Erdoğan Okay, felsefe lisansı ve yüksek lisansı yapmış bir elektrik mühendisi. Şu an Maltepe Üniversitesinde felsefe doktorasına devam eden Okay, sayısalcıların ve özellikle mühendislerin hep teknik sorunlarla uğraştıkları için insan unsurunu dikkate almadığını, felsefenin bu eksikliği görmesini sağladığını belirtiyor. Okay, “ne eğitim alırsanız alın, onun yanı sıra sizi farklı kılacak bir başka dalda da kendinizi geliştirin. Bu felsefe için de geçerlidir. Felsefe eğitimi hayatı size en geniş şekilde görme becerisi kazandırır” diyor.
***
–Neden felsefe? Yolun nasıl felsefeye düştü?
-Bütün eğitim hayatım boyunca fen bilimlerini sevdim ve bunlarda başarılıydım. Sosyal bilimlere ise hiç ısınamadım ve tabii bunlarda ancak sınıf geçecek kadar başarılı oldum. Lisede fen bölümünde okuduğum için felsefeyle hiç ilişkim olmadı. Üniversitede de elektrik mühendisliği okudum. Yıllar sonra bir gün hekim arkadaşlarla sohbet ederken tıbbın sağlıkla değil de, hastalıklarla ilgilendiğini fark ettim. Çok uzun yıllar boyunca, insan sağlığını temin sorunu tıbbın sırtına yüklenmiş ve haksız bir şekilde çözüm bütünüyle tıptan beklenmişti. Hâlbuki tıp, bütün gayretine karşın, bu sorunun ancak küçük bir bölümü olan hastalıkların tedavi edilmesi kısmını, diğer bir deyişle, buzdağının görünen kısmını kontrol edebilmişti. Peki, buzdağının gövdesini kim veya hangi disiplin üstlenecekti? Nereden yaklaşılırsa yaklaşılsın, sorun ancak felsefenin üstesinden gelebileceği boyutta göründü bana. Tarih boyunca, insana dair her sorunda düşünce ve çözüm üretme çabasında olan felsefe, acaba bu konuda ne söylemişti?
İşte bu düşünce ve sorularla uğraşırken, bu sorunu kendime dert edindiğimi fark ettim ve böylece felsefe okumaya karar verdim. Önce dört yıl felsefe lisans okudum. Sonra da dert edindiğim sorun üzerinde felsefe yüksek lisansı yaptım ve sağlık felsefesi üzerine tez hazırladım. Evet, sorumun cevabını bulmuş, ilave olarak da iki tane yeni disiplin önermiştim. Tezimde bunları da belirttim: Tıp disiplini altında tıp felsefesi ve siyaset felsefesi altında sağlık felsefesi. Bu çalışmalar sırasında çok keyif aldığım için Maltepe Üniversitesinde doktora eğitimine başladım. Şimdi tez aşamasındayım. Konusu da: “Nietzsche ve Dostoyevski’nin Görüşleri Işığında İnsanlaşma Sorunu”. Şimdi de insanlaşma sorununu kendime dert edindim.
–Peki, felsefe sana ne yaptı? Felsefeyle birlikte değişen bir şey oldu mu hayatında?
-Biz sayısalcılar ve özellikle mühendisler hep teknik sorunlarla uğraştığımız için insan unsurunu çok fazla dikkate almadığımız konusunda şikâyetler alırız. Felsefe bu eksikliğimi görmemi sağladı. Yaşamımda daha önce çok önem vermediğim sanatın ve edebiyatın aslında ne kadar önemli olduğunu öğretti. Okunacak ne kadar çok kitap, gezilecek ne kadar çok sergi olduğunu keşfettim ve ne kadar az şey bildiğimin farkına vardım. Tabii insan olmanın, insanlaşmanın kendini inşa etmek olduğunu da…
–Kimileri felsefeden korkuyor. Felsefeden korkmaya gerek var mı sence ve bu korku nasıl aşılabilir?
-Evet, çoğu insan felsefeden korkar. Bunun birkaç nedeni olduğunu düşünüyorum. İlki, beceremeyeceğini düşünür bazı insanlar, aynı matematik gibi. İkincisi, felsefenin yararsız bir uğraş olduğu konusunda genel bir kanı vardır ki bu kanının varlığı en azından M.Ö. 423 yılında Aristophanes’in yazdığı Bulutlar isimli komediden beri bilinmektedir. Aristophanes bu oyunda filozofların uçucu ve boş öğretilerle uğraştığını savunarak onlarla alay eder. Bu tehlikeli görünmeyebilir ama bilinmelidir ki Sokrates’i ölüme mahkûm eden mahkeme Aristophanes’in bu eserindeki suçlayıcı ifadeleri de delil olarak kabul etmiştir. Felsefeden uzak durulmasının üçüncü nedeni ise, felsefenin dinlerle uyuşmaz olduğunun düşünülmesidir. Felsefe dinlerle uyuşmaz değildir, ancak boş inançlarla uyuşmazdır. Çünkü felsefe her şeyi sorgular, hatta kendisini bile.
Bu engellerin her birini aşmanın yolu ayrıdır bana göre ama ortaklaştıkları konu iyi bir eğitimdir. Eğitim sistemimiz -hem ailede hem de okulda- insanları kendisine güvenli şekilde yetiştirmiyor ne yazık ki! Bireyler de böylece yeteneklerini çok sınırlı görüyorlar. Beceremeyeceklerini düşündükleri şeyleri de hayatta “ne işe yarayacak ki!” diyerek küçümseme yoluna gidiyorlar. Bu konuların en önemlilerinden ikisi felsefe ile matematik. Bu ikisinin de insan yaşamını derinden etkilediğini öğretmekte çok yetersiz durumdayız. İnanç konusundan da söz etmiştim. Felsefe tarihi boyunca felsefe ve filozoflar -ve tabii bilim adamları- dinleri kendi kontrollerinde görenler tarafından baskı altına alınmışlardır. Hatta Sokrates, dönemin Atinalıları tarafından tanrılara inanmadığı ve gençlerin ahlakını bozduğu gerekçeleriyle suçlanmış, Atina demokrasisi tarafından yargılanmış ve ölüme mahkûm edilmiştir. Ve tabii bilindiği gibi Sokrates tek örnek değildir bu konuda. Çözüm, daha önce de belirttiğim gibi özgür, sorgulayıcı ve laik eğitimdir.
–Felsefe ve diğer disiplinler arasındaki ilişki hakkında ne düşünüyorsun? Disiplinler arasılık neden önemli? Felsefe neden herkese lazım ya da lazım mı?
-Felsefeyi, kendi tarihlerinde bir çıkış noktası seviyesinde gören ve artık ona ihtiyacı kalmadığına karar vererek felsefeden ayrılıp çalışmalarını bağımsız olarak yürüten bilimler, felsefenin bu kılavuzluğundan da mahrum kalmış olurlar.
Zannımca, felsefenin, bilimlerin bugün geldiği noktada dahi, hâlâ çok önemli üç işlevi vardır. Birincisi ve en önemlisi, benim de katıldığım yaygın görüşe göre, insanı ve onun mutluğunu esas alan ve bütün çalışmalarını bu amaçla da yürüten felsefe, gelişen bilimlerde unutulan “insan” unsurunu öne çıkartmalı ve her koşulda hatırlatmalıdır.
İkincisi bilimlerin, zaman içinde kendi alanlarından giderek uzmanlaşması çok olumlu bir gelişme olmakla birlikte, bunun olumsuz sonuçlarından biri olarak, kendi kısmi çalışma alanlarında bile bakış açılarının daralması nedeniyle, felsefenin uyarıcı ve yönlendirici işlevine ihtiyaçları vardır.
Felsefenin üçüncü önemli görevi ise yine, gelişen bilimlerin ulaştığı başka bir tür körlükle ilgilidir. Bu körlük, her bir bilimin kendi alanıyla yetinip, dünyayı kendi kavramlarıyla tanımlayabildiğini ve çözümleyebildiğini zannetmeleri şeklinde tezahür eder. Hâlbuki bütün bilimler insan içindir ve birbirlerine Descartes’in sözündeki gibi ağacın dallarının birbirine yakınlığı kadar yakındır, ayrıca yine onlar gibi aynı köke bağlıdır. İşte, felsefenin son görevi burada ortaya çıkar: Bu aşamada kendini bilimlere anımsatma ve tek tek bilimlerin çalışmalarının ve ulaştıkları sonuçların bir havuzda toplanarak birbirleriyle etkileşim içinde görevdeşlik (sinerji) oluşturmalarını sağlamak, bilimlerin sahip oldukları dar bakış açısı yerine, eşyanın bütünüyle ilgili en genel açıklamaları verebilmek.
–Peki, felsefe karın doyurur mu? Aileler, çocukları aç kalacak diye felsefe okumalarını pek istemiyor gibi de…
-Soruya birkaç açıdan yaklaşmak gerekir. İlkin, yalnızca felsefe değil, isteyerek yapılmazsa hiçbir meslek karın doyurmaz. Aslında karın doyurma sözü bana çok ağır geliyor. Çünkü insan, hayvanlar gibi yalnızca temel ihtiyaçlarının karşılanması ile yetinemez.
Çağımızda bütün çalışmalar ve disiplinler kapitalizmin hizmetindedir. Hatta üniversiteye girişte bile genç insanlar bu kaygıyla, sevecekleri ve başarılı olacakları meslekleri değil, para kazanacakları dalları seçmek zorunda kalıyorlar. Özellikle bizim gibi ülkelerde, zeki çocuklar tarafından, sistemin işine yarayacak fen bilimleri, sosyal bilimlere (şimdi insan bilimlerine) göre çok daha fazla tercih ediliyor. Böylece toplumun insan bilimleri ayağı giderek zayıflıyor, diğer yandan geniş çaplı düşünemeyen bir toplumda fen bilimleri de yeterince gelişmiyor.
Uzun zamandır artık yeni nesle tek disiplin yetmeyecek diye düşünüyorum. Benim bu düşüncemi doğrular şekilde İngiltere’den bir haber okumuştum. Bir Türk genci hukuk bölümünü bitirmiş, daha sonra akranları yine hukuk alanında yüksek lisans yaparken o İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde yüksek lisans eğitimi almış. Kendisine bu eğitimin çok geniş bir bakış açısı kazandırdığını, kazandığı bu yetenekle akranlarını geçerek yüksek yargı avukatı olduğunu anlatıyordu. Farklı bir disiplinde ikinci bir lisans veya yüksek lisans eğitimi alma uygulaması ilk defa mühendisliğe ilave olarak işletme alanında başlamıştı, tabii yine sistemin yönetici ihtiyacı nedeniyle. Benim önerdiğim ise tamamen iki farklı disiplinde eğitim.
Sözün özü, ne eğitim alırsanız alın, onun yanında sizi farklı kılacak bir başka dalda da kendinizi geliştirin. Bu felsefe için de geçerlidir. Felsefe eğitimi hayatı size en geniş şekilde görme becerisi kazandırır.
–Felsefeci sadece felsefe mi yapar: Sadece kitaplara gömülüp okur, yazar, düşünür mü? Ya da hangi alanlarda iş yapar, yapabilir?
-Bir önceki soruya cevabımda belirttiğim gibi felsefe eğitiminin üzerine bir şey koymazsanız başka alanlarda da çalışabilirsiniz tabii ama bu, altyapılı, eğitimli biri yapmaz sizi. Çünkü eskiden olduğu gibi alaylı insanlar artık tercih edilmiyor. Hangi iş olursa olsun onun eğitimini almış insanlar tercih ediliyor. Bu gazetecilik, reklamcılık, pazarlamacılık olabilir… Bunların hepsinin eğitimleri var artık. Eğer felsefe eğitiminden sonra bunlardan birinin eğitimini de alırsanız -eğer akademisyen ya da öğretmen olmayacaksanız- tercih edilen insan olursunuz bu alanlarda. İlave olarak, bütün meslek dallarının eğitimlerinde etik konusunun ileride çok önemli olacağını ve felsefe eğitimi almış kişilerin buralarda yoğun şekilde istihdam edileceğini düşünüyorum.
–Gündelik hayatta insanların genellikle ezberler, ön yargılar, değer yargıları, inançlar, izmler, ahlaksal normlar üzerinden değerlendirmeler yapıp, değer harcadıklarını görüyoruz. Çoğu çatışma, kavga gürültü de buradan çıkıyor. Bu noktada felsefe bir çıkış kapısı aralayabilir mi insana?
-Sorunuz bizi felsefenin bence en önemli dalı olan etik konusuna getiriyor. Bilim adamları, mühendisler, siyaset bilimciler vb. kendi alanlarına çok fazla odaklandıkları için insan unsurunu ihmal edebiliyorlar. Geçen gün bir jeoloji profesörü konuşurken dedi ki “Atom bombası çok faydalıdır.” Sonra bunun nedenini açıkladı. 1960’larda yapılan denemelerin denizlerde oluşturduğu radyoaktif kalıntıları, yer hareketleri ile ilgili bilgi veriyormuş, yani bir tür karbon 14 metodu gibi. Bilim adamı kendi açısından haklı (!) ama söylediği söz insanlık için bir facia. Atom bombası insanlık için felakete yol açmış ve önü alınmazsa belki sonunu getirecek bir teknoloji. İşte etik eğitiminin eksikliğinin getirdiği çarpık bir bakış açısı.
Şimdi Endüstri-5 devriminden söz ediliyor. Bunun en önemli aracı da yapay zekâ. Yapay zekâ çalışmaları dizginlenemez şekilde gelişiyor. Bu insanlık için çok iyi bir şey, ama insan unsuru ihmal edilmediği sürece.
–Felsefeyle ilgilenenlere, felsefe okumak isteyenlere ne tavsiye edersin?
-Öncelikle, felsefe her yaşta ilgilenilecek ve hatta mutlaka ilgilenilmesi gereken bir uğraş. Aslında felsefe bir yaşam biçimi. Sokrates’in “sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez” sözü çok önemlidir. Kişi bu sözün farkına vardığı için felsefeyle ilgileniyorsa zaten yolun çoğunu almış demektir.
Bu nedenle soruyu iki şekilde anlıyorum. İlki meslek seçimi ile ilgili. Eğer meslek olarak düşünüyorlarsa, yukarıda belirttiğim gibi ya akademisyen olup o alanda ilerlemeleri, ya da başka bir mesleğe yöneleceklerse bu eğitimin üzerine, o mesleğin eğitimini almaları. İkinci olarak, “felsefe okumalarına nasıl başlayayım?” sorusu ise, bunun bir önemi olduğunu zannetmiyorum. Kimi, felsefe tarihini okuyarak başlar, kimi de rastgele kitapları okuyarak. Benim tercihim, insanlığın düşünce sisteminin nasıl gelişmiş olduğunu ve bilgi tuğlalarının nasıl üst üste geldiğini görmek için kronolojik okuma yapmaktı. Tabii bir de her filozofun temel eserini okumak mutlaka şart.
Gelecek hafta: Sevgi Yüksel Özcan’la söyleşi
***
Önceki söyleşiler:
Sedef Karakaş: Felsefe adındaki kraliçe (2024 yılında Medya Günlüğü’nde en çok okunan yazı)
Alper Hasanoğlu: Felsefeden korkan terapi görsün
Ertan Tunç: Her yol felsefeye çıkar
Beste Nâsır: Felsefe insanlaşma yolculuğudur
Serhan Kansu: Felsefe bir ışık yakar
Hâle Seval: Felsefe hayatımızın içinde
Furkan Soltekin: Ezberle savaşmak için felsefe
Uğur Selçuk Güneşli: İnsana yakışır bir yol aradım
Kornilia Çevik Bayvertyan: ‘Doğruya ulaşmanın anahtarı felsefe’
Pınar Güler: Felsefe her eve lazım
Ali Bulunmaz: ‘Felsefe itici bir güç’
Belgin Önal: Felsefeyle kendimi gördüm
Berkay Gürvardar: Felsefe çıkış kapısı olabilir
Berrak Coşkun: Delirmemek için felsefe
Zuhal Kişin Köseoğlu: Düşünmek zahmetli geliyor
Armağan Teselli: Hayatta kalabilmek için felsefe
Ceren İplikçi: Felsefe eşine zor rastlanır bir dost
Onur Egemen Sakarya: Takdir edilesi bir ‘mutsuzluk’
Tülay Aydın Türkmen: ‘İnsanı anlama yolculuğum’
Fatih Hüseyin Börekçi: Sistem düşünmemizi istemez
Aris Abacı: Masallara kanmamak için felsefe
Sinan Pekşen: Gerçeği bilmeye hazır değiliz
Cem Nikravan: İnsanca yaşayabilmenin ön şartı
Serhat Durup: Felsefe eylem gerektirir
Funda Yıldız Çağlar: İnsan bilmek ister
Tarık Tazegül: Felsefe insanı büyütür
Celale Esra Algan: Felsefeyle farklı bir Türkiye
Yazar hakkında
Elif Şahin Hamidi 1979 yılında doğdu. 1998 yılında, Trakya Üniversitesi EMYO Serigrafi Bölümünden, 2004 yılında, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın-Yayın Bölümünden mezun oldu. 2018 yılında, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Anabilim Dalı İnsan Hakları Yüksek Lisans Programını tamamladı. Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin danışmanlığında “Gazetecinin İşi, Hak Gazeteciliği ve İnsan Hakları” başlıklı bir tez yazdı. Şu an aynı üniversitede felsefe doktorası yapıyor.
Öğrencilik yıllarından bu yana çeşitli mecralarda muhabir, editör, genel yayın yönetmeni olarak görev yaptı ve yazmayı hep sürdürdü. Kitap değerlendirme yazıları, yazarlarla yaptığı söyleşiler, hazırladığı dosya konuları ve haberler farklı mecralarda yayınlanıyor.
2014 yılında Beta Yayınları tarafından yayımlanan Sıradışı Uyumsuz Muhalif: Bir Entelektüeli Yitirmek/Vakur Kayador’un Ardından başlıklı kitapta, “Hep Vakur ve Hep Yalnızdı” başlıklı yazısıyla yer aldı. Ayrıca Ercan Kesal ile Peri Gazozu adlı kitabı üzerine yaptığı söyleşi, 2017 yılında yayımlanan Aslında adlı kitaba dahil olurken, Murat Gülsoy’un Nisyan adlı romanıyla ilgili değerlendirme yazısı, 2018 yılında yayımlanan Murat Gülsoy: Edebiyatta 30. Yıl/Basında Yazılanlar adlı kitapta kendine yer buldu. Prof. Dr. Şehnaz Ceylan’ın editörlüğünü yaptığı ve Ekim 2020’de yayımlanan Çocuk Edebiyatı başlıklı kitaba, “Kitaplara ve Okumaya Dair” başlıklı yazısıyla katkıda bulundu. 2021’de yayımlanan Etik, Hukuk ve İnsan Hakları/İoanna Kuçuradi’ye 85. Doğum Günü İçin adlı armağan kitaba, yüksek lisans tezinden hareketle, “İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi” başlıklı bir yazı yazdı. “Toz, Ölüler ve Diriler” başlıklı öyküsü, Sözcükler Edebiyat Dergisinin Mayıs-Haziran 2022 sayısında yayımlandı. Kasım 2022’de yayımlanan Edebiyatta Denizcilik Denizcilikte Edebiyat adlı kitaba, Nazlı Eray’ın Pasifik Günleri romanı hakkında bir yazıyla katkı sunarken, Şubat 2023’te yayımlanan Edebiyatta Hukuk adlı kitaba, Aristophanes’in Kadınlar Savaşı/Lysistrata oyunu hakkındaki “Barış Düşünün Peşinde: Lysistrata” başlıklı değerlendirme yazısıyla katkıda bulundu. Son olarak, İoanna Kuçuradi için hazırladığı Ömrümüzü Yönlendiren Rastlantıların Kavşağında: İoanna Kuçuradi başlıklı armağan kitap, Mart 2024’te, Kuçuradi Felsefe ve İnsan Hakları Vakfı Yayınları’ndan çıktı. Ayrıca yüksek lisans tez çalışması, İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi başlığıyla, yine Mart 2024’te kitaplaştırıldı.
Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezinde Uzman olarak görev yapıyor ve Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile birlikte çalışıyor. İnsan Hakları Anabilim Dalı ve İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Danışma Kurulu Üyeleri arasında yer alıyor. Ayrıca, İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi ve UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsüsü Bültenini hazırlıyor.