanmış, güvenmiştir…
Atatürk’ün “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” sözü, iktidarda olandan bağımsız, Cumhuriyete inanışın, millete güvenin, iç cephenin sağlamlığına atfedilen önemin bir ifadesidir. Liderlerin yerinin doldurulabileceğinin, asıl vazgeçilmezin Turkiye Cumhuriyeti olduğunun ifadesidir..
Fotoğraf: pinterest.com