İnsan zaman zaman kendisine sorar: “Ben seçmediğim, seçimini kendim yapmadığım bu dünyaya niye geldim?”
Herkesin merek ettiği, içinden çıkamadığı, anlamını aradığı bir sorudur bu. Bizim seçmediğimiz, yaşamak zorunda olduğumuz, irademiz dışında şekillenen bir yaşam. Seçmediğimiz bir dünyada doğmak, insanın varoluş sorusunun temel gerçeklerinden biri. Doğduğumuz yer, zaman, toplum ve koşullar tamamen bizim kontrolümüz dışında. Bu durum içinde hem çaresizlik hissi hem de derin anlamlar taşıyor.
Hayatta seçemediğimiz şeyler, bizi biz yapan kimliğimizi ve yaşam koşullarımızı derinden etkileyen temel gerçeklerdir. Aile, coğrafya, toplum, ırk ve din gibi faktörler doğduğumuz andan itibaren kontrolümüz dışında bizi şekillendirir. Kimse ailesini, toplumunu ya da doğacağı çağı seçemediği için bazen hayatın adaletsiz olduğu hissine kapılırız.
İçinde yaşadığımız toplumun kuralları ve değerleri, düşünce şeklimizi, inançlarımızı ve davranışlarımızı derinden etkiler. İnsan, çoğu zaman toplumun beklentilerini karşılamak için kendi arzularından vazgeçmek zorunda kalır. Bu vazgeçiş aile, çevre ya da toplum tarafından belirlenmiş ideal bir kişiliği ortaya koyma çabasıdır. İnsanın seçemediği ırkı ya da dini bazen bir ayrımcılık sebebi olabilirken, bazen de bireye bir kimlik ve aidiyet sunar.
Kaderci bir bakış açısına göre, başkaları tarafından seçilmiş hayatlar bireyin iradesinden bağımsız olarak belirlenir. Bu anlayışla, hayat Yaratıcı’nın, doğanın ya da evrensel yasaların bir sonucu olarak insan adına seçim yapmıştır. Bu seçim bireyin kontrolü dışında gerçekleştiğinden insana “hayatı yaşa ve sev” denilmiştir. Kaderini sev, kaderini seversen hayatın kaçınılmaz gerçekliklerini kabul edersin ve onları kucaklayarak daha mutlu olursun. Bazılarının toplum için üstlendiği roller, peygamberler, liderler, sanatçılar, bilim insanları, kendi iradeleri dışındaki misyonla seçilmiş bir hayatı yaşadılar. Bu seçilmiş hayatlar, insanın özgür iradesi, kaderi ve varoluşsal anlam arayışı arasında bireyin kendi hikayesini yazma cesaretine sahip olup olmamasıyla da ilgilidir.
Birçok birey, ailelerinin kendileri için kurduğu hayalleri gerçekleştirmek üzere kendi isteklerini ve tutkularını bir kenara bırakmak zorunda kalır. Örneğin, birisi heykeltraş olmak isterken, ailesinin ısrarıyla mühendis olmayı seçebilir. Birçok kültürde bireylerin evlilik partnerini kendi seçmesi engellenir ve kararı aile ya da toplum verir. Bu durum, bireyin mutluluğunu ve kişisel özgürlüğünü derinden etkiler. Bu yüzden günümüzde başkalarının kararlarına göre tatminsizlik ve anlamsızlık duygusuyla yaşayan insan sayısı az değil. Kendi isteklerinin öncelenmediği bir hayatta, bireyin bilişsel, ruh, beden sağlığı zarar görebilir. Bu hayatların ortak noktası, taşınan yüklerin sessizliğiyle yaşanmasıdır. Gözyaşları dışa vurulmaz, kelimelere dökülmez ama kalpte birikerek bir göl oluşturur. O göl, içinde yitip giden hayalleri saklar.
Doğada her canlının bir varoluş amacı ve belirli bir rolü olduğu düşünülür. Ancak bazen, şartlar ya da insan denen faktör buna engel oluşturur. Seçilmiş hayatlar sadece insanlara özgü değildir. Her canlı, doğanın ona verdiği rolleri ve hakları yaşama hakkına sahiptir. Ancak bu haklar ellerinden alındığında, hem onların hem de dünyanın dengesi bozulur. Bir canlının kendi potansiyelini gerçekleştirmesine veya “seçilmiş hayatını” yaşamasına engel olabilir. Bu durum, hem bireysel hem de ekolojik düzeyde hüzünlü bir hikaye yaratır. Bir kuş özgürce uçmayı sever; ormanda, doğal yaşam alanlarında serbestçe dolaşmak isteyen, ayı, geyik, kurt, tavşan, sincap, derin sulara dalmayı arzulayan balık. Her canlı, doğanın kendisine sunduğu fırsatlarla özgür bir biçimde yaşam ister. Ancak, insan faaliyetleri bu doğal akışı sıklıkla kesintiye uğratır. Kafes arkasına konulmuş hayvanlar, deniz parklarındaki balinalar, akvaryumdaki balıklar, evcilleştirilmiş köpek, kediler, pet shoplarda satılan hayvanlar… Saydığımız bu hayvanlar, kendi seçmedikleri bir hayatın kurbanı olmuşlardır.
İnsan için bu durum biraz daha farklı olabilir. Birey, kendisi için seçilmiş olan hayatı kabul edebilir ve ona anlam katmaya çalışabilir. Bu süreçte cesaret, öz farkındalık ve kararlılık gerekir. Hayatın kontrolünü eline almak, dış baskılardan sıyrılmak ve kendi tutkularını takip etmek, hayatın temel taşı olmalıdır. Seçilmiş bir hayat, her bireyin hakkı ve sorumluluğudur.
Seçimini insanın yapmadığı bu hayatı, seçtiğimiz bir hayat gibi yaşamak, bireyin kendi yaşamının mimarı olmayı seçmesiyle başlar. İnsanın kendi hayatının kontrolünü eline alması, dış baskılardan sıyrılarak kendi tutkularını takip etmesi bu yolculuğun temel taşlarıdır. Seçilmiş bir hayat, her bireyin hakkı ve sorumluluğudur. Bu hayata ulaşmak için, önce kendi iç dünyasına bakmalı, ardından dünyaya adım atmalı. Dünyaya gelmek bizim kontrolümüzde olmasa da, burada bulunmamızın birçok nedeni var deseler de yaşayacağız.
Kısacası seçmediğimiz bir hayat için bedel ödemektense seçilmiş bir hayatın bedelini ödemek daha mantıklı olacaktır.
Fotoğraf: vecteezy.com
***
Not: Medya Günlüğü’nün yeni açılan Bluesky hesabını takip etmek için: https://bsky.app/profile/mgunlugu.bsky.social