Yeğenim beş altı yaşlarındayken para konusuna takmıştı. Birkaç gündür her şeyin fiyatını soruyor, mallara yaptığımız gibi insanlara da fiyat biçiyordu.
Önce fark etmediysem de sonra duruma aydım. Bir gün bana, babamın arabası bu kadar para, annemin arabası şu kadar, senin araban ne kadar diye sordu. Rakamı öğrendikten sonra da “biz zenginiz, sen fakirsin” dedi.
Dediği doğruydu. Annesi de babası da benim gibi devlet memuru olmadığı için meteliğe kurşun atmıyordu. Ancak para odaklı insanlar da değillerdir. Çocuklarını da kesinlikle öyle yetişmiyorlardı ama biricik çocukları nedense para konusuna takmıştı. Yaşı küçük aklı kolay çelinir diye ben de konuyu saptırmaya karar verdim.
“Çok haklısın, ben fakirim sense çok zengin bir çocuksun çünkü asıl zenginlik insanla olur. Senin iki deden, iki ninen var, iki amcan var, iki dayın var, halan var, teyzen var… diye devam ediyordum ki sözümü kesti: “Niye, senin teyzen yok mu ki?” dedi. “Vardı da öldü, artık yok” dedim.
Bu laf ağzımdan çıkarken jetonum düştü. Onun tek teyzesi vardı o da bendim. Teyzeler ölüyorsa benim de teyzem ölecek diye düşünebilirdi. Küçücük çocuğa söylenecek laf mı bu, kaş yapayım derken göz çıkardım diye düşünüp çok pişman oldum.
Ben daha cümlemi tamamlamıştım ki “olsun ama sen doktorsun, ölmememin bir yolunu bulursun” demesin mi? Şaşıp kaldım. Şaştığım şey bulduğu çözümden çok, düşünme hızınaydı. Ben yaptığım gafı daha kafamdan geçirirken o aynı zaman süresinde, tam da düşünmesinden korktuğum şekilde benim de öleceğimi düşünmüş, üstüne çözümünü de düşünmüş ve bunu da söze bile dökmüştü. Demek ki kafası benden iki üç kat hızlı işliyordu.
Aramızdaki yaş farkı yüzünden onun beyninin benimkinden hızlı olması olağan sayılabilir. Ancak bence farkın nedeni yaş değil cinsiyetti. Yeğenim erkekti. Bu lafımdan erkek beyninin kadın beyninden daha hızlı çalıştığı şeklinde bir sonuç çıkarılmasın. Bu doğru değil çünkü. Ancak yeğenim de ben de hiperaktifiz. Hiperaktifiz dediğim de “Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Sendromu: DEHS”. İkimiz de yerinde duramayan hareketli tipleriz. Bedensel hızımızın asıl nedeni de beyinsel hızımız yani DEHS’miz. Daha çok bilinen adıyla ADHD. Veee ADHD erkeklerde daha ağır oluyor yani onlarda hızlanma daha çok…
Yeğenimle olan bu çok eski anımı çağrıştıran Okan Bayülgen’in bir videosu oldu. Programında uykusuzluk üzerine konuşan bir konuğunun lafını ağzına tıkıp “o söylediğin ortalama zekâlı insanlar içindir” diyen muhterem zat, “Tıp zaten istatistiklere dayanır, Amerika’da bir ihtiyarlar kasabasında yapılan çalışmanın sonuçlarını bize dayatıyorlar” falan diyerek tıbbı da istatistik bilimini de gömdüğü yetmiyormuş gibi kendisinin de uykusuz oluşundan hareketle, uykusuzların ne kadar zeki olduğunu söyledi.
Zeki olanların az uyuduğuna dair bir inanç hep sürer gider. Onun bu şehir efsanesine dayanan sözleri “uyku ve zekâ” ikilisi üzerine düşüneceğime “hiperaktivite” üzerine düşünmeme neden oldu. Çünkü bildiğiniz üzere kendisi hep çok hızlı konuşur. Karşısındaki daha lafın başındayken sözü ağzından alıp başka yere taşır. Bu hız yüzünden de çok zeki olduğu düşünülür. Sözünü ettiğim videoda ise her zamankinden de hızlıydı. O kadar hızlanmıştı ki lafları iyice birbirine uluyor, cümlesini tamamlamadan diğerine geçiyor, asıl demek istediğini tam diyemeden başka bir şeyi anlatmaya koyuluyor, anlatmadığının da anlaşılmasını bekliyordu. Bu hız zekâsının göstergesi mi gerçekten?
Bedenin hızı fazlaysa daha çok iş yapılacağı nasıl kesinse, beynin hızı fazla olunca yapacağı işlemlerin daha fazla olacağı da açıktır. Zaten ikisi aynı şeydir. Beyinsel hız bedensel hızdan ayrı düşünülemez: İşletimde yüksek hız varsa çıktıda da hız artar. Ancak beyinsel her çıktı zekâ ürünü müdür? Soru değişmiyor; her hızlı olan zeki midir? Bu soru, her yavaş olan salak mıdır sorusunu da beraberinde getiriyor elbette.
Okan Bayülgen’i şahsen tanımam. İzlediğim programları yüzünden bana hep burnu Kaf dağında biri gibi gelmiştir. Çünkü her programında doğrudan ya da dolaylı olarak birilerini hor görür, aşağılar. Aşağılanan konuklar ise onun kadar çenebaz olmadıkları için hak ettiği cevabı pek vermezler. Veremezler çünkü hızları yetişmez.
Beynin hızını bedenin hızına benzetmiştim ya, bence hız iyidir. Beyni hızlı biri olarak ben buna bayılıyorum. Bu hız sayesinde yavaş olanlardan çok daha hareketliyim. Bu sayede pek çok iş yapıyor, pek çok şey üretebiliyorum. Ancak bunun bir zekâ göstergesi olduğu kanısında değilim. Üstelik hızın artışı aşırıya kaçtığında kontrolü de çok zorlaşıyor. Bu sefer kafada uçuşmalar başlıyor. Bir konuya yoğunlaşmak zorlaşıyor. Bir cümleyi toparlamak bile imkansızlaşıyor.
Bu hızı azaltmak için kullanılan pek çok yöntem varsa da en yaygın olan şey ilaçlarla yavaşlatmak. Psikiyatristleri çileden çıkaracak bir şey söyleyeceğim: Ben bu tür tedavilere karşıyım. Hızlı beyinlerin ilaçlarla yavaşlatılmasına karşıyım. Dur durak bilmeyen özellikle de erkek çocuk annelerinin de tepkisini çekeceğimi bilerek gene de karşıyım. Bence ilaçtan önce karbonhidrat rejimini denesinler. Çünkü bu çocukları ipten kurtulmuş hale getiren şekerin yani her türden karbonhidratın bizzat kendisidir…
Bizzat yaşadığım için ADHD’li olmanın da yeğenimde de olduğu için böyle bir çocuğun ebeveynliğini yapmanın nasıl zor olduğunu biliyorum. Gündelik hayatı nasıl zorlaştırdığını iyi biliyorum. Bunları bir başka yazımda gene aktarmıştım. Sadece dil konusuna değinsem bile zor. Konuşurken kelime bulma zorlukları, isimleri unutmalar, yazmada harf hatta hece atlamalar, imla kusurları daha da neler neler oluyor. Dinlemede yaşanan sıkıntılar, yavaş anlatanlar karşısında bunaltılar, tekrarlar karşısında patlamalar, offf, hiç anlatmayayım daha iyi. Ben anlatmayayım da yaşayanlar iyi bilir aslında ne zorluklar yaşadığımızı.
Ancak bu hızımız yüzünden kendimizi bir şey sanıp daha yavaş olanları aşağılamamız ahmaklıktır. Zekâ ve aklı nasıl ayrı tutmak gerekiyorsa, akıl ve laf ebeliğini de ayrı tutmak gerekir. Hız ise bambaşka bir şeydir ve benim en sevdiğim beyin kimyası olan dopamin ile alakalıdır.
Kimimizin dopamin fabrikası çok aktiftir kimimizinki az aktif. Yaşla birlikte de değişir bu. Dopamin üretimimiz günün saatleriyle de değişir. Duygu durumumuzla da değişir, yaşam koşullarımızla da, yediğimiz içtiklerimizle de. Gene de bir bütün olarak bakıldığında yavaş veya hızlı olan, dopamini aşkın taşkın veya eksik gedik olan insanlar vardır.
Dikkat dikkat: Dopamin demek aynı zamanda yani aslında sadece ve hep motivasyon demektir. Motivasyon demek merak sarıp her şeye burnunu sokmak da demektir. Benim bayıldığım da işte odur. Genel olarak dopamin bolluğuna da bayılıyorum, kimse kusura bakmasın ama kendi dopamin bolluğuma da bayılıyorum.
Nerede hareket orda bereket demişler. Ne kadar çok şey yaparsan o kadar da çok şey üretirsin. Bol bulamacından üretici oluşuma bayılıyorum. Kendi üretimim olan “abartalım arkadaşlar” sloganıma bayılıyorum. ADHH’lileri yavaşlatmaya çalışanlara da o yüzden gıcık oluyorum. (Uslu duran çocukların okul başarılarını gerçek başarı sananlara da takıyorum)
Kendini zeki sanmaya gelince. Okan Bayülgen de hiç kusura bakmasın. Ben ne kendimin ne de onun öyle zekâ küpü falan olduğunu sanmıyorum. Ama fark etmez. Ben zeki ama zekâma güvenip tembel olacağıma, çalışkan ve üretken oluşumu bol keseden alkışlıyorum. Bayülgen gibileri de çalışkanlıkları için alkışlıyor, ukalalıkları için kınıyorum.
Benim ukalalıklarımı kınamak da size düşüyor; n’apalım kadı kızıyım.
İlgili yazılar: