Beyazıt’ta okunan manifesto-Soner Yalçın (Nefes)
“Önceki akşam…
Beyazıt Meydanı’nda yine on binler vardı.
Özgür Özel konuşmaya başlamadan önce, kürsüye çıkan üniversiteliler bildiri okudu:
– “İşlerinden, evlerinden, sokaklardan bizleri izleyen, evlatlarının geleceği için endişelenen Türkiye halkına sesleniyoruz.
– Türkiye’nin dört yanından öğrenciler olarak 19 Mart direnişinin manifestosunu okuyor, herkesi bu ortak taleplerde buluşmaya davet ediyoruz.
– Bizler, doğduğumuz günden beri Erdoğan’ın saray rejiminden başka iktidar görmemiş, yoksulluğun pençesinde varoluş mücadelesi vermek zorunda bırakılmış, iş kazalarında can vermiş gençleriz.
– Türkiye Cumhuriyeti’nin 81 ilinde, İstanbul Üniversitesi barikatlarından ODTÜ’nün Devrim stadına; Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Anadolu Üniversitesi’ne, onurlu ve özgür bir gelecek için ekonomiden adalete her alanda mücadele etmek zorunda kalarak büyüdük.
– Bugün ise günlerce AKP’nin zindanlarında tutuklu kalan, sokaklarda işkence gören, tüm karanlığa karşı kampüslerinden meydanlara umudu yeşerten gençler olarak derhal çözülmesi gereken sorunlarımızı buradan dile getiriyoruz…
– Bu problemler çözülene, sorumlular hakkında gerekli işlemler başlatılana kadar sokakları da kampüsleri de meydanları da terk etmeyeceğimizi buradan ilan ediyoruz… – Bu ülkede kendimize onurlu gelecek inşa edebilmek için buradayız…”
Silahlar bırakılınca her şey bitiyor mu?-Mehmet Metiner (Yeni Şafak)
“Hayırlı sona hızlıca yaklaşıyoruz.
PKK Öcalan’ın da dikkat çektiği üzere miadını çoktan doldurduğu için tarih olacak.
Fesih kararıyla birlikte silahların bırakıldığı da açıklanacak.
Silahların nasıl bırakılacağı teknik bir konu.
Devletimizin ilgili birimlerini ilgilendiren bir konunun uluorta konuşulması zarar verir.
Sonrası Öcalan’ın da dediği gibi “devlet ve toplumla bütünleşme” süreci.
Bir büyük barış süreci beraberinde bir büyük birliği ve beraberliği getirecek.
Yürekten bir kucaklaşmayı ve helalleşmeyi getirecek.
PKK’nın kendini Türkiye’nin gücüne dönüştürmesi tarihi bir değişime yol açacak.
PKK’lı unsurların toplumla bütünleşme süreçleri de teknik bir konu.
Devletimizin ilgili birimleri büyük bir titizlikle bu sürecin altlığını oluştururlar elbette.
Yasal ve hukuki altlık sürecinde eminim ki TBMM üstüne düşeni yapacaktır.”
İçinizdeki kötülüğe yenildiniz!-Zülal Kalkandelen (Cumhuriyet)
“Hayvan dediniz, aşağıladınız.
Hayvan dediniz, işinize yarayan her yerde kullandınız.
Hayvan dediniz, dövüştürüp sömürdünüz.
Hayvan dediniz, tekmelediniz.
Hayvan dediniz, başına kürekle vurdunuz.
Hayvan dediniz, boğazlarını, patilerini kesip katlettiniz.
Hayvan dediniz, üretip ticaretini yaptınız.
Hayvan dediniz, üzerlerinde deney yaptınız.
Hayvan dediniz, onları korumak için çıkarılan yasayı bile 20 yıl boyunca uygulamadınız, kısırlaştırma yapmadınız.
Hayvan dediniz, “barınak” denilen ölüm kamplarında gün yüzü göstermeden, beton zeminler üzerinde esir edip aç, susuz ve hasta bıraktınız.
Hayvan dediniz, topluca zehirlediniz, kıvranarak ölmelerini izlediniz.”
Bu kadar “tesadüf”, tesadüfen olmaz-Mehmet Y. Yılmaz
“CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e saldıran adam, ifadesine göre oralarda gezinirken Özel’i görünce dayanamayıp tokatlamış.
İfadesinde şöyle anlatıyor:
“Özel’in daha önceden Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’na, savcılarına, askerlerine, polislerine tehditvari konuşmaları olduğundan, o an bir duygusal yapı içerisinde de olduğumdan bir anda kendimi kaybederek Özgür Özel’in yüzüne bir tokat vurdum. Özel’e tokat vurmamdaki sebep, içinde olduğum üzüntü hali ve Özel’in sürekli tehdit dili kullanması, ülkemizi yabancı ülkelere şikâyet etmesinden kaynaklanan tepkisel bir eylemdir.”
Saldırgan daha sonra sevk edildiği Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklandı.
İşim gereği poliste alınmış ifadelerden çok okudum. Cümlelerin karışmasından filan bilmece çözmeye de benzer bazen. Ya da ifadeyi alan, sanığın anlattıklarını bir biçime sokar, öyle yazar.
Bu yukarıda aktardığım ifade biçimi saldırganın “kariyerine” pek uymuyor bence. Sanki birisi onun anlattıklarını derleyip toparlamış gibi.
Mesela normal bir vatandaş Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan söz ederken “Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı” demez.
Süleyman Demirel’den söz ederken “Türkiye Cumhuriyeti’nin Dokuzuncu Cumhurbaşkanı” demediğimiz gibi.
“Cumhurbaşkanımız” diyebilir, “ülkemizin Cumhurbaşkanı” diyebilir, “Cumhurbaşkanım” diyebilir, “Reis” ya da “Başkan” der ama böyle adlı adınca “Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı” diye söz etmez.
En yakınınızdaki insanı çevirin ve sorun bakalım, Erdoğan’dan nasıl söz ediyor?”
“Riviera” derken, Trump umut kaynağı mı oluyor?-Hakkı Öcal (Milliyet)
“Önce Papa, sonra Yıldız Savaşları’nın hayali kahramanı Jedi şeklindeki yapay zekâ fotoğrafları derken… Başkan Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile (bir İsrail sitesinin verdiği ayrıntılara bakarak) telefonla bir “buddy-buddy talk” görüşmesi yapıyorlar. Bu terim “sıkı fıkı dost, kafadar, can ciğer arkadaş” anlamına geliyor; resmi açıklamalar ne kadar “resmi” olsalar da bütün kaynaklarda Trump’ın kendi sosyal medya mesajına benzer ifadeler yer aldı: Dostane, sıcak, çok kapsamlı, yapıcı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan da kendi sosyal medya açıklamasında, Trump ile telefon görüşmesinin “çok verimli, kapsamlı ve samimi” olduğunu söyledi. Açıklamalar, Biden zamanında her gün biraz daha soğuyan ikili ilişkilerde o kadar sıcak bir başlangıca işaret ediyor ki, uzun uzun alıntılar yapmak gerekiyor. Örneğin Erdoğan Trump için, “değerli dostum Donald Trump” ifadesini kullandı. Trump, “Erdoğan ile çok yakında birbirimizi ziyaret edeceğiz” dedi.
Bir diğer dikkat çekici yorum ise İngiltere doğumlu İsrailli gazeteci ateşli Siyonist David Horovitz’in kurduğu Times of Israel gazetesinde yer aldı: “Trump ve Erdoğan arasındaki güçlü ilişki, Türkiye ile anlaşmazlık yaşayan İsrail için zayıf bir nokta!”
Ve pıhtı attı-Rahmi Öğdül (BirGün)
“Geçmiş birikir. Geçmişin nesneleriyle karşılaşır ya da onları çağırırsanız, geçmişi geri getirebilirsiniz. Gelecek geçmiş gibi değil, henüz bir nesnesi yoktur. Hayal kurarak nesnesini inşa etmeniz, nesnesi için mücadele etmeniz, sözün kısası geleceğinizi ısrarla talep etmeniz gerekir.
Fakat gelecek geldiğinde nesnesi hayalinizdeki gibi olmayabilir, hayalleriniz kırılabilir. Gelecek, şeylerin biçimlerini değiştirmiş ve henüz biçimi olmayan şeylere biçim vermiştir. Ve geleceğin biçimlendirdiği şeyler, mevcut şeyler düzenini değiştirdiğinde artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. O yüzden düzenler, geçmişin nesneleriyle kurulur.
Nostalji, geçmişin nesnelerinin biriktirildiği bir ambar. Geleceğin belirsizliğinin yarattığı gerilim, ancak geçmişin nesneleriyle bertaraf edilir, nostalji bu işe yarar. Gelecekle yüzleşmek yerine nostalji ambarına dalabilir ve bellek nesneleriyle düzeninizi devam ettirebilirsiniz. Nostalji kişisel bir tarihe özgüyse masum gibi gelebilir. Zira insan yaşlandıkça alışkın olduğu mevcut şeyler düzenini değiştirmek istemez.
Fakat nostalji toplumsal bir tarihe dönüşmüşse toplumsal bir patolojinin göstergesidir. Halklar, iktidarlar tarafından kurgulanmış bir geçmişi sanki kendi tarihleriymiş gibi benimsediklerinde gelecek gelmeyebilir. Onlar için kurtuluş gelecekte değil, geçmiştedir: “Biz Osmanlının torunlarıyız”. Egemenlerin kurguladığı bir tarihi benimseyen kölelerin ve serflerin torunları, “kurtuluşları için savaşıyormuşçasına kölelikleri için savaşmaktadır” (Spinoza).”
Muhataralı günler… Ben uyarayım da…Fehmi Koru (Karar)
“Sırrı Süreyya Önder’i anma töreni sonrasında saldırıya uğrayan CHP lideri Özgür Özel’e girişilen eylem bir gerçeği herkese hatırlatmış olmalı: Türkiye’de ortam siyasiler için giderek ölümcül tehlikeler taşımaya başladı…
Her an her şey olabilir havası hakim siyaset ortamına…
Bu gözle baktığımızda CHP liderini ucuz atlatmış sayabiliriz.
Yumruk/tokat yerine öldürücü bir silah kullanılsaydı ne olurdu?
Her zamanki kuşkucu tavrımla, “Acaba o saldırı bir deneme miydi?” diye düşünmeden edemiyorum.
Yalnız CHP lideri veya CHP’li siyasiler değil, siyasi hayat içerisinde yer alan muvafık-muhalif herkes, önümüzdeki dönemde, şimdiye kadar olduğundan daha fazla teyakkuz halinde olmalıdır.
Özgür Özel’e saldıran Selçuk Tengioğlu, Ocak ayında, Saraçhane’deki İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı binasına gelip bir ihbarda bulunuyor… Cezaevinde yatarken ilişkide bulunduğu, tahliyesi sonrasında da görüştüğü mafyatik bazı tiplerin Ekrem İmamoğlu’ndan rahatsız olduklarını ve ona bir suikast planladıklarını söylüyor…”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: